Korkuyu sıfırlamak

Forum Haberleri —

  • Mexmûr Kampı sakinleri uluslararası hukuk ile düşmanlarının kara propagandasının yapıldığı bir ortamda elleri kolları bağlı olurcasına düşmanın havadan saldırılarına karşı adeta dişleri ile savaşıyorlar. Mele Ali’nin deyimi ile üçyüz Spartalı savaşçıyı anımsattı. 

NUMAN AMED

Çoğumuz Mexmûr mülteci kampını mülteci tarih hikayeleriyle tanır veya basına yansıdığı zaman anımsarız. Kişi olarak ben de öyle tanıyordum. Yaptığım Kürtçe dilinin etimolojisi araştırmasından kaynaklı bir kaç kez uğramışlığım var. Ancak her uğrayışım sırasında bir ezberimin bozulduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. İlk gittiğimde Mele Ali isminde yaşlı bir dede ile karşılaştım. Çalışma alanımı tahmin ettikten sonra gülerek; “Spartalılar bizim torunlarımızdır” demişti. Ben önce ironi yaptığını zannedip Kürtçe bir şaka sandım. Ses çıkarmadım ama bu cümleyi de unutmadım. Daha sonra Hawar Gabar isminde bir öğretmenin yazdığı Mexmûr tarihini bütün boyutlarıyla ele alan “Duryan” isimli kitabı için görüş sunma lüksüne sahip oldum. Ve şimdi de televizyonda Mexmûr Halk Meclisi’nden Halil Bilen’in, “onurlu Kürtleri hedef alıyorlar” başlıklı değerlendirmesini dinliyorum.

Habere ulaşma imkanının arttığı bir çağda birçok konuya aynı anda ulaşmak kolaylaştığı için başka başlık ve makalelere de göz atıyorum. Günay Aslan’ın şehit düşen kızkardeşinin yıldönümünde onun adına yaptığı siteden “Gökkuşağı sarayın, ışıklar yoldaşın olsun” isimli yazıyı da okuyorum. Gelişmeler hızlı ve bilgi akışı da o hızda gözlerimiz ve aklımızın bir yerlerine çarpıp durmaktadır. Hemen gözüme Duvar’dan Emek Erez’in “Üçüncü Şahsın Ölümü” adlı yazısı çarpıyor, ardından da Meral Çiçek’in Yeni Özgür Politika’daki “SİHA suikastlerine karşı mücadele cephesi” başlıklı yazısı.

Hepsi de ilgi çekici ve bir fotoğrafın tamamı gibi durmaktadır. İlk parçasından bahs etsek Mele Ali’nin Spartası ile Dorlar’ın torunları oldukları gerçeğinin teorik varsayımı bir yana atalım. Bu Mexmûr Kampında yaşayan Guyî aksanı ağaç için hala “dar” değil “dor” derler. Tarih canlıdır ve günümüzde yaşamaktadır. Dorlar Spartaların atalarıdır. Spartalılar Persler ile savaşa burun buruna geldikleri zaman caria, Kerî bayramlarını kutlarlar. İsmi de sürü tanrısı adına yapılan bayram demektir. Apollon için yapılır ve Apollon güneş tanrısıdır. Bu zamanda her türlü savaş tanrılara saygısızlık anlamına gelir. Medler’in de öyle gelenekleri vardır. Üçyüz Spartalı kahraman böyle bir bayram arifesinde savaşa gider. Hikayenin ilginç yanı da Leonidas ölürken tek başına kalan bir savaşçının dişleri ile savaşmasıdır. İşte Mexmûr Kampı sakinleri uluslararası hukuk ile düşmanlarının kara propagandasının yapıldığı bir ortamda elleri kolları bağlı olurcasına düşmanın havadan saldırılarına karşı adeta dişleri ile savaşıyorlar. Dede Mele Ali’nin o derin varsayımı ile Mexmûr Meclis üyesinin o hınç ve öfke dolu konuşmaları bana her nedense o Spartalı savaşçıyı anımsattı.

Hikayeler bitmiyor ve bu Karaçox dağının etekleri böylesi onlarca hikaye ile doludur. “Onurlu Kürtler” diyordu, Meclis üyesi Halil Bilen. Her yerde ve her cephede onurlu Kürtlere savaş açılmıştır diyordu. Aslında savaş yeni açılmıyor. Ama Halil Bilen’in o ayırıma gitmesi de başlı başına anlamlı bir değerlendirme oluyor. Onurlu Kürtlerin hikayesi vardır. Hemen aklıma Hawar Gabar’ın henüz yayınlanmadan okuma fırsatı bulduğum kitabı geldi. Mücadele bu sefer Irak hükümeti ile dişe diş oluyor. Kitapta diyorki; “Biz halay ile alan açtık. Elimizdeki tek silah halaydı. Irak askerleri biz Irak’a geçmeyelim diye bir taş koymuşlardı. Biz bütün Mexmûrlular bu taş ile mayın tarlası arasında sıkışmıştık. Önümüzde zırhlı araçların namlusu arkamızda ise mayınlı tarla. Evet bu trajediyi halay çekerek, halay ile ayaklarımızı o taşa vura vura alan açtık. Bizim hikayemizde üçüncü şahıs yoktur” diyordu ve “Herkes hikayeyi yaşar. Biz bu hikaye ile üçüncü kişiyi öldürdük.”

Aslında Mexmûr’da üçüncü kişi yoktur. Günay Aslan’ın Leyla için yazdığı yazı da bunu anlatır. Bu hikayede herkes birinci ve ikinci kişidir. Birinci yaşar, ikinci onun yerine geçer. Günaylar artık Leyla’dır ve arkadaşlarıdır. Bu onurlu Kürtlerin hikayesidir. Duvar’da Emek Erez’in Üçüncü Şahsın Ölümü yazısı pandemi zamanında ölüler üzerine yapılmayan ağıtlar, sesiz gömülmeler ve insanların ölülerin ruhunu yaşayamadığı zamanda üçüncü kişinin ölümünden bahseder. Ölüde dirilme insanlığın en eski inancı ve kültürüdür. İşte onurlu Kürtlerin hikayesinde ölüleriyle yaşama ve yaşatma olduğu için, yazar Hawar Gabar biz üçüncü kişiyi bu manada öldürdük diyor. Üçüncü kişi zaman kopukluğu yaşar ve hikayeyi sadece dinler.

H. Gabar, “Mexmûr insanında zaman ve mekan yoktur. Acı herkese aitttir. Tıpkı bir klan gibidir diyordu. Dil ile uğraştığı için de klan ve gel kelimesinin aynı kökten geldiğine inanıyor. Mexmûr’da korku da sıfırlanmıştır. Korku üçüncü kişiye aittir” diye ekliyordu. Hemen akabinde de Sayın Abdullah Öcalan’ın, “biz şehidi teorikleştirdik” sözünü hatırlatıp bitiriyordu. Mamoste Hawar Gabar’ın bu kitabı basıldı mı basılmadı mı? bilmiyorum. Ama onurlu Kürtlerin bir hikayesi olarak hepimizin hikayesi olmaktadır. O kitap benim de hikayemdir ve hala bekliyorum.

Hikayelerin savaşı en anlamlı savaştır. Sedat Peker’in anlattığı çete ve mafya devlet hikayesi ile onurlu Kürtlerin hikayesi adeta kıran kırana bir savaş içindedir. Peker çağımızın bir hikayecisi olmaktadır. Veysi Sarısözen ona muhalefet diyor. Evet Sedat Peker’in Selçuk Bayraktar hikayesine de değineceği kesin gibi gözüküyor. O son hikaye de olabilir. Erdoğan ve Bayraktar hikayesi. Aynı çete ve aynı mafya düzeni. Evet Meral Çiçek’in “SİHA suikastlerine karşı mücadele cephesi” de fotoğrafın hepsini tamamlar mahiyetindedir. Şöyle yazmıştı:

“Faşist Türk devleti, tam da bu mantık çerçevesinde iki yıldır ‘katil drone’lara dayalı olarak Rojava ve Başûr’da suikast saldırıları düzenliyor. 15 Ekim 2019’da Silêmanî’de Kürdistan özgürlük hareketinin öncü kadrolarından Demhat Agît ve Cemil Amed böylesi bir saldırıda katledildiler. 23 Haziran 2020’de Kobanê’ye bağlı Hêlince köyünde Kadın özgürlük hareketinin öncülerini hedef alan suikast da, geçtiğimiz günlerde Mexmûr Kampına yönelik saldırı da aynı tekniğe dayalı, aynı yöntemle yapıldılar.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.