Kendi bilgisiyle buluşanların dayanılmaz güzelliği

Elif KAYA yazdı —

  • O dağlarda, eksi bilmem kaç derecenin altında sömürgeciliğe meydan okuyan, onları işgal ettikleri alanlardan söküp atanların gücü kendi bilgisiyle buluşmasından geliyor.

Bu hafta kendi bilgimize ulaşmanın devrimci mücadelede önemi, bilginin özgürleşme çabamızdaki rolü üzerine yazmak istiyordum. Sömürgeciliğin toprak işgalinden öte zihinleri işgal ederek kalıcılaşmaya çalıştığını anlatmak istiyordum. Son dönemlerde Jineolojî Akademisi bünyesinde yürüttüğümüz bu tartışmalardan dolayı uzun süredir yazmak istediğim bir konuydu. Yazıyı yazmak için oturduğumda gözüm fırtınanın orta yerinde bir birine tutunup, dağları tırmanan kadınların- erkeklerin görüntüsüne takıldı. Görüş mesafesinin bir-kaç metreyle sınırlı olduğu, fırtınalı bir havada birbirine tutunarak dağları tırmanan bu insanlar nereye gidiyordu? Bir halaya gider gibi, fırtınaya aldırmadan ilerleyen bu insanlar kimdi? İlk etapta bir film karesinden mi, diye düşünmedim değil. İnsan boyunu aşan karın içinde, İskender’in ordularının kırıldığı o dağlarda hangi güç onları o fırtınalı havada yola çıkarmış olabilirdi? Mevcut bilimin sınırlarını zorlayan bu insanlar kimdi?

Görüntüleri biraz izleyince, bunların eylem için yola koyulan bir gerilla grubunun görüntüleri olduğunu anladım. İnsanın değil eyleme gitmek, dışarı çıkmaya bile cesaret edemeyeceği koşullarda, onlar tepelerin doruklarına tırmanıp, telleri keserek eyleme gidiyordu. İnsan soluğunun havada donduğu bu ortamda işgalci güce karşı savaşmaya insanı ikna eden muazzam bir bilinç ve iradi güç olmalıydı. Mevcut bilme biçimi ve algılama kapasitesiyle bunları anlamak pek mümkün değil.

Üstelik o zorlu koşullarda eyleme giderken, kendilerini biraz daha riske edip, yaşananları kamera ile belgelemeye çalışmışlar. Neden, diye insan düşünmeden edemiyor. Özel savaş propagandasına karşı kendilerini savunmasız bırakan bizlere ince bir eleştiri mi ya da kendini anlatma çabası mı? Belki ikisi de. Özel savaşın bilgi dezenformasyonuna karşı kendimizi savunmasız bırakmışız. Böylece sömürgecilik hakikati gömüp, yalanı hakikatin yerine ikame ederek, faşizmin ömrünü uzatıyor. Toplumdan yana sorgulamaların güçlü olmaması bu politikaların devamına olanak sunuyor. Son yıllarda ayağı kayarak dağdan düşen, yılan sokması sonucu ölen asker sayısında o kadar çok artış yaşandı ama bunu pek sorgulayan kimse olmadı. Herkes yaşananı kaderine yorup, devlete şükranlarını sunmaya devam etti.

Elbette diğer yandan amaç biraz daha farklıydı. Her gün “bitti, bitecek”, “ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” gibi özel savaş propagandasıyla direnen, faşizmin politikalarına boyun eğmeyenlerin direnci kırılmaya çalışıldı. Bu politikalar sömürgeciliğin karakteristik bir parçasıdır. Çünkü sömürgecilik işgal ettiği toplumun bilgisini çarpıtarak, ona ait değerleri değersizleştirip dezanforme ederek ancak kendini sürdürme imkanını yakalayabilir. 

Bu nedenle sömürgeciliğe karşı en büyük direnişlerden biri halkların kendi varlığına yabancılaşmaması, onunla bağ kurma arayışını derinleştirmesidir. Çok eskiden değil, daha birkaç yıl öncesine kadar, Kürtler yok sayılıp, dağda yürürken çıkardıkları kart-kurt seslerinden isimlerini alan Türkler oldukları bilim adına konuşanların dilinden düşmüyordu. Televizyonlarda yapılan bu içerikli programlarla Kürt toplumu yıllarca buna inandırılmaya çalışıldı. Amaç Kürtleri varlık bilgisine yabancılaştırmaktı. Çünkü varlık bilgisine yabancılaşan bir halk, direniş gücünü yitirir ve sömürgecilik kendisine yaşam alanı bulabilir.

Yüz yıllık yalanı ortaya çıkaranlar, direnenler oldu. Öncelikle sömürgeciliğin bilgisine inanmadılar. Varlığına dair bilgilerin peşine düştüler, kendilerini özgürlük değerleri temelinde yeniden tanımladılar. Bu arayışın sonucunda günümüzde nasıl yaşanmalının yol haritasını ortaya koydular. En zor koşullarda başarmanın imkan ve olanaklarının mümkün olduğunu bizlere gösterdiler.  

O dağlarda, eksi bilmem kaç derecenin altında sömürgeciliğe meydan okuyan, onları işgal ettikleri alanlardan söküp atanların gücü kendi bilgisiyle buluşmasından geliyor. Yaşadığı yeri bilen, dağlarla yaşamsal ilişkisini kuran, özgür yaşam arayışı olan insanların başarısıdır bu. Bununla imkansız denileni başarıyorlar.

Biraz da sömürgeciliğin yalan propagandalarına kulak kabartanlara söylenen yalanlara kanmamaları gerektiğini anlatıyorlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.