Dêrsim'de tertelenin yerine uyuşturucu

Dosya Haberleri —

Dersim, uyuşturucuya hayır

Dersim, uyuşturucuya hayır

  • Türkiye 90'lı yıllarda Kürtlere yönelik savaşı finanse için 'resmi' olarak uyuşturucu ticaretine başvurmuş, bunun ülkeye faturası ağır olmuştu. 2015-2025 yılları arasında da başvurulan bu politikanın faturası da toplumsal çürüme oldu. Bunun yerele yansımaları ise çok daha vahim. Dêrsim de bunun için adeta pilot bölge olarak kullanılıyor.
  • Emek ve Demokrasi Platformu'nun üyesi olan DEM Parti'nin İl Eşbaşkanı Özcan Ateş, "Sürgün etti olmadı, katletti olmadı. Baktılar yöntemleri işe yaramıyor, Dêrsim halkı kimliğini, özünü, o mücadele kimliğini kaybetmiyor. Bu sefer devlet, uyuşturucu, mafyavari eleman yetiştirme gibi yöntemlere başvurdu" diyor.

GÜLCAN DERELİ

Türkiye ve Kürdistan'da uyuşturucu kullanım ve ölüm oranları artıyor. Uluslararası raporlarda yer alan verilere göre Türkiye yüksek riskli ülkeler arasında. Yine Türkiye, uyuşturucu rotası açısından da kritik ülkelerden. Avrupa'ya taşınan uyuşturucu rotalarının merkezi ülkelerinden biri. Uyuşturucu kullanım yaşı ilkokul çocuklarına kadar inmiş durumda. Birleşmiş Milletler raporlarına göre Türkiye'de en az 10 milyon kişi madde ve davranış bağımlılığı taşıyor. Yine en az 800 bin kişi hakkında da madde bağımlılığına bağlı denetimli serbestlik dosyası bulunuyor. AB Uyuşturucu Raporu'na göre ise Türkiye hem Ortadoğu'dan gelen hem de Latin Amerika'dan gelen uyuşturucunun Avrupa'ya taşınmasında kilit bir ülke.

Bilindiği gibi Türkiye 90'lı yıllarda Kürtlere yönelik savaşı finanse için uyuşturucu ticaretine başvurmuş, bunun ülkeye faturası ağır olmuştu. Bu politikanın yerele yansımaları ise çok daha vahim.

Özellikle “çözüm” sürecinin bozulduğu 2015 yılında bu yana Türkiye uyuşturucu baronlarının cirit attığı, devletin para karşılığı vatandaşlık verdiği bir narkotik devlete dönüştü. Türkiye'nin bir nakro-devlete dönüşmesinin arkaplanında kuşkusuz Kürtlere yönelik savaşı finanse etme ve toplumu çürüterek denetim altına alma hedefi belirleyici oldu. Şimdi yeni bir süreç yaşanırken geçmişin kirli politikalarının etkisi devam ediyor. Bu politikanın yansıdığı yerlerden biri de Dêrsim.

Dêrsim özel hedef

Dêrsim pek çok açıdan özel bir coğrafya. Dêrsim coğrafyası "ra" hak inancı yani Alevi Kızılbaş kültürünün hakim olduğu bir yer. Bu inanç insanı, doğayı, suyu, havayı kutsal sayar. Dêrsim ayrıca tertelenin, 1938 soykırımının yaşandığı yer. Yani devletin kara defterinde bulunan bir kent. Bu küçük kentte, asker ve polisin sivil sayısından fazla olduğu coğrafyada uyuşturucu ve fuhuşun bu denli yaygın olması düşündürücü. Biz de bölgede etkili olan DEM Parti'nin İl Eşbaşkanı Özcan Ateş ile bunun nedenlerini, uyuşturucunun yansımalarını ve topluma etkisini konuştuk. 

 

 

Kendine mahkum etme

Ateş, hem siyasi yönelimlere hem de toplumu yozlaştırmaya yönelik politikalara karşı kentin çoğunluğunun yer aldığı Emek ve Demokrasi Platformu'nu kurduklarına işaret ediyor. Devletin Dêrsim'e yönelik politikasının tarihsel arka planını anlatan Özcan Ateş, şunları belirtiyor: "Uzun yıllardan beridir 1935-37 döneminden başlayarak devletin burada bir politikası var. Alevi Kızılbaş kimliğini asimile etmeye, onu değiştirip dönüştürmeye yönelik çok farklı yollar ve yöntemler denendi. Bunların başında 38 soykırımı geliyor. Bu bizce bir soykırımdı. Çünkü niye? Eğer bir hamile kadın karnındaki bebekle öldürülüyorsa ve bebek süngüyle öldürülüyorsa bu bir soykırımdır. Yani soyunun yaşamamasıdır. Geri kalan bir kısım sürgün edildi, yıllarca topraklarından uzaklaştırıldı ve yavaş yavaş bir dönüş başladı. Ve o Kürt-Kızılbaş kimliği insanı kendi merkezine koyan yapılanma, o inanç biçimiyle yeniden yaşamaya başlandı. 1970'li yıllar ve sonrasında yine Kürdistan'ın birçok kentinde olduğu gibi Dêrsim'de de çok ağır bir şekilde bir çatışma ortamı yaşandı. Kürt Özgürlük Hareketi'nin öncü kadrolarının Dêrsim'den çıkması ve insan haklarının evrenselliği noktasına duyarlılık bu bölgeyi biraz daha çekim noktası haline getirdi. Böyle olunca devletin de buna paralel olarak baskısı arttı. O dönemlerde yüzlerce, binlerce insan 'faili meçhul' cinayetleriyle katledildi. Şiddet, cezaevleri, sürgünler gibi birçok problem yaşandı. O zaman cinayetlerdi, şimdi hapishaneler... Yine de Dêrsim halkı o kimliğinden vazgeçmedi. Devlet de bunu kırmanın değişik yollarını, yöntemlerini aradı. Ya sürgün etti olmadı, katletti olmadı. Cezaevine tıktı olmadı, Avrupa'ya göç etti olmadı, işsiz bıraktı olmadı. 90'lı yılların başından itibaren bu sefer insanları birer birer düşürme çabasına girdi. Mesela işsiz bıraktı, kendine mahkum etmek istedi."

Fikir üretenler devleti ürküttü

Dêrsimlilerin eğitimdeki başarısı bilimsel olarak da kanıtlı. Dêrsim'deki çocukların ve gençlerin başarısı da hedef haline gelmişti. 1982 ve 83 yıllarında üniversiteye giriş oranın en yüksek olduğu kentin Dêrsim olduğunu hatırlatan Ateş, şöyle devam ediyor: "Bunu takip eden 10 yıl, 15 yıl boyunca sürekli artan bir trendle Türkiye genelinde büyük ve önemli üniversitelere yerleşme oranında çok ciddi artışlar söz konusuydu. Ve oradan da fikir insanları yetişiyordu. Sistem bunu gördü. Bu eğitim seviyesinin yüksekliğini ve toplum içerisinde gerçekten söz kurabilen, fikir üretebilen insanlar yetiştiğini gördü. Bu devleti ürküttü. Yani öncelikle eğitim sistemine bir darbe vurmak istedi. Ve 90'lardan başlayarak 2000'li yılların başında bu sefer burada eğitim veren kurumlarımızı hedef alındı. Devrimci demokrat, yurtsever öğretmenlerin çokluğu Dêrsim'de çok dikkat çekiyordu. Ve devlet bu öğretmenlerin üzerine bu sefer bir baskı oluşturmaya çalıştı. Çoğunu sürgün etti. 90'lı yılların başında sendikalar burada örgütlenmeye başladı, o dönemde örgütlenme o sendikalar üzerinden gelişti ve o eğitim sistemi biraz daha hayat buldu. Devlet buna da yöneldi. Yani o sendikalara müdahale etti. Baktılar yöntemleri işe yaramıyor, Dêrsim halkı kimliğini, özünü, o mücadele kimliğini kaybetmiyor. Bu sefer devlet, uyuşturucu, mafyavari eleman yetiştirme gibi yöntemlere başvurdu."

 

 

İşsiz bırakıp düşürmeye çalışıyorlar

Kürdistan'ın birçok kentinde olduğu gibi Dêrsim'de de özel savaş politikalarının en çok gençleri ve kadınları hedef aldığı verilere yansıyor. Kürt kamuoyunun ezici çoğunluğu asimile etme, yozlaştırma, çürütme politikasının işletildiğini ve bunun bir denetim aracı olduğunu düşünüyor. Bunun için de ağırlıkla üniformalı devlet elamanları görevlendiriliyor. Bu politikanın Dêrsim'deki yüzünü anlatan Ateş, "Cumhuriyet kurulduğu tarihten itibaren bu bölgeye yönelik politikalar değişmedi. Bu politikanın çok değişik aşamaları vardı. Yani değişik değişik aşamalardan geçti ve en son artık bütün argümanlarını tükettikten sonra ve sonuç alamayınca bu sefer toplumun tamamını gençlerden başlayarak yozlaştırma, kültürsüzleştirme, kimliksizleştirme, uyuşturucu ve benzeri mesela bağımlılık hale getirmek gibi çabalar sarf edildi. 10 yıl önce gençlerimize bali dediğimiz bir uyuşturucu maddeye bulaştırdılar. Bu ilaç sanayisinde kullanılan, inşaat sanayinde kullanılan yapıştırıcı bir maddeydi. Sonra Dêrsim'in değişik noktalarında bu sefer kenevir tohumu ekilmeye başlandı. Oradan uyuşturucu imal edildi, piyasaya sürüldü. Ondan sonra gençlerimiz, işsiz kalan genç kızlarımız, kadınlarımız üzerinde çok ciddi bir politika oynandı. Onları düşürmeye çalıştılar. Uzman çavuşlar, askeriye elemanları, polisler vs. bunlar gençlerimizin olduğu kafelere sivil kıyafetlerle giderek onları düşürmeye çalıştı. Ama biz bunun bilincindeyiz ve farkına vardık."

Gençleri çeteleştiriyorlar

Kürdistan'ın neresine giderseniz gidin bir ilçeden başka bir ilçeye ya da bir ilden başka bir ile geçerken devletin kontrol noktaları vardır, GBT yapılır öyle geçersiniz. Nitekim Dêrsim'e gittiğimde de "Seyitli Köprüsü"nün hemen girişinde askerlerin oluşturduğu kontrol noktasından geçtim. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde mobese kameralarını görmeniz mümkün. Yani 7/24 kentin sokakları karış karış izleniyor. Tam da bu noktaya işaret eden Özcan Ateş, şu vurguyu yapıyor: "Burası öyle bir kent ki mesela her sokağında mobese kamerası var. Şehrin giriş-çıkışları tamamen kontrol altında. Ana arterlerde yine kameralar var. Her taraf izleniyor. Ve buna rağmen mesela uyuşturucu satıcıları cirit atıyor bu kentte. Bunun artık gerisini siz hesaplayın. Bu kadar kontrol altında ya da denetimin olduğu bir yerde göz göre göre yapılıyor. Bunu görüyoruz, toplum da bunu görüyor. Tabii şimdi bu uyuşturucuyla beraber son zamanlarda bu sefer başka bir şey çıktı. Biraz böyle mafyavari özentiler yaratılmak istendi. Mesela bir şiddet sarmalı gelişti. Ruhsatsız silah taşıma ve silah kullanma işin içine girdi. Küçük çaplı gruplar halinde mafyavari çeteleştirme politikaları da var. Çek senet şeklinde, tefecilik şeklinde gelişen bir gruplaşma da söz konusu. Birilerinden birilerine baskıyla haraç kesme yöntemini yapıyorlar."

 

 

Gençsem'i devlet kapattı

Dêrsim halkının geleneğine, göreneğine ve ahlaki değerlerine çok ters bir durumla karşı karşıya olduklarının altını çizen Ateş, "Dêrsim'deki aile yapısı yani çekirdek aile yapısıdır. Aile yapısı çocuğuna ilk öğrettiği şey kendi kültürüdür. Dêrsimli kimliğidir, inancıdır. Her aile bunu çocuğuna verir. Ve kesinlikle ahlak değerleridir. Karıncayı bile incitmeyecek hassaslıkta yaklaşırlar. Her şeyden önce büyüklerine saygı, topluma saygı, insanlığa saygıyı öğretirler. Yani bu kültürün geleneğinde bunlar vardır. Ama maalesef tabi sistem el birliği yaparak -bu dediğim gibi yüz yıllık bir süreç içerisinde artık- bir şekilde toplumu bozmayı kendine görev edinmiş. Devlet, bu gençleri bir şekilde bu yol ve yöntemlerle düşürüp, parçalayıp, onları değişik değişik yollara itmek için önüne hedef koymuş. Ancak Dêrsim toplumu bunu görüyor.

Burada sivil toplum kuruluşları var, siyasi partiler var. Toplum bunlara gerçekten güveniyor. Özellikle partimizden beklentiler çok yüksektir. Biz hiçbir zaman seyirci kalmadık. Mesela bizim önceki belediyelerimiz döneminde, Edibe Şahin ve ondan önceki Songül Erol Abdil'ın döneminde bu gençleri rehabilite etmek yönünde bazı çalışmalar yapıldı. Belediye bünyesinde ‘Gençsem’ diye bir kurum oluşturuldu. Ve bu yol ve yönteme başvuran gençler bir şekilde davet edildi, onları rehabilite etme noktasında çalışmalar yürütüldü. Onların meslek edindirme çalışmaları yapıldı. Psikologlar eşliğinde bilinçlendirildi. Terapiler yapıldı. O dönem ve sonrası 7 yıllık süreçte bu sorunlar ortadan kalktı. Ancak devlet belediyeye el koyduğunda ilk olarak ‘Gençsem'i kapattı. Bu da aslında devletin politikasının nasıl tıkır tıkır işlediğini, o gençleri yolundan, kimliğinden, kültüründen uzaklaştırma çabasının aslında ne kadar ileri bir aşamada olduğunu gösteriyor" diyor.

Gelin beraber çözelim

Şimdi de devletin bu politikalarına karşı Emek ve Demokrasi Platformu'nun büyük çaba içerisinde olduğunu vurgu yapan Özcan Ateş, "Bu platformun içinde sivil toplum kuruluşları var, siyasi partilerimiz var. Bu kente yaşanan her türlü sorun, eylem, etkinliği biz beraber örgütlüyoruz. Niye? Çünkü kentimiz öyle bir kent ki onlarca siyasi parti var, onlarca kurum var. Evet, sorunlarımız ortaktır. Dolayısıyla ortak bir mücadele hattı oluşturmak gerekiyor. Aslında 90'lı yılların ortasından itibaren bu kentte öyle bir platform oluşturuldu. Zaman zaman isimleri değişse de bir platform vardı. Dolayısıyla bu son dönemlerde de biz kendi önümüze böyle bir sorunun mutlak suretle bir müdahaleye ihtiyaç olduğunu gördük. Toplumumuz da bu noktada bize bir itici güç oluşturdu. Ve biz buna yönelik bazı çalışmalar yaptık. Biz tamamen bütün derdimiz o gençlerimizi bilinçlendirmek. Bu işe bulaşan arkadaşlarımızın o yanlışından dönmeleri için bir çaba içerisine giriyoruz ve hep gençlere bir çağrıda bulunduk. Sizleri inancınıza, kimliğinize bağlı kalmaya davet ediyoruz. Elbette sorunlarınız var, problemleriniz var. Gelin beraber çözelim. Ailelere de bir çağrı yaptık. Çocuğunuz aynı çatı altında yaşıyorsunuz. Değişim, dönüşüm gösterdiği zaman mutlaka siz bunu fark edersiniz. Bunu fark ettiğiniz an kurumlarımıza başvurun. Biz o gençleri konuşarak bir şeyler çözmek istiyoruz."

 

 

 

Çalışmalarımızı hızlandırdık

Bu gençleri yaşama kazandırmak için bir mücadele ettiklerini söyleyen Özcan Ateş, sözlerini şöyle noktalıyor: "Bütün derdimiz kesinlikle onları ikna etmek, doğru yola çekmek, yanlışını göstermek, yanlışını hatırlatmak. Zaten eğer biz o kişiye nereden geldiğini, aslında geleneğini, kişiliğinin, kimliğini, aile yapısının inancını, dilini hatırlatırsak, ona eğer aktarabilirsek, onu ikna edebilirsek, o insan zaten kendiliğinden kendini fark edip geri adım atacaktır. Biz bu çalışmayı yaparken mesela birçok genç arkadaştan sokakta olumsuz tepkiler aldık. Hangi boyutta olumsuz? İşte siz bizi afişe edeceksiniz, üstümüze geleceksiniz, bizi hedef tahtasına oturuyor, işte bu yol yöntemi doğru değil diye. Biz hayır öyle değil diye anlattık. Kesinlikle hiçbirinizi ifşa etmeyeceğiz. Size dair hiçbir bilgiyi paylaşmayacağız dedik. Amacımızı anlattık, düştükleri yolun yanlış olduğunu görmelerini sağlamaya çalıştık. Şu an çok olumlu dönüşler alıyoruz. Çalışmalarımızı hızlandırdık. Bu genç arkadaşlarla, aileleriyle birebir görüşüp bir komisyon kuracağız. Yine sivil toplum kuruluşlarından, siyasi partilerin temsilcilerinden bir komisyon oluşturacağız. Sorunlara ortak çözüm bulmak için yapacağız. Sosyal medya alanını iyi kullanıp çağrılar yapacağız. Biz kararlıyız başta kendi partim adına bunu konuşuyorum. Milletvekilimiz var, belediye başkanlarımız var. Bunlar da çeşitli videolarla, sosyal medya üzerinden çağrılarla önümüzdeki süreçte bir kampanya haline dönüştürmek istiyoruz. Yine mesela bununla ilgili dalında uzman kişilerle görüşüp, hem uyuşturucu, hem şiddete yönelik eğilimi nasıl azaltabiliriz, özendirmeyi nasıl azaltabiliriz üzerine çalışacağız. Bu konuda yine profesyonel destek almayı da düşünüyoruz."

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.