‘Kürtlere çökme’

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • İçerde de, “ben devletim“ diye diye Kürtlerin, “Fetö“ diye diye Türk muhaliflerin malı, mülküne “çöküyor“lardı. Çökülen para, mal ve mülkler bizzat Erdoğan’ın eli altında toplanıyordu. Açıklanan son rakamlara göre bu servet, 8 milyar doları aşıyordu.

“Çökme“, “Türk-İslam Faşizmi“ mafyasının deyimidir. El koyma, ele geçirme, gasp edip üstüne oturma demektir, çökme.

Ve “çökme“, Türk-İslam siyaseti temelinde vardı. Recep Tayyip İstanbul Belediye Başkanlığındaki “çökme“lere ilişkin mahkeme dosyalarıyla, Başbakanlığa tırmanıyordu. Belediye Başkanıyken, partisinin lideri Erbakan, Bosna’ya yardım için, topladığı paraları “buharlaştırmak“tan sanıktı. O Başbakan olduğunda, bazı bakanlarının da rol aldığı kampanya ile bir zamanlar Avrupa’ya ihraç edilmiş işçilerden, “yüksek kar payı“ adıyla toplanan 6 milyar Euro da buharlaşıyordu. Dolandırılan o işçilerin temsilcileri, Avusturya’da ona yakınınca, “parayı verirken bana mı sordunuz“ diye azarlıyordu, onları.

Deniz Feneri dolandırıcılığı, AKP’nin kuyruğuna takılı, bir başka şıngır mıngır sesiydi.

Mafya düzeni bir yaşama biçimiydi. İnsanın peşini bırakmıyor, birlikte hayat sürüyordu. Recep Erdoğan‘ın “tek adam“lığında, “en yüksek himayeye mazhar Saray“ müteahhitlerinden Cihan Ekşioğlu, ordunun zırhlı araçlarını silah niyetine kullanarak, Bodrum’daki süper lüks oteli basıp “çöküyor“du. Bir başka mafya kolu, Türk vatandaşı Azeri Mansimov’un malına mülküne, gemileri ve marinasına “çöküyor“, itiraz edince de, onu, hapse attırıyordu.

AKP İslamı rejim, daha 30 yaşında bile olmayan İranlı Reza’nın şahsında, dünyanın en büyük mafya imparatorluğunu yaratıyordu. Reza Sarraf, Sarayda Erdoğan’la Türk bayrağının gölgesinde fotoğraf çektiriyor, sonra eşi Emine Erdoğan’ın derneği hesabına, 300 milyon, oğul Bilal‘in hesabına da 100 milyon dolar yatırarak “hayırsever iş adamı“ unvanı alıyordu. Öte yanda, paraya bağlanmış bakanlar dolar yağmuru altındaydı. Banka müdürü milyon dolarlarını ayakkabı kutularında muhafaza ediyordu.

Oysa Reza, Erdoğan rejimiyle işbirliği halinde çalışan bir hırsızdı. Dolar, altın kaçakçısı ve bu yoldan giderek, ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoyu deliyordu.

Ve Reza, yaptığı iş ile “Türk bütçesi açığını kapattığını“ dünyaya ilan ediyordu.

Aynı Reza, günün birinde üstüne “çöken“ büyük Türk büyüklerinden kaçıp gittiği Amerika’da tutuklanınca, Erdoğan ve ailesi ile öteki beslemeleri onu, “çökme dünyasının raconu“ gereği, anında tanımazlıktan geldiler. Bununla da kalmadılar; geride kalan uçağına, banka hesaplarına, mülküne “çöktü“ler.

Recep Erdoğan Sarayının makbul adamlar fotoğrafında yer alan bir diğer “hayır sever iş adamı“ Kürt Sezgin Baran Korkmaz’dı. Yakalanınca, o da anında “tanımıyorum“ oluverdi.

AKP İslamı açısından mafya yaratıp kullanmak, Türklüğe, Türkün bayrağı, vatan ve millete hizmetti. Mafya şeflerinin tümü bayraklıydı. Başkasının malı, mülküne “çökme“ bayrağa hizmetti. AKP rejimi, bu bu yoldan giderek, kafa kesen, namazdan sonra Allah u ekber diye diye çocuklara tecavüz eden IŞİD ve Nusra ile sarmaş dolaş olmak, “çökme“ye güç katmaktı. Bu yoldan giderek Suriye’ye girdiler. Ülkenin harap olmasında birinci derecede rol aldılar. “Bayrağını seven Türk mafyası“nı da seferber ederek, mağazaları, bankaları soydular. Geride, çalınacak bir şey kalmayınca Halep’i, Halep’in sanayi bölgesini soyup, sınai makineleri, demir yolu raylarını bile söküp getirdiler. Odun niyetine satmak için, Efrîn’in zeytinliklerini söktüler. Satmak için mezar taşlarını çaldılar

Türk devleti, çağın deyimle mafyaydı.

İçerde de, “ben devletim“ diye diye Kürtlerin, “Fetö“ diye diye Türk muhaliflerin malına, mülküne “çöküyor“lardı. Çökülen para, mal ve mülkler bizzat Erdoğan’ın eli altında toplanıyordu. Açıklanan son rakamlara göre bu servet, 779 şirket ve holdingden oluşuyor ve toplam değeri de 8 milyar doları aşıyordu. Bu paralardan kimin nemalandığı, ya da götürdüğünden bir tek Erdoğan haberliydi...

IŞİD yöntemleriyle zenginleştirilen “çökme“, Kuzey Kürdistan’da insan hayatı üstünde uygulamaya koydular. İnsanları diri diri yaktılar. Ölülere tecavüz ettiler. Sur’dan İdil’e kadar ki hinterlant boyunca yerle bir edilen 10 şehirde, binlerce Kürt’ü katlettiler. Para eden her şeyi çaldılar. Yıkılan evlerinin tesisat boruları, inşaat demirlerini de götürüp sattılar.

Ama günümüzde, çalıp talan edilecek kaynak kalmayınca şimdi, Kürtlerin emeği “çökme“ malzemesi oldu.

Türk kesimine geçen emekçiler, döktükleri alın terinden sonra, sıra ücretlerine gelince, linç saldırlarıyla emeklerinin, ücretlerinin üstüne “çöküyor“lar. Mafya düzeninin bekçisi haline getirilmiş polis ve asker de, bunların yardımcı unsurudur. Bu himaye altında son “çökme“ harekatı, Afyon’da, Ankara Mamak ve Konya Meram’da yaşandı. Ankara’da köye yerleşmiş Kürtleri kaçırıp varlıklarına “çökmek“ için, dört kişiyi vurup ağır yaraladılar. Konya Meram’daki toplu saldırıda Hakim Dal’ı katlettiler. Afyon’da çalıştırılan Kürtler ücretlerini isteyince, ikisi ağır beş kişiyi yaralayarak, paralarına çöktüler.

Ve bu örnekler çoğalıyor. Bir Filistinli’ye yan bakılınca, “katil İsrail“ diye bağıran Recep Erdoğan “çöken“ katiller karşısında lâldı. Bayraklı soylu da. Bu suskunluk “devlet politikası“nın onayı demekti. Nitekim sözcü ve akıldaneleri, “Kürtlere çökme“ planına karşı çıkan Kürdistan Barolarına saldırarak devlet politikasını afişe ediyordu.

“Çökme“nin yaşam biçimine dönüştürüldüğü bu rejimde, adliye, polis, asker rejimin militan bekçileri. O halde Kürt, katiller, hırsız ve talancılara karşı önlem almalıdır. İş örgütlü başa düşüyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.