Kahramanım Mizgîn'di

Dosya Haberleri —

Bermal Çem

Bermal Çem

Geçirdiği ağır sağlık sorunlarına rağmen çalışmalarına ve üretimlerine devam eden Sanatçı Bermal Çem, gazetemize yaşam hikayesini anlattı.

  • Mizgîn’in sesi sokaklarda, dükkanlarda, hastanelerde yankılanırdı. Herkes ondan söz ederdi. O, Kürt halkının kaderine sesi ve avazlarıyla dokunan bir kadındı. Benim çocukluk kahramanım. Onun sesi ve onun hikayelerle büyüdüm. Hep onun gibi söylemek istiyor, onun gibi yazmak ve yaşamak istiyordum.
  • Her köye, her sokağa bir kültür sanat okulu kuralım. Bizim kültür sanat mekanlarımız her yerde olmalı. Çocuklarımızı kendi değerlerimizle büyütmeliyiz. Sanatçılar olarak çabamızın daha derin olması gerek. Sanat, hem eğitici hem de dönüştürücüdür. Ve bu da sanatçının görevidir.

ERKAN GÜLBAHÇE

Bermal’in sesi sadece şarkı söylemez; anımsar, anlatır ve taşıdığı her hikayeyle bir halkın geçmişine tanıklık eder, geleceğe aktarır. Onun ezgileri dağlarda kurulan stüdyolardan hastane odalarına, bir hücre duvarından bir albüm kapağına kadar, her bir ezgide kaydedilmiş sessiz tanıklıkları bir araya getirir. Aslen Batman Beşiri ilçesine bağlı Örmegöze köyü Kanireva mezrasından olan Bermal Çem, 1982 yılında Kurtalan’a bağlı (Şêx Unîs) Yunuslar köyünde dünyaya gelir. Çocukluğu taş evlerin gölgesinde, yarısı yurtsever, yarısı devlet yanlısı bir köyde geçer. Baba tarafı Ermeni, anne tarafı Kürt olan bir aileden gelir. Ermeni Soykırımı sonrası baba tarafı ikiye bölünür; bir kısmı Müslüman kimliğini alarak yerleşik kalır, diğer kısmı Rojava üzerinden Ermenistan’a göç eder. Bugün hala ailesinin yarısı Ermeni kimliğiyle Ermenistan’da, diğer yarısı ise Kürdistan’da Müslüman kimliğiyle yaşamaktadır. Bermal, bu iki kimlik arasında büyürken, ninesinin ellerine işlemiş dövmelere uzun uzun bakar. Haç işaretleri, eski harfler, semboller… İçine gömülü bir geçmişin sessiz tanıklarıdır, aynı zamanda ilk çelişkilerdir onlar Bermal için.

 

 

Müziğin içinde büyümek

Müzik, Bermal’in çocukluğunda hep vardır. Babası güçlü ve duygulu bir sese sahiptir. Xerapetê Xeco’dan şarkılar söyler. Bermal, bu ezgilerin içinde büyür. “Ne zaman şarkı söylemeye başladım hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey, müzik hep vardı. Evde, sokakta, gökyüzüne bakarken…” diye anlatıyor. Bermal, dokuz kardeşin ikincisidir. Erken yaşta sırtına bir sorumluluk yüklenmiştir. “Evin büyük çocuğu olmak zordur ama karakterimi de şekillendirdi” diyor. Köydeki komünal ilişkiler, paylaşım ve özgür oyunlar onun için büyük bir hazine olmuştur. Şehre taşındıklarında ise bu hazine eksilmeye başlar. Şarkılar eksilmeye, oyunlar sokağa sığmamaya başlar. “Köyde ruhen özgürdüm. Gökyüzünü izler, şarkılar söylerdim. Sesimi o sınırsızlığa ulaştırmak istiyordum” diyor.

Çocukluk kahramanı: Mizgîn

10 yaşındayken ailesiyle Batman’a yerleşirler. 90’lı yılların ortası… Köylerin yakıldığı, yurtseverlerin sokak ortasında infaz edildiği karanlık dönem. “Komşularımız katlediliyordu. Çocuktuk ama sokakta öldürülen insanların cesetlerini çıplak gözle görüyorduk” diyen Bermal, bu ortamda mücadeleyle tanışır. PKK’nin, kadınların, gençlerin direnişi her yanda hissedilmektedir. Devrim kitapları okumaya başlar. En çok da Dörtlerin Gecesi etkiler onu. “O kitabı okuduktan sonra dama çıktım. Üç katlı evimizin tepesinde ağladım. Dedim ki, ben de böyle yaşamalıyım, böyle direnmeliyim.”

Tam o dönemde, Batman sokaklarında komşuları Şehit Mizgîn’in sesi yankılanır. Sadece sesi değil onun hikayesi, yaşamı, sesi Batman’ın her tarafında dillendiriliyordur. Bermal, “Mizgîn’in sesi sokaklarda, dükkanlarda, hastanelerde yankılanırdı. Herkes ondan söz ederdi. O, Kürt halkının kaderine sesi ve avazlarıyla dokunan bir kadındı. Benim çocukluk kahramanım. Onun sesi ve onun hikayelerle büyüdüm. Hep onun gibi söylemek istiyor, onun gibi yazmak ve yaşamak istiyordum” diyor.

 

 

Şarkılarla gelen direniş

Ailesi Bermal’ın sanatla, siyasetle fazla ilgilenmesini istemez. Ama Bermal 13 yaşından itibaren bir arayış içindedir. Gizli gizli Bahar Kültür Merkezi’ne, HADEP Kadın Kolları’na gider. Kendi diktirdiği yöresel kıyafetini çantasına koyar, parti gecelerinde, kadın ve gençlik etkinliklerinde şarkılar söyler. “Ailem bir şeylerin farkındaydı ama annem beni tanıyordu. Kafama koyduğumu yapacağımı biliyordu. Annem ataerkil düzene, ev içi iktidarlara karşı yıllarca mücadele vermişti. Bir yandan beni engelliyor gibi görünüyordu ama bir yandan da cesaretlendiriyordu.”

Med TV yayına başladığında, dağda direnen kadınlar, zindanda şarkı söyleyen tutsaklar artık evin içindedir. O sesler, o yüzler, o hikayeler… Bunları televizyonda gördükçe yaşadığı hayat dar gelir Bermal’e: “O şehir duvarları üstüme üstüme geliyordu. O yıllar, boğulma yıllarıydı. Ama aynı zamanda arayışın, yönelişin, büyümenin yıllarıydı.”

Mücadeleyle soluk alan bir yaşam

Bermal Çem’in mücadelesi, 2003 yılında bir dönüm noktasına ulaşır. Artık Özgürlük Hareketi’nin içinde, aktif bir yoldaş olarak yer almaktadır. Bu yalnızca politik değil, aynı zamanda ruhsal ve sanatsal bir dönüşümdür onun için: “Eskiden çok asabiydim, çok sinirliydim. Ama özgürlük mücadelesi içinde bir soluk aldığımı hissettim, yaşadığımı hissettim. Ve ben hep bunu söylüyorum: Ben hayatımı bu mücadeleye borçluyum. Çünkü o kaosun içinde yaşasaydım, ayakta kalamayacaktım. Evdeyken şiir yazıyordum ama hiç müzik yapmamıştım. Sonra arkadaşlar hep yönlendirdi: ‘Bermal, müzik yap. Şarkı yap’ dediler. İlk başta çekingen davransam da, sonra anladım. Yaşanmışlıklarımız, yitirdiklerimiz, mücadelemiz, en iyi şarkılarda anlatılıyor. Ben de şuna inandım: Bu mücadele sanata yansımalı. Sanatla kalıcılaşmalı. Diğer toplumlara akmalı. Tarihe bir şeyler kalmalı. Tarihsel bir hafıza olduğuna inanıyorum Bu insanların sesi, bu insanların yaşanmışlıkları unutulmamalı.”

 

 

İlk bestesi: Lo Cemo

Bermal’in müzik yolculuğunda ona ilham veren en güçlü figürlerden biri, hayatını kaybeden komutanı *Çem olur. İsmini de adına ekler. Ve ilk bestesini de ona adar: “Çem benim soyadımın kaynağıdır. Bana hep derdi ki, ‘Senin sesin bu mekanlara çok yakışıyor. Sakın şarkı söylemeyi bırakma.’ Sonra Çem gitti sevdiği Dersim’e ve çok kalmadan şehit düştü’’. Çem’in şehadetini öğrendiği anı ise şöyle anlatıyor Bermal: “Kalabalık bir ortamdaydım. Ekranda fotoğrafını gördüğümde, etraf zifiri karanlıktı. Sessizce bir kenara çekildim, sırtımı bir taşa dayadım ve nefessiz kaldım. İlk defa orada, o karanlıkta mırıldanmaya başladım Lo Çemo’yu. Aslında benim bütün ezgilerim böyle doğdu. Bir ayrılık, bir kaybediş, bir acı… Hiçbirini masa başında oturup yazmadım. Biz hep yaşadıklarımızı anlattık. Acılarımız da derindi, sevinçlerimiz de”.

 

Çem Ararat 

 

Hem bir veda hem tanıklık

İlk bestesi “Lo Çemo”yu, uzun yıllar sonra kayıt altına alabilir. Bu şarkı, hem bir yoldaşın vedası hem de bir dönemin tanıklığıdır: “Lo Çemo, bir kaybın, bir vedanın, bir yoldaşın ardından yüreğimden süzülüp gelen bir ezgi.”

En çok etkilendiği yoldaşı Çem’i şu sözlerle anlatıyor: “Heval Çem benim için sadece bir yoldaş değildi. Hayatıma derin izler bırakan, bana hayata dair çok şey öğreten biriydi. Bilgisi, duruşu, emeği hepimize örnekti. Önderlik savunmalarını ezbere bilir, çevresindekileri eğitmeye çalışırdı. Dersim’i çok severdi. ‘Bir gün mutlaka gideceğim’ derdi. Ve gitti… Kısa bir süre sonra da şehit düştü.”

‘Sesini dağlardan esirgeme’

Çem’in, müziğe devam etmesini öğütleyen sözleri kendisine kılavuz olarak belirlediğini belirten Bermal: “2003 yılıydı. Ateşin etrafında oturduğumuz gecelerden biriydi. Dönüp bana, ‘Bermal, sakın sesini bu dağlardan esirgeme. Şarkı söylemekten asla vazgeçme’ dedi. O sözleri hiç unutamam. Her ateşin başında, ‘Hadi Bermal, bir şarkı söyle’ derdi. Hiç ‘hayır’ dediğimi hatırlamıyorum. Çünkü o anlar beni mutlu ederdi. Hele Heval Çem’in gözlerinde o ışığı görmek, bana büyük bir güç verirdi. Çem’in Dersim’e gitmeden önce defterine yazdığı 'Bermal, sesini dağlardan esirgeme' cümlesi bugün bile içimde yankılanıyor.”

 

 

Dağın sesi olmak

Bermal’in müzikal yolculuğunun temelini, yoldaşlarıyla birlikte kurdukları gruplar oluşturur: “Şimdiye kadar çalışma yürüttüğüm gruplar kolektif ruhun bir simgesiydi. O gruplar yalnızca müzik yapılan yerler değil, paylaşımın, eğitimin, birlikte üretmenin alanlarıdır. Grubu kurarken dedik ki, ‘Dağın sesi olmalıyız.’ Gerçekten grup çalışmaları çok şey kattı. Hep yeni bir şey öğrendik. O zamanlar yaptığımız bazı şarkılar çok etki yarattı. Biz bile farkında değildik. O dağlardan doğan şarkılar, şehirlere, köylere ulaştı. Toplumu etkiledi.” 

Ağaç dalından mikrofon ayağı

Avrupa’da müzik üretimi teknik olarak gelişmiş olsa da Bermal’e göre bir eksiklik vardır: “Burada bazı şeyler bana çok mekanik geliyor. Belki teknik olarak çok profesyoneliz ama duyguda eksiklik var. Oysa biz gruplarda hep öğrenci, hep öğretmendik. Şehit düşen yoldaşları, yaşanmış destanları, direnişin adını şarkılarda dile getirmek istedik. Dağda sanat üretmek yalnızca yetenekle, istekle olmuyordu. Teknik imkansızlık en büyük zorluktu. Ama hiçbir zaman vazgeçmedik. Mikrofon ayağımız mı yoktu? Giderdik, bir ağaç dalı keserdik. Onu yerden düzgünce sabitler, bantlarla mikrofonu o dala bağlardık. O bizim mikrofon standımız olurdu. Arkadaşımız  Zerdeşt Munzur vardı. Eski televizyonları sökerdi. O televizyon parçalarından bize bilgisayar yapardı. İçine ses programları yüklerdi. O bilgisayarlarla şarkı kaydederdik. Her şeyimizi kendimiz üretirdik. Bidonların kapaklarından kulaklık jak yerlerini yapardık. Bir şey beklemek yoktu. Tüm araçlar, tüm çözümler bizim ellerimizdeydi. Çünkü biz biliyorduk, sanat da bir direnişti… Doğa kolay değildi. Yağmur yağıyordu, kar yağıyordu, bazen fırtına… Ortam bile bazen yaratmaya izin vermezdi. Ama biz o zorluğun içinde üretmeyi öğrendik. Bazen bir parçayı kaydetmek bile mücadeleydi. Bazen sadece prova yapmak, bazen bir tiyatro sahnelemek… Hepsi büyük bir gayret istiyordu. Ama her ne yaparsak yapalım, hep mutluyduk. Çünkü bir iz bıraktığımızın farkındaydık. Tarihe dokunuyorduk. Bugünü değil, yarını da düşünüyorduk.”

 

 

'Bir parçam orada kaldı'

Bermal Çem, Avrupa’ya adım attıktan kısa bir süre sonra 2021 yılında ciddi bir hastalıkla karşılaştı. “Avrupa’ya ayak bastığımda sanki içimden bir şey koptu” diyor ve devam ediyor: “O yolculuğa çıkarken içim hep buruktu. Bir parçam orada kaldı. Ve kısa bir süre sonra hastalandım. O anda aslında dağlar beni cezalandırdı dedim. 2021’de, Avrupa’nın ücra bir yerinde kamp ortamındaydım. Önce anlamadım. Ama sonra bedenim yavaşlamaya başladı. Doktorlar yaşama şansımın yüzde 25 olduğunu söyledi. Şarkılarımı yitirdiğimi hissettim. Sanki içimde bir hazine vardı ama artık ona ulaşamıyordum. Üretmek istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Her şey susmuştu içimde. Kendi kendime dedim ki; eğer bu hastalıktan kurtulursam, ilk işim bestelerimi kitaplaştırmak olacak. Çünkü onlar sadece benim hafızamda yaşıyordu. Bilinmiyordu, kaybolmak üzereydi.”

 

 

Bir kitap, bir hafıza, bir hayat

Zamanla tedavi ilerledi. Bermal kendini biraz daha iyi hissetmeye başladığında, söz verdiği gibi çalışmalara koyuldu. Defterler doldu, cümleler notalara dönüştü. Arkadaşlarının yardımıyla şarkıların notaları yazıldı, hikayeleri toparlandı. Böylece sadece bir şarkı arşivi değil, aynı zamanda bir hafıza kitabı ortaya çıktı. Kitabı “Çemê Stranan” 2023 yılında Aryen yayınlarında yayınlandı.  

Kitabında yer verdiği her parça, onun yaşamına tutunmuş bir anıydı: “Şarkılarımız dinleniyor ama kimse onların öyküsünü bilmiyor. Bir Lo Çemo ne anlatıyor? Devran neyin yankısı? O şarkıları yazarken sadece bir olayı değil, kendimi de anlatıyorum. O yüzden bu kitap benim biyografim aslında. Çocuklarımızın doğru duygularla büyümesi gerek. Bundan dolayı kitabımda sekiz tane çocuk şarkısına yer verdim. Zarok TV’de yayınlanan iki şarkım var. Demsal bunlardan biri. O şarkılar da bir ihtiyaçtan doğdu. Çünkü biz çocuklarımızı sadece kitapla değil, şarkıyla da eğitmeliyiz. Benim kitabım, şarkılarım, hepsi hayatımın toplamı. Bir yoldaşı anlatırken de kendimi anlatıyorum. Çünkü o hikayeler yalnızca onların değil, hepimizin ortak geçmişi.”

Sanatın tükenmeyen arayışı

Bermal Çem’e göre Kürt sanatında günüzün en büyük sorunlarından biri yaratıcılığın giderek daralması. “Sanat araştırılmaz oldu” diyor içtenlikle ve devam ediyor: ''Çünkü çoğu zaman sanatçılar var olana yaslanıyor, daha önce yapılmış olanı tekrar ediyor, yeni olanı üretmekte zorlanıyorlar. Bu durum yalnızca Kürdistan’da değil, Avrupa’daki diasporada da geçerli. Bakur’dan, Rojhilat’tan, Başûr’dan, Avrupa’da yaşayan çok sanatçı arkadaş var. Hepsi yıllarını bu işe vermiş. Ama bu birikim sahneye, tam yansımıyor. Bu bir eksiklik. Belki kültür-sanat kurumlarımız da buna yeterince zemin hazırlayamıyor, ama burada asıl sorumluluk sanatçının kendisinde. Bir başka mesele de paylaşım ve kolektif üretimin zayıflamış olması. Eskiden kültür kurumlarının etrafında bir araya gelen, birlikte düşünen, üreten gruplar vardı. Belki şehirleşmeyle birlikte bu ruh zayıfladı. Ama Bakur’da, Rojava’da hala bu tür kolektif çalışmalar var. Hala birçok bazı grup bir araya gelip üretmeye çalışıyor. Avrupa’daki potansiyel ise yeterince değerlendirilmiyor. Bu bir haksızlık aslında… Tarihe karşı bir haksızlık."

 

* * *

Lolan’ın kıyısında bir hafıza

Bermal Çem, Mart ayında çıkan son albümü Lolan’ın hazırlarken yalnızca şarkıların peşine düşmedi aynı zamanda belleğin izini sürdü. “Lolan” adını verdiği albüm hem kişisel hem toplumsal tarihine açılan bir kapıydı: “Bir buçuk yıldır bu albüm çalışmasını yapıyorum. ‘Lolan’ şarkısı, Awazê Çiya üyesi olan Delil Demhat arkadaşıma ait. Ama neden Lolan diye sorarsanız, çünkü biz bir tarih biriktirdik onun kıyısında. Lolan sadece bir su değil; birçok kahraman çocuğa, bir halkın direnişine, bir devrime şahitlik etmiş bir anlamdır.”

Lolan aynı zamanda 15 Ağustos atılımının kararının alındığı, ilk örgütlenmelerin yapıldığı yerlerdir. Bermal, o toprağın sadece tarih değil, aynı zamanda şiir taşıdığını söylüyor: ''O dağlarda, o patikalarda, her ağacın altında bir ezgi, bir şiir saklıdır. Lolan, yoldaştır aslında. Kendi çocuklarını hep kucaklayan bir yoldaş… Ve biz gerçekten Lolan suyunun çocuklarıyız.”

Ezgilerle kurulan kolektif bir emek

Lolan albümünün yapım süreci kolektif bir emeğin ürünü. Aranjelerde Memo Gül ve Mazlum Rewşen’in imzası var. Albüm kapağının çizimini Sinan Hezer yapmış. Albümde toplamda on iki şarkı yer alıyor. Altı tanesi Bermal’e ait. Bayê Xemê’nin sözleri Medya Doz’a ait. Müslüm Aslan tarafından yazılan Winda şiiri Cumartesi Anneleri’ni anlatan bir şarkı. Qelay Seng Rojhilat’a ait anonim bir parça. Fincanê de Erivan Radyosu repertuvarında alınan anonim bir eser ve katledilen bir kadının öyküsünü anlatır. Ayrıca albümde Neyim Şebab’a ait Hêstrên Çavên te, Efrînli sanatçı Zekerîya’nın Çeleng û Bedewe ve Şehit Berçem’in Tîrêjen Rojê adlı şarkısı yer alıyor

Berçem ve Şoreş’e saygı

Bermal, albümde iki isme özel yer ayırıyor: Şehîd Berçem ve Şoreş Arjîn. Berçem’in müziğini gerilla alanında yakından tanıyan biri olarak, onun üretimlerinin kaybolmaması için çaba göstermiş. Berçem’i şu sözlerle anlatıyor: ’’Şehit Berçem’in kültür-sanat mücadelesi gerçekten büyük ama yeni nesiller çok az tanıyor onu. ‘Berîtana min’ şarkısının müziği ona ait. Ama pek bilinmiyor. Tîrêjên Rojê da bu yüzden albüme aldım. Bir şehidin ezgisi kolay kaybolmamalı.”

Şoreş Arjîn ise albümün ruhuna adanmış bir isim. Hem müzisyen hem ressam olan Şoreş, genç yaşta dağlarda şehit düşer. Onun için yazılan “Gerîla me” şarkısı da albümde yer alıyor.