Kaotik zaman, krizli toplum ve umut
Forum Haberleri —
- Kadın katliamından intiharlara, uyuşturucu kullanım düzeyine, savruk anlamsız yaşam biçimlerinin çoğalmasına kadar bir çok şey bu toplumsal yozlaşmaya ve giderek dağılmaya işaret etmektedir.
ARYANA BARAN
Toplum ve toplumdaki her birey yeterince farkında olmasa da, dünyada gerçekleşen her şey bizi ilgilendirmekte, bir biçimde etkilemektedir. Evrensellik ve yerellik arasındaki fark kadar bütünlüğü doğru kavranmadığında; güncel düzeyde yaşanan sosyal, zihinsel, moralsal, duygusal değişimler yeterince anlaşılmayacaktır.
Kapitalizmin yapısal krizinden ve bunun toplum üzerindeki etkilerinden bahsedilirse, “Bu beni niye ilgilendiriyor. Kapitalizmin ne olduğunu bile bilmiyorum. Tarif et deseler edemem" diyecek kadar insan sayısı hiç de az değildir. Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasından, çözümsüzlükte ısrar edilmesinden, bunun toplum üzerinde yarattığı tahribatlardan; “Benim yaşam standardımın, mutluluğumun, huzurumun bununla ne alakası var? Ben siyasetle hiç ilgilenmiyorum. Bu konu üzerinde düşünme ihtiyacı duymuyorum. Zaten öyle bir sorun da görmüyorum" tarzında yanıtlar verecek insan Türkiye'de çoktur. Oysa çok alakası var. Direk veya dolaylı şekilde her şey birbiriyle alakalı ve etkileşim halindedir. Nasıl ki hakikat bütünselse verili gerçeklik de bütündür. Yaşanan her şey bir biçimde birbiriyle bağlantılı, alakalıdır. Egemen sistem öyle değilmiş gibi göstermeye çalışsa da, öyledir. Maalesef Türkiye toplumunun büyük bir kesimi, tam da olup bitenlerin birbiriyle ve kendisiyle bağının farkında olmadığı için daha çok etkilenmektedir. Farkında ve bilincinde olmadığı için oluşturulan ortamdan, yaratılan havadan, manipülasyonlardan daha fazla etkilenmektedir. Bu etkilerden kendini koruyacak savunma refleksi ve gücünü geliştirememektedir.
Kapitalizmin yapısal krizi toplumsal yapıda da bir kaos durumunu beraberinde getirmiştir. Kaos süreçleri de insandaki esnek zeka gibi her zaman çift yönlü gelişmeye açıktır. Ya da kelebek etkisi ile farklı yaşam alternatiflerinin ortaya çıkmasına imkan sunar demek daha doğrudur. Kaos süreçleri yapısökümcü olduğundan, yani statik ve verili olanı sarsıp yerinden edebildiğinden, eskiyi gözden geçirmeye, aşmaya, yeni arayışlarla yeni olanı yaratmaya; dolayısıyla kendini keşfetmeye ve inşa etmeye imkan sunar. Ancak kaos süreçleri uzar, yeni bir zihniyet ve formla, yeni alternatif sistem oluşturamazsa kaos derinleşir. Giderek krize dönüşür. Daha da devam ederse yozlaşma ve dağılma başgösterir.
Denilebilir ki, Türkiye toplumu bir çok açıdan tarihinin en moralsiz, en umutsuz süreçlerinden birini yaşamaktadır. Türkiye toplumu da kapitalizmin yapısal krizinden payını almaktadır. Ancak Türkiye'nin jeopolitik konumu, ulus devletçi konumlanışı, hakikat dışı etnografik-politik pozisyonu, krizin daha da derinleşmesine yol açmaktadır. Türkiye'deki kriz ve bunalım durumu, toplumsal ahlak ve anlam açısından büyük oranda yozlaşma ve giderek dağılmayı beraberinde getirmiştir. Demokratik toplum çözümünün galebe çalamaması statükocu egemen güçlerin çürütme ve yozlaştırmayı politika olarak geliştirmesine imkan verdi. Kadın katliamından intiharlara, uyuşturucu kullanım düzeyine, savruk anlamsız yaşam biçimlerinin çoğalmasına kadar bir çok şey bu toplumsal yozlaşmaya ve giderek dağılmaya işaret etmektedir. Toplumu sistemli şekilde bu duruma getirenler, toplumun bu durumu nasıl algılayacağını da yönlendirmektedirler. Yaşanan mutsuzluğu, umutsuzluğu, moral çöküntüsünü ekonomik krizle açıklamaktadır. Şüphesiz insanın temel yaşam ihtiyaçlarının bu düzeyde denetim altına alınması başlı başına özgürlüksüzlüktür. Bu anlamda ekonominin toplum yaşamı için çok önemli olduğu açıktır. Ancak yaşanan kriz hali sadece ekonomi boyutlu olmadığı gibi söz konusu krizin de ekonominin kendisiyle alakası yoktur. Zira ekonominin gerçek anlamı; toplumun temel ihtiyaçlarının tespiti, üretimi ve paylaşımıdır. Yani bir anlamda demokrasidir.
Çok boyutlu, çok yönlü bir kriz söz konusudur. Ancak mevcut ruh haline; mutsuzluğa, anlamsızlığa, boşluklara, savrulmaya yol açan birincil neden; umuda ve umudu oluşturacak yaşam perspektifine, yani "nasıl yaşamalı?" sorusunun yanıtına sahip olunmamasıdır. İnsanın yaşama, yarına dair perspektif ve amaca sahip olması önemlidir. Umudu yaratan budur. Bunun diğer adı ideolojidir, felsefedir, paradigmadır. Geçmiş yıllarda, geleceğin inşasına dair umut kıvılcımları oluştuğunda, toplumun moral düzeyi üzerinde nasıl bir etkide bulunduğuna şahitlik ettik 2009'da, yine 2013'te Kürt sorununun çözümü, Türkiye'nin demokratikleşmesi, Türkiye halklarının demokratik birliği konusunda ortaya çıkan imkanlar, oluşan hava, en tutucu milliyetçilerde bile bir huzura, empati gücüne ve perspektif esnemesine yol açtı. Bunun nedeni, yarına dair oluşan umuttu. Şüphesiz bu, toplumun kendisi için geçerli olan örneklerdir. Yoksa çözüm olasılığı çözümsüzlükte çıkarı olanları korkuttu ve tam da bu nedenle yerel ve evrensel derin güçler müdahalede bulundu.
Türkiye ve Bakur Kurdistan'da yaşayan Kürtler de var ölgün, edilgen, umutsuz havadan ve yaşananlardan etkilenmektedir. Ancak Kürtlerin bu durumu, yaşadıkları ruh halini, karamsarlığı kendi özgünlükleri boyutuyla daha derinlikli görmeleri ve çözümlemeleri gerekir. Çünkü Kürt halkının yaşadığı tüm acılara ve zorluklara rağmen; bugün dünya ölçeğinde sistemin yaşadığı yapısal kriz, bunun yol açtığı toplumsal bunalım karşısında alternatif özgürlüksel paradigmaya, yaşam perspektifine, "nasıl yaşamalı?" sorusunun yanıtına sahip olan ve bunu da çeşitli düzeylerde yaşamsallaştırabilmiş çok az sayıdaki haklardandır. Hatta en önde olanıdır demek yanlış olmaz. Ama buna rağmen Bakur Kurdistan hakkında bir karamsarlık, umut zayıflaması, moral düşüş görünmektedir. Özünü korumada ısrar edenlerin bile nostalji yapması, geçmişe özlem duyması bu anlama gelmektedir. Geçmişe özlem, var olanı kabullenmemeyi, rahatsızlığı ifade eder. Ama aynı zamanda gelecekten emin olamama anlamına da gelir. O halde neden? Yaşanan kaos, kriz karşısında zihniyet, duygu, yaşam perspektifine sahip olan Kürtler neden olumsuzluklardan, yetmezliklerden başarı ve kazanımlarını göz ardı edecek kadar etkilenmektedir? Bunun için 1999 yılından başlayarak günümüze kadar yaşanan süreçlerde, bu süreçlerin her bir döneminde oluşan mevcut duruma neden oluşturan olay ve olgulardan, iç ve dış nedenlerden bahsedilebilir. Ama bunun da özeti şudur; sistemsel krizle kendisi arasında bağ kuramamada olduğu gibi, kendi alternatifinin yeterince farkında ve bilincinde olmamaktır. Bu durum Bakur Kurdistan Kürtlerinin, başta ilkel milliyetçiliğin kendini alternatif olarak sunması olmak üzere her türlü özel savaş yönelimine, moral bozucu, umut kırıcı karalamalara, saptırmalara açık bırakmaktadır. Güncel etkisi tarihsel olanı aşabilmekte, yerelin sıkıntıları evrensel düzeydeki yaratımları gölgeleyebilmektedir. Kısaca resmin bütününü görmeye, kendinin olanı derinlikli kavramaya ihtiyaç vardır.
Ayrıca bilmek gerekir ki, hiç kimse bizim için, bizim yerimize umut yaratacak yaşam perspektifi oluşturamaz. Dahası, bizim yerimize umutun takipçisi olup onu mücadeleyle somut yaşam perspektifi ve formu haline getiremez. Öyle bir şey mümkün olsaydı bile o yaşam bizim olmazdı. Başkası tarafından yaratılan, başkası tarafından alınır. Bir yaşam çizgisini doğru ve hakikate yakın görüyorsak, umutlu olma nedenimiz var demektir. Onu yaşam gerçeğine dönüştürmek zordur, ama bize düşer. Umut gerçekten de zaferden daha değerlidir. Zira en zorlu koşullarda bile moral çöküntüsüne, karamsarlığa, yozlaşma ve savrulmaya engel olabilecek iksirdir. Yarınımıza umutla bakabilmek ve örmek dileğiyle.