Lozan’dan Madrid’e

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Erdoğan, tetikçilerini her yere göndererek, Kürt avını çoktan Avrupa sokaklarına kadar yaymıştı. Şimdi yeni olarak, açıkça ve NATO desteğiyle bunu sürdürmek istiyor.

Siyasette her türlü çarpıtma ve manipülasyon pervasızca yapılabiliyor. Dolayısıyla bir tarafın ak dediğine öbür tarafın kara demesine de çok sık rastlanıyor. Bu yüzden herkes kendine göre yonttuğu için bazen gerçekleri anlamak-kavramak da zorlaşıyor.

Bugüne kadar, Erdoğan’ın eski tarih danışmanı K. Mısırlıoğlu tarafından ortaya atılan “Lozan, zafer mi hezimet mi” sorusu çok tartışıldı. Daha bu tartışma bitmeden, şimdi de “Madrid, zafer mi hezimet mi” sorusu tartışılıyor.

Erdoğan ve tetikçi medyası zafer naraları atarken, muhalefet partileri de “PYD-YPG niye terörist sayılmadı” diye yaygara yapıyor. Üstelik de, bunu antiemperyalistlik yaldızı ile parlatıyorlar. Bu durum bazı solcuları bile cezbediyor. Bu iktidar ve bu muhalefet ile Türkiye’nin işi çok zor ve geleceği çok karanlık.

Türkiye, Lozan’da emperyalist paylaşım savaşının galip devletleri olan Fransa ve İngiltere ile Kürdistan’ın yeniden bölünüp paylaşılması üzerine anlaşmıştır. Ama bu anlaşmayı kabul etmeyen Kürtler sürekli olarak isyan etmişlerdir. Eski cumhurbaşkanı Demirel, bu durumu “28 Kürt isyanı oldu ve bastırıldı. Bu 29. isyan da bastırılacak” diyerek önemsemez görünmüştü. Ne var ki, arada sadece tarih ve numara farkı yoktu. Dünya da, Kürtler de çok değişmişti.

Değişmeyen TC devletinin kendi vatandaşı ve komşusu olan Kürtlere karşı dün “düveli muazzama” ile bugün de, NATO ve diğer büyük ya da bölgesel sömürgeci devletlerle her türlü işbirliğini yapmasıdır.

Daha önce “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye posta atan Erdoğan, şimdi de her yere NATO’nun girmesi için çaba gösteriyor. Kürtlerle oturup doğrudan anlaşmak yerine, Kürtlere karşı, her türlü güç odağı ile işbirliği yapıyor. Türkiye’nin bütün sorunlarına NATO ve emperyalist devletleri de ortak ediyor. Böylece sorunlar çözümsüz kalıyor ve her geçen gün büyüyor. Üstelik bu politikaları sözde “ulusalcı” ve “ulusolcu” muhalifler de destekliyor. Türkiye böylece “tam bir milli, birlik, beraberlik ruhu ve tesanüd içinde” uçuruma doğru yaklaşıyor.

Erdoğan için durum açık ve anlaşılırdır. İktidarını korumak ve kendisini kurtarmak için her türlü melaneti yapmaya hazır olduğu, 7 Haziran 2015 öncesinden beri defalarca görüldü. Buna rağmen hep tepe üstü gitmeye devam etti. Çok övündüğü ekonomik alandaki iflas artık gözlerden saklanamıyor. Ekonomiyi düzeltmesi, faizleri sabitlemesi dövizdeki astronomik artışı durdurması olanaksızdır. Bu nedenle artık söyleyecek yeni bir yalanı bile yok. Bu durumda sahte bir zafer havası yaratmak ve elindeki medya ile bunu pompalamak zorunda. Ayrıca dış destek ve göz yumma olursa, yeni imha ve işgal saldırıları da gündemdedir. Zaten Güney’e ve Rojava’ya yönelik saldırıların, yeni işgal denemelerinin bir türlü sonu gelmiyor. Bu savaş gerginliği içinde “kahramanca” seçimlere gitmek istiyor.

Burada soru ve sorun muhalefetin tutumudur. Muhalefet savaşa karşı barışı ve barışçı çözümü savunmak yerine savaş kışkırtıcılığının rüzgarına kapılıp gidiyor. Erdoğan ile bu konuda yarışıyor. Böyle giderse cumhuriyet kanlı çatışmalar içinde debelenmekten kurtulamayacak demektir. Muhalefet bunu mu istiyor yoksa alternatif bir çözüm mü arıyor? Erdoğan-Bahçeli sürekli olarak oy kaybederken, muhalefetin oylarının yerinde sayması ve bir türlü artmamasının sırrı burada mı acaba?

Erdoğan, tetikçilerini her yere göndererek, Kürt avını çoktan Avrupa sokaklarına kadar yaymıştı. Şimdi yeni olarak, açıkça ve NATO desteğiyle bunu sürdürmek istiyor. Kürtler de tüm dostlarıyla birlikte ve ilerici insanlıkla bütünleşerek bu hayasız saldırıları durdurabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.