Kürtlere teslimiyet dayatmayın

Tuncer Bakırhan
- DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, Türk tarafının Rojava Kürtlerine teslimiyet dayattığını belirterek, "Kürtlere hangi statüde, hangi haklar çerçevesinde yaşayacağına dair somut garantiler olmadan, sadece 'teslim olun' demek, ne adaletle ne de barışla bağdaşır" dedi.
- Bakırhan, şunların altını çizdi: "Kürtlerin hakkının, hukukunun tanınması, Türkiye’yi zayıflatmaz; tam tersine güçlendirir. Barışın kapılarını açan, sorunları diyalogla çözme iradesidir. Böylece hem Kürt onurunu ve hakkını koruyabilir hem de Türkiye’nin güvenlik kaygılarına çözüm bulabiliriz."
DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, “Türkiye’nin komşu ülkelerdeki Kürt halkının meşru haklarını, onurunu ve statüsünü savunması, kendi vatandaşı olan milyonlarca Kürt’ün de beklentisidir” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditlere ilgili Yeni Yaşam gazetesine konuştu. Kürtler dahil hiçbir toplumdan kendi güvenliğini garanti altına almadan, üstelik mevcut uygulamalarıyla güven vermeyen ve demokratik karakteri henüz netleşmemiş bir yapı içinde erimelerini isteminin sorunlu olduğunu belirten Bakırhan, "Alevilerin ve Dürzilerin yaşadığı trajediyi Kürtlerin yaşamayacağına dair hangi güvence sunulabilir?" diye sordu.
Ezberlerle mi yürüyeceksiniz?
Sorunların çözümünun operasyon tehditleriyle değil, hak ve hukuk temelinde diyalogla mümkün olacağını kaydeden Bakırhan, şunları söyledi: "Kürtlere hangi statüde, hangi haklar çerçevesinde yaşayacağına dair somut garantiler olmadan, sadece 'teslim olun' demek, ne adaletle ne de barışla bağdaşır. 10 Mart mutabakatına uyulması isteniyor. Soruyorum? Suriye Arap Cumhuriyeti ismi 10 Mart Mutabakatı’nın ruhuna uygun mu? Suriye Geçiş Anayasası’nı Kürtlere, Dürzilere, Alevilere, Türkmenlere sormadan, Suriyelilere sormadan ilan etmek 10 Mart Mutabakatı’na uygun mu? Hükümet ilan edilirken, Cumhurbaşkanı belirlerken Kürtlere sormamak, Suriyelilere sormamak 10 Mart Mutabakatı’na uygun mu? 10 Mart Mutabakatı başta Kürt halkı olmak üzere Suriye’de yaşayan halkların, inançların kendi kimliklerinden, inançlarından ve yönetime katılma haklarından mahrum olmaları demek mi? Dahası, bütün bu politikaları ile 10 Mart Mutabakatı’nı hiçe sayan Şam tarafıdır. Bu coğrafyada Türk, Kürt, Arap ve Fars kardeşlik bağının güçlendirilmesi için öncelikle eşitlik ilkesinin benimsenmesi gerekir. Türkiye’nin komşu ülkelerdeki Kürt halkının meşru haklarını, onurunu ve statüsünü savunması, kendi vatandaşı olan milyonlarca Kürt’ün de beklentisidir. Burada önemli olan şu: Gerçekten yol almak ve bir şeyleri, tam da dünyanın denediği, sorunlarını en etkili şekilde çözdüğü yol ve yöntemleri takip ederek, konuşarak mı çözeceğiz yoksa bagajımızdaki ezberler ile mi yürüyeceğiz?
Olmazın kısmındalar
Bizler için bu süreç, şiddetin yerini siyasetin; çatışmanın yerini diyaloğun, ötekileştirmenin yerini kucaklaşmanın aldığı bir dönüşüm dönemidir. Bunu en iyi şekilde gerçekleştirmek için canla başla çalışıyoruz. Sayın Ömer Çelik, olmazın kısmındadır. Her şeyi kendinize hak göremezsiniz. Adil konuşmak zorundayız. Çünkü bu süreç bir yap-et süreci değildir. Beklentiler ve adımları konuşacaksak, hiç olmadığı kadar atılan tarihi adımlara karşılık tek somut adımın henüz hayata geçmediğini hatırlatmak zorundayız. Mesela Kürtlerin yüzü Şam’dadır, bunu her gün ifade ediyorlar. Peki, sizlerin yüzü neden demokratik bir çözümden, diyalogdan yana olanlardan değil? Asıl soru budur. Gerisi tüm argümanlar, ‘yansıtma psikolojisidir’.
Varsa yoksa parmak sallama
Neden Kuzey-Doğu Suriye heyeti ile resmi olarak görüşülmüyor mesela? Neden kabinedeki bakanlar kendi ülkelerindeki çözüm ve barış sürecinden daha çok Suriye işleri ile meşgul durumdalar? Madem stratejik bir adım bu, madem ülke ve bölgenin kaderi değişecek neden gerçekçi sözler kurulmuyor? Mesela demokratik entegrasyona dair tek bir öneri toplum ile paylaşıldı mı? Varsa yoksa parmak sallama.
Bir kez daha hatırlatıyoruz. 22 Ekim’de Sayın Öcalan’ı Meclis’e davet eden çağrı, aslında demokratik çözüm arayışının bir parçasıydı. Öcalan, Meclis’e gelse yıllardır savunduğu demokratik ulusu ve demokratik cumhuriyeti savunur. Abdullah Öcalan’ın öne sürdüğü 'demokratik ulus' fikri, bu bağlamda önemli bir perspektif. Bu yaklaşım, Türkiye, Suriye ve tüm Ortadoğu için barışçıl bir perspektif sunuyor. Her halkın kendi kimliği ve inancıyla yaşayabileceği, adem-i merkeziyetçi bir sistemi öngörüyor. Bu yaklaşım neden bir tehdit olarak algılanıyor? Aksine, bu model farklılıkları zenginlik olarak gören, kimseyi asimile etmeye çalışmayan, herkesi kendi rengi ve iradesiyle kabul eden bir anlayışı temsil ediyor. Sayın Öcalan’ı Meclis’e çağıran akıl, Sayın Öcalan’ın çözüm önerilerine de açık olmalı ve tartışabilmeli.
Türkiye'yi zayıflatmaz
Kürtlerin hakkının, hukukunun tanınması, Türkiye’yi zayıflatmaz; tam tersine güçlendirir, bölgesel istikrara katkı sağlar. Bölge halklarının istikrarlı geleceği üzerinde oyun kuranların planlarını boşa çıkarmanın yolu, tehditlerle değil eşitlik ekseninde kardeşlik hukukunu geliştirmekten geçiyor. Bu sürece karşı çıkanlar, uzun süredir askeri seçeneği dayatıyor. Bu seçeneğe başvurmak yaklaşık bir yıldır büyük bir emek ve çabayla yürütülen süreci büyük bir çıkmaza sürükler. Bunu da süreç karşıtları dört gözle bekliyor. Toplumun büyük çoğunluğu sürece destek veriyor. Artık çözüm diyor, savaş diyen bir avuç insanın yüzyılımızı çalmasına izin vermeyelim. Biz bu sürece kıymet biçiyoruz ve başarıya ulaşması için de yapıcı rolümüzü koruyacağız. Sevap, şerre dua etmekte değil; barışta, eşitlikte ve adalettedir. Barışın kapılarını açan, sorunları diyalogla çözme iradesidir. Bu iradeyle hareket ettiğimizde, hem Kürt onurunu ve hakkını koruyabilir hem de Türkiye’nin güvenlik kaygılarına çözüm bulabiliriz."












