Kürt sorunu çözülmeden normalleşme sağlanamaz

 Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz

 Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz

  •  Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz, Kürt siyasal hareketini sürece dahil etmeden Türkiye’nin nefes alma şansının olmadığını vurgulayarak, "Bu sorun çözülmediği sürece Türkiye’nin normalleşmesi mümkün değil” dedi.

Türkiye’nin geleceğinin iktidar ve muhalefet blokunun HDP’ye karşı alacağı tutumla bağlantılı olduğunu belirten Hakan Tahmaz, diyalog sürecinin sona ermesi sonrasını ‘toplumsal çürüme dönemi’ olarak tarif etti.

Barış Vakfı Genel Başkanı Hakan Tahmaz, Avrupa Birliği’ne (AB) girmeye çalışan AKP’nin, Kürt sorununu araçsallaştırdığını hatırlatarak, “O dönem yapılan yasal değişiklikler bir demokratikleşme ufkuyla değil, AB beklentilerini siyasal ranta dönüştürme amacıyla yapıldı. AKP, bugün mutlak iktidar isteyen tek adam rejimini kurma yolunda. Bugün Türkiye’nin geleceği açısından Kürt siyasal dinamiği, partileri ya da Kürt seçmeninin politik tutumu Türkiye’nin geleceğini belirleyen ana unsur haline gelmiştir” dedi. 

 Bir geçiş döneminde

 Türkiye’nin bir geçiş döneminde olduğuna; ülkenin geleceğinin iktidar ve muhalefet blokunun HDP’ye karşı alacağı tutumla bağlantısına dikkat çeken Tahmaz, diyalog sürecinin sona ermesi sonrasını toplumsal çürüme dönemi olarak tarif etti. Tahmaz, “Toplumda büyük bir güvensizlik, umutsuzluk var. Özellikle ekonomik krizle ilgili insanlar yarın sabah nasıl bir Türkiye’ye kalkacağını bilmiyor ve bir kutuplaşma siyaseti bütün toplumu sarmış. Bunun kaynağında bu çözüm sürecinin çok kolay heba edilmesi yatıyor. Bu anlayışın arkasında ise ‘beka’ ve güvenlik politikaları var. Türkiye tarihinde bütün iktidarlar Kürt sorunundaki çözümsüzlükleriyle kaybettiler” şeklinde konuştu. 

Bu siyaseti sürdüremez

İktidar HDP’yi kriminalize ettiği için muhalefetin de onunla görünmek istemediğini kaydeden Tahmaz, “Güvenlik siyaseti toplumdaki tüm sorunları güvenlik merkezinden bakmaya yol açıyor. Toplum ‘tehdit var’ denilerek dizayn ediliyor” dedi.  Gelinen noktada Kürt siyasal hareketini sürece dahil etmeden Türkiye’nin nefes alma şansının olmadığını vurgulayan Tahmaz, şunları dile getirdi: “Bu sadece Türkiye’nin iç meselesi olmaktan da çıktı. Suriye meselesi Türkiye’yi sıkıştıran bir konuma geldi. Türkiye’nin dışında bütün aktörler Suriye’de normalleşmeye gidiyor. ‘Kürtlerin kazanımına hiçbir yerde izin vermem. Benim için tehdittir’ diyen Türkiye, bu konuda yalnız kaldı. Nereye kadar direnecek. Bir iktidar bu siyaseti ilelebet sürdüremez.” 

Önce hukuksuzluk  düzeltilmeli

Kürt sorununun çözülebilmesi için bütün aktörlerin sürecin içinde olması gerektiğini söyleyen Tahmaz, şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan ve Kandil’i dışlamak mümkün değil. HDP dışında dini ve siyasi liderler vardır. Bunların hepsini çözümün bir parçası haline getirmek gerekiyor. Sorunun ağırlığı toplumsal güce göre şekillenir. Mesela toplum Türkiye’de çözüme dair bir gelişme olduğu zaman iktidarlar İmralı ile görüşmeleri normalleştiriyor. Ne zaman şiddet, çatışma politikalarına yeniden dönülüyorsa İmralı tecride alınıyor. Önce bu hukuksuzluğu düzeltmemiz lazım. Sonra çözümün nereden başlayacağını konuşabiliriz. Barışa hizmet eden hiçbir aktörü dışında tutamazsınız. Bu sorun çözülmediği sürece Türkiye’nin normalleşmesi mümkün değil.”  İSTANBUL

 

8 başbakan, 13 hükümet eskitti

 

Türkiye’de 8 başbakan ve 13 hükümeti tarihe gömen Kürt sorununundaki çözümsüzlük, 20 yıllık AKP iktidarını büyük bir ekonomik ve siyasi krize mahkum etti. 

Varlığı kabul edilmeyen Kürt sorunu, 15 Ağustos 1984 Atılımı’nın ardından ”terör sorunu”, ”Güneydoğu Sorunu” ifadeleri ile anılmaya başlandı. Kürt sorununda güvenlik politikalarını ilk olarak kalıcı hale getiren Turgut Özal, başbakanlığı döneminde, geçici statü ile ihdas edilen köy koruculuğu uygulamasından sonra 19 Temmuz 1987’de 11 ili kapsayan Olağanüstü Hal’i (OHAL) devreye koydu. 

1990’lı yıllara gelindiğinde söylem olarak sorunun varlığından bahsedilmeye başlandı. Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin (SHP) Temmuz 1990’daki Kürt Raporu’nda ”Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunu da, Kürt sorunu da Türkiye’nin demokratikleşme ve demokratik haklar sorunu ile iç içedir” ifadesi yer alırken, Kürt kentlerine OHAL’i kalıcı hale getiren Turgut Özal, 14 Ekim 1991’de ”Kürt meselesini mutlaka çözeceğim. Bu benim milletime yapacağım son hizmetim olacaktır. Bu meseleye bir çözüm bulamazsak büyük devlet olamayız” dedi. SHP çözüm için adım atmadı, Özal ise şüpheli bir şekilde hayata veda etti.

Ardından ne ”Kürt realitesini tanıyoruz” diyen Süleyman Demirel ne de ”Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz, sorunun çözümü için adım attı. ”İspanya’nın tecrübesinden biz de yararlanacağız” diyerek çözüm için ‘Bask Modeli’ni işaret eden Tansu Çiller, daha sonra devlet terörü estirdi. Kürt sorununda savaşta ısrar edilen bu yıllar aynı zamanda Türkiye siyasi tarihinin en istikrarsız dönemi oldu. Türkiye 1991 ve 2002 genel seçimleri arasında 9 ayrı hükümet tarafından yönetildi. 

İktidara 2002 seçiminde AKP de hep çözüm vaat ettiği Kürt sorununu çözümsüz bıraktı. 2013’te başlatılan ‘diyalog süreci’, Erdoğan’ın masayı devirmesiyle 2015’in ilk aylarında son buldu. O süreçte hazırlanan “Çökertme planı” devam ediyor. 

1984’ten itibaren 8 farklı başbakanın kurduğu 13 hükümet devrildi. Sorunun çözümüne yönelik adım atamayan tüm liderler, sorunun daha da büyümesine ve siyasi krizlere neden oldu. Bir krizle gelen iktidar başka bir krizle tarih oldu. Sokaktan Meclis’e kadar erken seçim çağrılarının yükseldiği bir dönem AKP’nin de çözümsüzlükle tarih olması kaçınılmaz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.