Kubilay hala bırakılmadı

Ağrı Belediyesi eski Eşbaşkanı Mukaddes Kubilay

Ağrı Belediyesi eski Eşbaşkanı Mukaddes Kubilay

  • Kürt siyasetçi Mukaddes Kubilay şartlı tahliye süresi dolmasına rağmen bir aydır keyfi gerekçelerle tahliye edilmiyor.  Avukat Nuray Özdoğan, “yargısal mekanizmalar karar alana kadar zaten hak ihlali tümüyle gerçekleşmiş oluyor” diyerek, müvekkilinin ikinci bir cezaya maruz kaldığını belirtti. 

 

MASİS HESKİF/AĞRI 

Ağrı Belediyesi eski Eşbaşkanı Mukaddes Kubilay, 26 Aralık 2016'da tutuklanmış, hakkında 2018'de “Örgüt üyeliği” ve “Örgüt propagandası” iddialarıyla 8 yıl 6 ay 15 gün hapis cezası verilmişti. Sincan Kapalı Kadın Hapishanesi’nde tutulan ve 4 Ağustos 2022'de şartlı tahliye süresi dolan Kubilay serbest bırakılmadı. 

Tokalaşmak suç oldu!

Sincan Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu, 11 Mayıs 2022 tarihli kararında, Kubilay’ın “Örgütle bağının kopmadığı, tarafsız ve bağımsız olduğuna dair beyanının olmadığı, işlediği suçtan dolayı pişmanlık göstermediği” gibi gerekçeler sunarak tahliyesini engelledi. Kurul, 28 Temmuz’da verdiği başka bir kararda da Kubilay’ın “iyi halli olmadığına, koşullu salıverilmesinin uygun olmadığına” karar verdi. Kubilay’ın 2022'nin başında cezaevi ziyaret odasında diğer mahkum ailelerinin elini sıkarak ‘olumsuz davranışta’ bulunduğu iddia edildi. 

9 kadın siyasetçi tutuluyor

Kubilay’ın avukatı Nuray Özdoğan’ın Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı başvuru, “gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle reddedildi. Gazetemize konuşan Avukat Nuray Özdoğan, “Sincan özelinde şöyle bir durum var; Sincan’da belediye eşbaşkanlığı yapmış kadın siyasetçiler kalıyor. Hem HDP siyasetinden kadın mahpuslar hem de diğer siyasi mahpus kadınlar kalıyor. Şartlı tahliye süreleri bitmiş olmasına rağmen haksız bir şekilde cezaevinde tutulmaya devam edilen 9 kadın siyasetçi var” dedi. 

Nuray Özdoğan

Pişmanlık dayatılıyor

Tutsakların, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun belirlediği günde mülakata katılmamalarının dahi -ki bunun yasal bir dayanağı yok- sorun olarak gösterildiğini; aslında pişmanlık dayatıldığını kaydeden Özdoğan, süreci şöyle özetledi: “Sözlü görüşmelerde müvekkillerimizin aktardığı şu; ‘Bizi mülakata çağırıyorlar, pişman mısınız, değil misiniz?’ sorusunu soruyorlar. ‘Biz pişman olacağımız bir suç işlemedik. Siyasi faaliyetlerimizden de zaten pişman değiliz’ dedikleri zaman şartlı tahliye hakları yeniden yakılıyor ve ‘iyi halli’ olmadıklarına karar veriliyor. Sonrasında Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu, tutukluların bir mülakat beyanına veya mülakata girmemelerine dayanarak kişilerin iyi halli olmadıkları yönünde rapor düzenliyor. 

Olumsuz rapor tutuluyor

O raporun içeriğinde de Adalet Bakanlığının gönderdiği bir takım formlar var. Formlarda kişinin psikolojik durumundan arkadaşlarıyla iletişimine, cezaevi idaresine karşı tutumuna kadar birtakım değerlendirmeler yapmak gerekiyor. İdare ve Gözlem Kurulu mülakata katılmayan veya katılıp ve ‘pişman değilim’ diyen kişiler için bu formlardaki soruları hiçbir zaman olumlu yanıtlamıyor. Anket usulü bir formun üstüne işaretler yaparak geçiştiriliyor.”

Önce ceza kes sonra infazı yak

Bu duruma dair yaptıkları itirazların bir kısmında mahkemelerden bir takım olumlu kararlar gelince en olmadık sebeplerle kişiler hakkında disiplin soruşturması açıldığına ve ceza kesildiğine işaret eden Özdoğan, şöyle devam etti: “İşte son örneğini Sincan’da gördük; selamlaşmadan ceza verilmesi… İnsanlar yıllardır açık görüşte gelen gidenlerle selamlaşır. Selamlaşma aynı zamanda insani bir görevdir. Cezaevi idaresi bu sebeple kadın tutsaklara disiplin cezası verdi. Bunun gibi gerçekten hukuki olmayan sebeplerle disiplin soruşturmaları açıldı, disiplin cezaları verildi. Mümkün olduğunca kişinin her yaptığı işe, attığı her adıma disiplin soruşturması açmak ve ceza vermek ardından da şartlı tahliyesinin yakılmasının önünü açmak. Genel olarak düşman infaz hukuku uygulamaları devam ediyor. Tecrit ağır bir şekilde uygulanmış oluyor.”

Daha sert bir süreçteyiz

İnfaz sisteminin anlaşılır olmamasından kaynaklı içerisinde sıkıntılar barındırdığının da altını çizen Özdoğan, ne idarecilerin ne de mahkemelerin bu sistemi anladığını belirtti. Bu durumun da müvekkillerin aleyhine işlediğine dikkat çeken Özdoğan, şunları dile getirdi: “İtiraz aşamalarında mahkemeler, kişinin infaz dosyasının üzerinden bir inceleme yapmıyor. Örneğin, bir kişi hakkında slogan nedeniyle disiplin cezası verilmişse o kişi o cezaya itiraz etmiş olsa bile gerçekten o sloganı atan kişi o mu değil mi diye bir tespit yapmıyor. Mahkemeler, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun verdiği bilgileri esas alıyor. Müvekkillerimiz adına yaptığımız itirazları araştırma gereği duymuyor. Sadece cezaevi idaresinin gönderdiği belge ve evraklarla yetiniyorlar. Bizim iddialarımız araştırılmadığı, itiraz noktalarımız aydınlatılmadan verilen kararlar da hakkaniyete, hukuka uygun olmamakta. Sonuç olarak ayrımcı, düşman infaz rejiminin gittikçe daha sert uygulandığı bir sürece tanıklık ediyoruz.” 

AYM’ye başvuru yapılacak 

Mukaddes Kubilay’ın haksız, hukuka aykırı bir soruşturma ve kovuşturma sürecinin sonunda ceza aldığının altını çizen Av. Özdoğan, belediye faaliyetlerinin suç olarak dosyaya konulup ceza kesildiğini hatırlattı. “İyi halli” olmadığı belirtilerek şartlı tahliye hakkı ihlal edilen Kubilay’ın tahliyesi için yaptıkları başvurudan sonuç alamadıklarını belirten Özdoğan, şunları ekledi: “Karara itiraz ettik, Ağır Ceza Mahkemesi itirazımızı reddetti, şimdi Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmak zorundayız. Ama bu yargısal itiraz süreçlerinin kendisi zaten hak ihlali doğurur nitelikte uzun sürüyor. Bizler o yargısal mekanizmalardan karar alana kadar zaten müvekkiller açısından hak ihlali tümüyle gerçekleşmiş oluyor. Bu süreçte de aslında mahkemenin verdiği ceza dışında da kişiler, İdare ve Gözlem Kurulu’nun, Cezaevi Savcılığının, İnfaz Hakimliklerinin ve Ağır Ceza Mahkemeleri’nin sonradan onaylamasıyla ikinci bir cezaya maruz kalıyor.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.