Kapitalizm sağlığa zararlıdır! (2)

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Kapitalizmin tüm eğilimleri sağlık ve sağlıkla ilişkilenmiş herkese bir cehennem vaat ederken, neoliberalizmin öbür yüzü ırkçılık, otoriterlik ve hatta faşizm de bu cehennemin zebanilerini aramızdan seçiyor.

Berlin’de sıkça göçmen işletmelerine rastlamak mümkün. Berlin sokaklarında yürürken dünyanın her yerine özgü tat ve kokuları Berlin sokaklarına taşıyan gıda işletmelerini, inşaatlar için gerekli olan hizmetleri, kıyafet markalarının zincir mağazalarını tahayyül etmek kolay. Ancak Acıbadem hastanesini, Bahçeşehir kolejini gördüğümüzde biraz şaşırmak normal olmalı. Göçmenler sadece emekçi olarak değil, sermayedar olarak da taşıyor kendi varlığını başka coğrafyalara.

Göç literatürü içinde özellikle yüksek eğitimli göçmenlerin nasıl göçe karar verdiği, neler deneyimledikleri, göçmenlik klişelerini yıkan pek çok veriyi barındırıyor uzun zamandır. Sağlık profesyonellerinin göçü de benzer bir işleve sahip. Son 20 yılda sağlık profesyonellerinin OECD ülkelerine göçü yüzde 60 artmış. Buna rağmen, bugünkü konuyu odaklayacağım ülke olan Almanya’da hala pek çok ülke gibi sağlık emekçilerine olan ihtiyaç yüksek. Zira Almanya’da eğitim görmüş profesyoneller, daha iyi koşullar çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle başka ülkelerde çalışmaya gidiyor. Almanya’ya özellikle Macaristan, Polonya, Brezilya ve Türkiye’den sağlık emekçileri göç ediyor çalışmak için. Almanya’da eğitimini Almanya dışında almış hekimlerin oranı yüzde 11 iken Almanya dışında doğmuş hekimlerin oranı yüzde 20 civarında. OECD ortalamasından düşük olduğunu söylemek mümkün. Zira özellikle Almanya’da sağlık hizmetlerinin piyasalaşması ve çalışma koşullarının kötüleşmesi nedeniyle sıkça hastanelerde grev olduğunu da görüyoruz. Almanya dışında okuyan sağlık profesyonellerinin mesleklerinin tanınması ve dil öğrenmeleri branşa göre değişse de uzun bir süreç. Yapısal ırkçılık ve ayrımcılıklarla iç içe. Dahası sistem bu uzun ek eğitim süreleri ve sağlık sistemlerinin farklılığına uyum sağlama zorlukları nedeniyle sağlık profesyonellerini dekalifikasyona da itiyor denilebilir.

Konuştuğum pek çok sağlık profesyonelinden anladığım, Türkiye’deki deneyimleri ve bilgileri aslında büyük avantajlar taşımasına rağmen, Almanya sağlık sistemi sadece daha hızlı ve verimli çalışmalarından faydalanıyor. Almanya sağlık sistemi içinde sağlık emekçilerinin inisiyatif kullanma konusunda çekimserliğe iten pek çok pratik olması, deneyimlerin kullanımını ve yaygınlaşmasını engelliyor gibi görünüyor. Göçmen hekimler için mesleklerini icra etme konusunda karmaşık bir durum olduğu aşikar. Ancak yapılan araştırmalara baktığımızda bir ülkede ekonomik, siyasi ve sosyal istikrarsızlıklar arttıkça, gelecek güvencesi ve iş riskleri katlanılamaz boyutlara geldikçe, çalışma koşulları kötüleştikçe ve mesleki gelişim fırsatları daraldıkça insanlar ne yaşayacaklarından emin olmadıkları yerlere göç etme eğilimde oluyorlar. Türkiye’yi düşündüğümüzde, otoriterleşmenin gündelik hayata yönelik şiddet olarak yansıyan her biçimi haberlerde önümüze her gün düşüyor. Dahası ekonomik krizle baş etme biçimi olarak iktidarın sürekli hedefinde olan gruplar arasında sağlık emekçileri. Daha sektörel olarak da bakıldığında, cerrahi veya dahiliye gibi alanlardan daha moda endüstrisinin yönlendirdiği “kozmetik” alanlara kaydığı da sıkça dillendiriliyor. Elbette, sağlık emekçilerinin insan canıyla direkt iç içe olan alanlarında çalışanların iş yüküne neoliberal saiklerle piyasalaşan hizmet organizasyonuyla, hastanelerin kent dışındaki büyük komplekslere dönüşerek mekansallaşan bu sürecin nasıl yansıdığı ortada. TBB’nin tüm açıklamaları son derece açıkça anlatıyor sorunları.

Dahası, daha iyi çalışma koşulları (daha az iş yükü olarak tanımlayabileceğimiz daha az hastaya daha fazla zaman ayırarak tedavi etme), iş ve çalışma güvenceleri (gerekli olmayan ameliyata hekimleri zorlamama örneğin), finansal güvence ve aileleri için daha iyi hayat koşulları sağlayan yerlere doğru bir akış böylece gerçekleşiyor elbette. Dünyanın en büyük hekim kaynak ülkesi Hindistan ve hemşire kaynak ülkesi Filipinler. Ancak sağlık profesyonellerinin dağılımı, diğer göç akımlarından farklı görünmüyor pek çok ülkede. Almanya’da Polonyalı nüfusu 2 milyon, Türkiyeli nüfusu 1.8 milyon ve Rusya’dan gelenlerin miktarı 1.2 milyon iken Kazakistan’dan 1.1 civarı ve Suriye’den 707 bin kişi çeşitli zamanlarda gelmiş. Sağlık profesyonellerinin dağılımı da benzer eğilim gösteriyor olmalı. İşsiz bir göçmene destek aldığı iş ve işçi bulma kurumundan hızlıca yönlendirildiği işin özellikle bakım olduğunu düşünecek olursak. Bir kısa not olarak Türkiye’de “yabancı” sağlık profesyonelinin tüm sağlık emekçilerine oranla binde 2 olduğunu ifade etmek istiyorum.

Almanya sağlık sistemindeki pek çok sorun ve yüksek metalaşma oranı nedeniyle, Almanya’da yaşayanların önemli bir kısmı bazı sağlık hizmetlerini civardaki ülkelerden almayı tercih ediyor. Diş tedavisi için turlar organize ediliyor örneğin. Bu ülkeler içinde en profesyonel hizmet verip, mekânsal yatırımları bu hedefle gerçekleştiren ülkelerden biri Türkiye. Dolayısıyla bölgesel ve ulusal kalkınma planlarında bir süredir düzenli olarak yer alan hedef, “sağlık turizmi”nin ne olduğunu, Berlin’in en işlek caddesinde yürürken, gördüğümüz gibi; bu turizme odaklanmış sağlık hizmeti konseptinin büyük miktarlarda sağlık profesyonelinin ve hastaların hayatını nasıl bir kocaman sorun düğümüne çevirdiğini de bilfiil yaşıyoruz. Kapitalizmin tüm eğilimleri sağlık ve sağlıkla ilişkilenmiş herkese bir cehennem vaat ederken, neoliberalizmin öbür yüzü ırkçılık, otoriterlik ve hatta faşizm de bu cehennemin zebanilerini aramızdan seçiyor.

-- 
Nevra Akdemir, PhD.
Osnabrück Üniversitesi/IMIS

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.