Kürt kültürünü tahrip ederek pazarlamaya çalışıyorlar

Kültür/Sanat Haberleri —

  • “Dengbêjî, Kürt çocukları için ilk anne sütü gibidir. Bu sesi dünyaya gözlerini açan bir bebek duymuyorsa dengbêj olamaz.”

DÎLAN KARACADAĞ

Genç yaşta ülkesini terk etmek zorunda kalan ve yıllarca geri dönme hayalleriyle hayatın her alanında arayışından vazgeçmeyen Ronî Erez, uzun yıllar sonra Amed’e dönerek Cegerxwîn Akademisi’nin çalışmalarında yer aldı. ’Dengbêjkoloji’ adını verdiği alanda çalışmalar yürüten Ronî Erez “Dengbêjkoloji diye bir eğitim dalı henüz yok; bu benim projem” diyor ve bunun için “Ciddi bir alt yapı lazım” tespitinde bulunuyor. Aynı zamanda özellikle diasporada yaşayan ve farklı tarzlarda Kürtçe müzik yapan bazı kişiler için “Para kazanma hırsı ile bir halkın kadim kültürü tahrip edilerek pazarlanmaya çalışılıyor” diyen Erez, eserleri bozmadan titizlikle yapılan eserlerin giderek azaldığına dikkat çekiyor. Şu an Almanya’da yaşaya Ronî Erez ile söyleştik

Genç yaşta ailece Almanya’ya göç ettin; nasıl bir süreç yaşadın? Alışmak için ne gibi zorluklar yaşadın?
Babam siyasi mülteci olarak Almanya’ya sığındıktan sonra ben de 17 yaşında gelmek zorunda kaldım. Gelmek istemiyordum; 1990’ların son yıllarıydı ve en hararetli dönemlerdi. Arkadaşlarımla beraber düğünlerde enstrümansız Koma Berxwedan’ın siyasi kılamlarını söylüyorduk. Liseyi terk edip arkadaşlarımı, sevdiklerimi, doğduğum toprakları; tüm çocukluk anılarımı ansızın bırakıp gelmek zorunda kaldım. Almanya’ya geldiğimde uzun bir dönem dili öğrenene kadar, kendimi sağır ve dilsiz gibi hissediyordum. Beni ülkede bırakmadığı için babama çok kez kızdım.

Geri dönmeyi düşündün mü?
Geri dönme hayali ile yaşadım…

Entegre olmak zor oldu herhalde…
‘Entegrasyon’ kelimesini ilk kez Almanya’da duydum; entegre olmakta çok zorluk çektim, çünkü kendimi hiçbir zaman buraya ait hissetmedim. Dilini öğrendim, kültürünü öğrendim, tarihini öğrendim ama hiçbir zaman Almanyalı olmak istemedim. Kıblem her daim ülkem oldu.

Arada kültür çatışması yaşadığın oldu mu?
Elbette oldu. Özellikle müzikte. Batı gırtlağı ile mi yoksa Kurdî eserleri okuyayım arayışa girdiğim oluyordu. Bu hengamede dengbêjlik eserlerinde tekrar öze dönüş yaşadım diyebilirim.

Diasporadaki Genç kuşağın Kürtçeye ilgisini ve Kürt edebiyatına olan yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsun?
İnternetin hayatımıza girmesi ile olumlu ve olumsuz etkiler, gençliği ilk hedef alan bir mecra oldu. Kürt gençliği bu alanı değerlendirmeye çalışıyor. Kürtçeye ilgi sosyal medya ile kısıtlı kalıyor büyük oranda. Özellikle edebiyat, şiir, tarih, felsefeye ilgi yok denecek kadar azaldı. Sürekli her şeyi kolay elde etme ve hızlı tüketme kültürü başını almış gidiyor. Sadece Kürt gençliği değil, bu sorun tüm dünyada mevcut. Avrupa gençliği de bundan etkileniyor. Başta Kürtçe olmak üzere dünya dilleri artık dışarıdan kelimeler ile karma bir dile dönüşüyor. Alman gençliğinde İngilizce, Türkçe, Arapça kelimeler, Kürtçe konuşan gençlerde Almanca, Türkçe ve Arapça günlük konuşmalarda çok belirgin olmaya başladı. Özellikle dijital ortamda her şeye ulaşmak mümkün. Dünya küçük bir köy oldu. Bir aklılı telefon ile dünyayı dolaşmak mümkün. Bunlar 21’inci yüzyılın getirdikleri…

Müzik de bundan nasibini almış…
Evet, gençler genelde İngilizce ve Almanca rap ve hiphop dinliyor. Bu eserlerin sözleri korkunç. Özünde kapitalizmi ve devlet sistemlerini eleştiriyor gibi görünse de temelde kadını bir seks objesi olarak gösteren, kısa yoldan zengin olmaya heveslendiren, gençliği şiddet, alkol ve uyuşturucuya yönelten içerikle dolu sözler. Gençlik korkunç bir kültür savaşı yaşıyor. Artık Kürtçe eserler gençliğe ulaşmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor.

Bu durumda yeni nesilin müziğe olan bakış açısını nasıl görüyorsun?
Tahammülsüz bir genç nesil doğuyor. Bir müzik eserini dinlerken artık eserin müzikal alt yapısını ve içeriğinin verdiği mesajından çok repertuar bölümü ve ritmik hızı daha çok ilgi çekiyor. Arabesk ve modern ritimler eşliğinde yapıtlar gençlerin ilgi duyduğu alan haline geldi. Özellikle Kürtçe Mashup kliplerine baktığımızda büyük oranda Kürtçeye hakim olmayan kişiler, otantik ezgileri deforme edilip sözleri yanlış telafuz ediyorlar. Birkaç düğüne çıkıp para kazanma hırsı ile bir halkın kadim kültürü tahrip edilerek pazarlanmaya çalışılıyor. Çok güzel potpuriler ile eserleri bozmadan titizlikle yapılan nadir çalışmalar da var tabii ki.

Amed’de Cegerxwîn Akademisi’nde okudun. Hangi çerçevede eğitim aldın?
Yıllardır ülkeye geri dönme planları yaparken, Amed’de Cegerxwîn Akademisi’nde Heskêf Orkestrası projesini duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Yıllardır arayışında olduğum hem Kürtçe hem de profesyonel müzik eğitimi için hiç terreddüt etmeden ülkeye dönme kararı aldım ve Amed’e yerleştim.

Akademide nasıl bir eğitim aldın?
Akademide ses eğitimi, şan notasyonu, sahne eğitimi ile oyunculuk eğitimi aldım ve müzikal projelerde yer aldım. Çok değerli hocalarla çalıştık; ses eğitiminde Mizgîn Tahir ve Narin Karaer Seyitvan, sahne ve tiyatro eğitimde ise Ruknetin Gün gibi değerli eğitmenler ile çalıştım.

Kendin için Dengbêjkolog diyorsun. Böyle bir eğitim dalı mı var?
Dengbêjkoloji diye bir eğitim dalı henüz yok; bu benim projem. Diyarbakır’da kayyumlar atanmadan önce böyle bir çalışma başlatmak için alt yapı hazırlamaya çalıştık, lakin ülkedeki siyasi dengesizlik ve akademilerin kapatılması bu projenin hayata geçmesine engel oldu.

Dengbêjkoloji nedir?
Dengbêjkoloji çok meşakatli bir çalışma. Dengbêj kültürünün sürdürebilmesi için çırakları vardı. Bunlar nota eğitimi almıyordu. Dengbêjlik sihirli doğal bir yetenektir. Evdalê Zeynikê 30 yaşından sonra ağır bir hastalık geçirip sağlığına kavuştuktan sonra dengbêji kilamlar söylemeye başlıyor. Tabii günümüzde böyle mucizeler beklemek doğru değil. Kürdistan’da akademiler kurulabilir, çocuklar ve dengbêj eserler ile belli bir yaşa gelmiş gençler eğitilebilir. Dengbêj eserlerinin edebi, tarihi, coğrafik, inançlar eksenin de sosyolojik içerikleri ile birlikte teşbih sanatı çok derin. Kürdistan’ın dört parçasına Kürtçenin lehçeleri; hatta bölgeler arası gırtlak farklılıkları var. Bunlar hepsi bir çatı altında toplanabilir. Buna ciddi bir alt yapı lazım. Amed’de yatılı bir yurt oluşturulup öğrencilere beli bir burs verilir ve onlara akademik alanda geniş bir eğitim verilebilir. Dengbêjî, Kürt çocukları için ilk anne sütü gibidir. Bu sesi dünyaya gözlerini açan bir bebek duymuyorsa dengbêj olamaz.

Dengbêj kültürüyle büyümene, dengbêjkoloji projenin olmasına rağmen sen de pek tercih etmiyorsun gibi?
2007’de ilk ve son albümümü çıkardım. Eksikliklerim vardı elbette; çok profesyonel bir yapıt olmadı, ciddi kültür kavgası yaşadığım dönemlerde sıkıntılar albüme de yansıdı. Albümde kendi eserlerim ile beraber, Aram Tigran ve Miradê Kinê’nin birer eserleri yer aldı. Soft rock, ve rap tarzı eserler ile birlikte şiir okuyup Ayşe Şan’ın bir dengbêji eserine de yer vermiştim. Kürdistan ve Avrupa’da aldığım her sahnede mutlaka en az bir dengbêji eser seslendirmeye özen gösteriyorum ve hep bunun kavgasını veriyordum. Kurumsal çalışmalarda hep ses sanatçısı arkadaşlarıma da önermişim. Tabii ki bu yeterli değil. Hayalim ve projelerim arasında sadece dengbêji eserlerini seslendirip Avrupa halklarına ve dünya müziğine karışmak. Günümüzde dengbêjlik sadece sınırlı beli bir kesim tarafından benimseniyor ve dinleniyor.

Amed Dengbêj Evi’nde dengbêj söyleyenlerden genç kimse kalmadı. 10 yıl sonra dengbêjliğin ne olduğunu bilmeyecek bir nesil doğacak sanki…
Amed’deki Dengbêj Evi yeni oluştuğunda genç dengbêjler vardı. Zamanla birçoğu ayrıldı ya da başka alanlara kaydılar. Bu sorunu o dönem Dengbêj Evi yönetimi ile de tartıştık. Oradaki dengbêjlerin yaş ortalaması 60 civarı. Dengbêj Evi, turistlerin ilgi alanına girmişti. Genelde Avrupa’dan ve Türkiye metropollerinden gelen insanlarla dolup taşıyordu. Genç dengbêjlere önem verilmedi daha çok mevcut durumda sadece Amed’de ikamet eden yaşlı dengbêjler ile kısa vadeli bir proje oldu. Uzun vadede bir çalışmadan kaçınıldı, projenin ekonomik boyutu hep sorun olarak öne sürüldü. Mevcut durumda dengbêjlik köylerde yaşatılmaya çalışıyor. Son zamanlarda sosyal medya sayfalarında canlı yayınlarla dengbêji tekrar ön plana çıkarılmak isteniyor ama bu da çok ilgi görmüyor. Dar bir yelpaze içerisinde kalıyor.

Komünal bir projeydi

2015 yılında Heskêf Orkestrası’nda Med kralı Keyakser rolünü oynadın. Bir daha böyle bir çalışma olacak mı?
Heskêf Orkestrası, Kürdistan’da tüm sanat camiasında ciddi bir heyecan ve saygınlık yarattı. Kürdistan’ın dört parçasından sanatçılar ile birlikte Danimarkalı bir enstrüman sanatçısı arkadaşım da yer alıyordu. Bu projede Med Kralı Keyakseri canlandırmak benim için büyük bir onurdu. Büyük fedakarlıklar ile ciddi bir emek sonucu ortaya çıkan komünal bir projeydi. Maalesef son projede; yani ‘Şamiran Keybanû’da, sadece İstanbul ve Batman’da sahne alabildik. Bu projede özellikle dengbêjî motifler ön planda oldu. Barış sürecinin bitmesi ile birlikte devletin saldırıları sadece siyası soykırım ve sokak savaşları ile sınırlı kalmadı. Tüm kültür kurumları kapatıldı ve bütün teknik malzeme ve enstrümanlar gasp edildi. Artık Kuzey Kürdistan’da savaş enstrümanları tekrar devreye girdi. Tabii ki böyle bir proje ancak salonlarda sahnelenebilirdi, sokakta sahne alabilecek teknik bir donanıma sahip değildik. Tüm sanat akademilerimiz de kurumlarımız da kapatılınca, 2015’te Heskêf Orkestrası de dağılmış oldu. Elbette temenim tekrar böyle bir projenin hayata geçirilmesi. İnanıyorum ve umuyorum ki daha güçlü bir şekilde özelikle Amed’de senfonik bir orkestra oluşur ve Kürt destanları sahneye uyarlanır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.