Kumpas davası yalanlarıyla çöktü

Kobanê Kumpas Davası
- Kobanê Kumpas Davası’nın gerekçeli kararı, 13 ay sonra 32 bin 630 sayfa olarak açıklandı. Bu kadar hacimli gerekçenin temyiz süresi ise sadece 7 gün.
- Gerekçeli kararla bir kez daha bir kumpas davası olduğu, demokratik siyasetin asılsız ve hukuk dışı iddia ve yöntemlerle tasfiyesinin hedeflendiği, gerekçeli kararla da sabitlendi.
Kobanê Kumpas Davası’nda verilen cezaların 32 bin 630 sayfalık gerekçeli kararı, HDP’yi somut delilden yoksun ve siyasi niyet okumaya dayalı bir suç odağı kurgusuyla hedef aldı. DEM Parti, dava boyunca yapılan kara propagandalar, asılsız iddialar ve şaibeli mahkeme heyetlerinin, siyasi bir mühendislik örneği olarak kayıtlara geçtiğini vurgulayarak, "Yasin Börü üzerinden yaratılmak istenen siyasi linç ve algı operasyonları çökmüştür" dedi.
DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırıları sonrası 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protestolar gerekçe gösterilerek, dönemin Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 108 kişinin yargılandığı Kobanê Kumpas Davası’nın gerekçeli kararı açıklandı. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Mayıs 2024'te görülen karar duruşmasının üzerinden 13 ayı aşkın bir süre geçtikten sonra açıklanan gerekçeli karar, 32 bin 630 sayfadan oluştu.
272 sayfalık “Başlık ve içindekiler” kısmıyla başlayan kararda iddia kısmı, 273’ten 10 bin 69’a kadar uzanan 9 bin 797 sayfalık bir hacme sahip. Bu bölümde, 80 sayfalık iddianameler ve dava süreci özeti, 3 bin 375 sayfalık Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesi ve 6 bin 342 sayfalık esas hakkındaki mütalaa yer alıyor. Siyasetçilerin savunmaları ise 7 bin 354 sayfayla kararın önemli bir kısmını oluşturuyor.
4 bin sayfalık şahsi değerlendirme
Deliller bölümü, 9 bin 295 sayfayla kararın en hacimli kısımlarından birini kapsıyor. Bu bölümde, 325 sayfalık müşteki beyanları, 665 sayfalık tanık beyanları, bin 4 sayfalık 6-8 Ekim olaylarına ilişkin tutanaklar ve 7 bin 301 sayfalık diğer deliller bulunuyor. Mevzuat ve suç anlatımları 163 sayfa, değerlendirme ve gerekçe kısmı ise 5 bin 609 sayfa sürüyor. Bu kısımda, PKK ve KCK’nin yapısı ve tarihine dair 367 sayfalık değerlendirme yer alırken, 151 sayfa usul ve esasa ilişkin itirazların incelenmesi var. Mahkemenin 6-8 Ekim olaylarına dair değerlendirmesi 853 sayfa yazılırken, siyasetçiler hakkındaki ayrı ayrı değerlendirmeler ise 4 bin 238 sayfalık yer ediniyor.
138 sayfası hüküm
Kararın son 138 sayfası ise hükmü içeriyor. Selahattin Demirtaş’a 42 yıl, Figen Yüksekdağ’a 30 yıl 3 ay, Ahmet Türk’e 10 yıl, Gültan Kışanak’a 12 yıl, Sebahat Tuncel’e 12 yıl, Ayla Akat Ata’ya 9 yıl 9 ay, Emine Ayna’ya 10 yıl, Ayşe Yağcı’ya 9 yıl ve Aynur Aşan’a 9 yıl hapis cezası verildi.
Temyize 7 gün
Gerekçeli kararın açıklanmasıyla İstinaf Mahkemesi’ne başvuru yolu açıldı, ancak tanınan süre sadece 7 gün.
HDP MYK'nin paylaşımı
Gerekçeli kararda, “6-8 Ekim 2014 tarihlerinde, DAİŞ’in Kobanê'yi işgal saldırılarının arttığı bir anda, HDP Merkez Yürütme Kurulu'nun (MYK) resmi Twitter hesabından yaptığı ‘halklarımıza acil çağrı’nın, Türkiye'nin 35 farklı ilinde meydana gelen tüm şiddet olaylarının, yağmaların, yaralanmaların ve 37 yurttaşın hayatını kaybetmesinin tek ve mutlak azmettiricisi olduğu” ileri sürüldü.
Bağı kuramayınca
Mahkeme, bu iddiayı temellendirmek için kararın yüzlerce sayfasını PKK'nin tarihçesine, KCK'nin şemalarına ve "demokratik özerklik" kavramının analizine ayırdı. Kararda, bu uzun anlatılarla, yasal bir zeminde faaliyet gösteren HDP'nin kimliği eritilerek, PKK/KCK'nin bir "aparatı" olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Bu durum, ceza hukukunun olmazsa olmaz şartı olan "fiil ile fail arasındaki somut, doğrudan ve şüpheye yer bırakmayacak nedensellik (illiyet) bağı"nı kurmaktan uzak kaldı. Mahkeme, bu bağı kuramadığı her kritik eşikte, ceza hukukunda yeri olmayan, son derece esnek ve keyfi yoruma açık "soyut tehlike", "sanıkların örgütle olan organik bağı", "eylemlerindeki süreklilik ve yoğunluk" ve "çağrının toplumda yarattığı genel atmosfer" gibi kavramlarla karar kurmaya çabaladı. Siyasetçi Ali Ürküt'ün gerekçeli kararında da yer edinen savunmasında belirttiği gibi, "Bir tek soru sormamışsınız be başkan. Sonra diyeceksiniz ki biz gereğini yaptık, biz karar vereceğiz" sözleri, 32 bin 630 sayfanın özeti.
Gerekçeli kararın, HDP MYK'sının çağrısı ile Türkiye ve Kuzey Kürdistan genelinde yaşanan şiddet olayları ve özellikle ölümler arasında doğrudan bir nedensellik bağı kuramaması dikkat çekiyor. Kararda incelemeye alınan 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylara dair, birçok ölümün failinin "meçhul" olduğu, bazılarının kolluk kuvvetlerinin kullandığı orantısız güç ve açtığı ateş sonucu, önemli bir kısmının ise Hüda Par'lı gruplarla yaşanan karşılıklı çatışmalar neticesinde meydana geldiği kabul edildi.
Somut delil yok
Buna rağmen olaylarda 37 ölümün 12'sinin HDP'li/YDG-H'li, 10'unun faili meçhul, 9'unun HÜDA-PAR'lı olduğu, 5 kişinin ise kolluk güçleri tarafından öldürüldüğü bilgisini görmezden gelen mahkeme heyeti, tüm ölümlerin sorumluluğunu, HDP MYK'ye yıkma yolunu seçti. Mahkeme, davanın en çok istismar edilen olayı olan Yasin Börü’nün öldürülmesine ilişkin bölümde; Ankara'da MYK toplantısında bulunan “sanıkların” bu spesifik olayı azmettirdiğine veya bu kişilerin öldürülmesi yönünde doğrudan bir talimat verdiğine ilişkin tek bir somut delil, bir telefon görüşmesi, bir tanık beyanı dahi ortaya koyamadı. Kararda, bunun yerine siyasetçilerin çağrısının toplumda yarattığı "kaos ve anarşi atmosferi"nin, bu tür elim olaylara "zemin hazırladığı" iddiası yer aldı.
Kolektif suç mantığı
Mahkeme somut delil olmamasına rağmen ceza hukukunun "doğrudan nedensellik" ve "fiilin şahsiliği" gibi ilkelerinin görmezden gelindiği kararda, farklı failler tarafından, farklı motivasyonlarla, 35 farklı şehirde işlenen yüzlerce farklı suçun (mala zarar verme, hırsızlık, yaralama, öldürme) tüm sorumluluğu, bir "kolektif suç" mantığıyla, tek bir tweet nedeniyle HDP MYK'sına yüklendi.
Gizli tanıkların yalanları
Mahkumiyet hükümlerinin temel dayanakları ise duruşmalarda defalarca çelişkileri ortaya konulan "gizli tanıklar" oldu. Buna karşın mahkeme heyeti, şaibeli beyanları "itibar edilebilir delil" sayarak hükmünün temel taşı yaptı. Davanın en önemli tanığı olarak sunulan gizli tanık "Ulaş", birçok sanığın "örgüt talimatıyla" hareket ettiğini, MYK toplantısının bu talimatla yapıldığını ve olayların bu çerçevede geliştiğini iddia etti. Aynı tanık, mahkeme huzurunda yapılan çapraz sorgulamalarda, 6-8 Ekim olaylarına ve söz konusu MYK toplantısının içeriğine dair "doğrudan görgüsünün olmadığını", ifadelerinin tamamen "duyumlara ve daha sonra kendisine yapılan anlatımlara" dayandığını açıkça itiraf etti. Gerekçeli kararda, avukatların, "Görmediğiniz bir toplantı ve tanımadığınız insanlar hakkında nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsunuz?" şeklindeki soruları karşısında verdiği tutarsız yanıtlar da yer alıyor. Mahkeme ise gerekçeli kararında bu büyük çelişkiyi, "tanığın can güvenliği endişesiyle bazı detayları aktarmaktan çekinmesi" ve "olayların üzerinden uzun zaman geçmesi nedeniyle hafızasının yanılabileceği" gibi gerekçelerle meşrulaştırmaya çalıştı.
Profesyonel iftiracı
Mahkemenin delil olarak kabul ettiği bir diğer kilit tanık ise daha önce birçok davada "profesyonel iftiracı" olduğu, para karşılığı veya cezadan kurtulmak için ifade verdiği mahkeme kararlarıyla sabitlenmiş Kerem Gökalp. Savunma avukatları, Gökalp'in ifadelerinin Emniyet tarafından kendisine sunulan hazır metinler olduğunu, farklı dosyalardaki beyanlarıyla bu dosyadaki beyanları arasındaki bariz farkları ve çelişkileri belgeleriyle ortaya koydu. Ancak mahkeme, tanığın kopyala-yapıştır beyanlarını, siyasetçilerin mahkumiyetine gerekçe yaptı.
Suç örgüsü yaratma
Gerekçeli kararda, tanık beyanları, sanıkların yasal ve meşru siyasi faaliyetleriyle (basın açıklamaları, miting konuşmaları, dernek faaliyetleri vb.) "montaj" mantığıyla birleştirilerek bir "suç örgüsü" yaratma yoluna gidildi. Böylece, anayasal güvence altındaki siyasi faaliyetler, gizli tanıkların "örgüt talimatı" gibi soyut beyanlarıyla birer "terör suçu"na dönüştürüldü.
Siyaset yapmaları suç!
Gerekçeli karardaki, ayrı ayrı hazırlanan "Değerlendirme" bölümleri, her bir siyasetçinin demokratik faaliyetlerinin nasıl suç deliline dönüştürüldüğünü de belgeledi. Demirtaş'a 42 yıl, Yüksekdağ'a ise 30 yıl 3 ay hapis cezası verilen gerekçeli kararın bu bölümünde, her iki eşbaşkanın da barış ve çözüm süreci boyunca yaptıkları konuşmalar, Meclis'teki faaliyetleri, DAİŞ’e karşı kamuoyunu duyarlılığa davet eden çağrıları birer suç delili olarak dosyaya konuldu.
Hukuk dışı argümanlar
AİHM Büyük Dairesi tarafından Demirtaş hakkında verilen ve tutukluluğunun siyasi olduğunu (Sözleşme'nin 18. maddesi ihlali) tescilleyen "derhal serbest bırakılmalı" kararı, gerekçeli kararda birkaç cümleyle geçiştirilerek ve "iç hukuku bağlamayacağı" gibi hukuk dışı bir argümanla yok sayıldı. Kararda, Demirtaş'ın siyasi faaliyetleri, "örgütle organik bağını devam ettirmesi" olarak yorumlanırken, siyasi söylemleri örgütün nihai amacını benimsediği şeklinde değerlendirildi. Öte yandan partisi adına yaptığı açıklamalar, "örgüt adına hareket etme" olarak nitelendirilen Demirtaş hakkında, "iradesini örgüte teslim ettiği" şeklinde bir sonuca bağlandı. Yine demokratik eylem çağrılarının "toplumsal olayları kışkırtma" olarak damgalandığı kararda, kendisine yönelik yargılamayı "siyasi" olarak nitelemesi ve savunma stratejisi, suç delili sayıldı.
Gerekçeli kararda, Demans hastası Aysel Tuğluk'a ayrılan bölümler de dikkat çekti. Savunma yapma ehliyetini tamamen yitirdiği, kendi avukatlarını dahi tanıyamadığı, cümle kurmakta zorlandığı Adli Tıp Kurumu raporları ve avukat beyanlarıyla sabit olmasına rağmen, savunması zorla alınmaya çalışılan Tuğluk hakkında "örgüt üyeliğinden" 12 yıl hapis cezası verildi.
MYK suçludur yargısı
MYK üyesi siyasetçilerin, HDP çağrısına karar verilen MYK toplantısına katılmaları veya katılmasalar dahi partinin karar mekanizmasında yer almaları, mahkeme tarafından binlerce "araç suçtan" sorumlu tutulmaları için yeterli görüldü. Siyasetçilerin bireysel olarak hangi suça, hangi eylemle, nasıl iştirak ettikleri somut delillerle ortaya konulamadı. "Tümdengelim" mantığıyla işleyen yargılamada, önce "HDP MYK'sı suçludur" kararı verildi. Mahkeme, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki söz ve düşüncelerinden sorumlu tutulamayacağını güvence altına alınmasına rağmen "Meclis kürsüsü dışındaki tekrar niteliğinde olmayan eylemler" bir yorumla yasama sorumsuzluğunu fiilen ortadan kaldırdı.
AİMH ve AYM'yi geçiştirdi
Mahkeme birçok kişiyle ilgili olarak AİHM'nin ve Anayasa Mahkemesi'nin daha önce verdiği, davanın temelini oluşturan iddialara ve tutukluluklara ilişkin emsal niteliğindeki ihlal kararlarını sistematik olarak görmezden geldi. Gerekçeli kararda bu kararlara ya hiç değinilmedi ya da "iç hukuku bağlamadığı" ve Anayasa'nın 90. maddesine aykırı olduğu gerekçeleriyle geçiştirdi.
“Suç ve cezanın şahsiliği" ilkesi, gerekçeli kararda “rafa kaldırılan” bir diğer ilke oldu. Kararda, Bir partinin MYK üyesi olmak, o partinin attığı bir tweet nedeniyle, ülkenin dört bir yanında kimin işlediği dahi belli olmayan yüzlerce suçtan dolayı "birlikte fail" olarak sorumlu tutulmak için yeterli görülmesi dikkat çekti.
Siyasi polemik metni
Kararın dili, tarafsız bir yargı metninden çok, siyasi bir polemik metnini andırdı. "Sözde", "bölücü terör örgütü", "örgütün siyasi uzantısı" gibi ifadelerin, bir delili değerlendirirken değil, bir siyasi partiyi ve onun üyelerini tanımlarken sıkça kullanılması, mahkeme heyetinin davaya başından itibaren nasıl bir önyargıyla yaklaştığını ve tarafsızlığını tamamen yitirdiğini ortaya koydu. FIRAT CAN ARSLAN /MA/ANKARA









