Şeytan taşlama siyaseti
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Her sene Kabe’ye gidip şeytan taşlamayı ibadet sayan bir dinin egemen olduğu bir coğrafyada, siyaseti de şeytan taşlama ayinine çevirmek çok da şaşırtıcı değildir ama acıdır.
Siyaset esnafımız çaptan düştükçe saldıracak yer bulamıyor. Ellerindeki en kolay hedefe saldırıyorlar. Çünkü hiç kafa yormadan, emek vermeden hazır hedefe ezbere sloganlarla kabadayılık taslamak, sahte kahraman-ucuz kabadayılık hem günü kurtarıyor hem de oy kazanmasa da kaybı durduruyor. Her sene Kabe’ye gidip şeytan taşlamayı ibadet sayan bir dinin egemen olduğu bir coğrafyada, siyaseti de şeytan taşlama ayinine çevirmek çok da şaşırtıcı değildir ama acıdır.
Eskiden baş sorun komünizm iken bütün partiler muhalifleri komünistlikle suçlardı. Çok partili hayatın başında CHP’liler Demokrat Partilileri komünistlikle suçluyordu. Sonra devir değişti DP’liler CHP’lileri komünistlikle suçladılar.
TİP, 1961 seçimlerinde TBMM’ye girdikten sonra yıllarca hep komünistlikle suçlandı. Ünlü antikomünist Turhan Feyzioğlu canlı yayında TİP Genel Başkanı Behice Boran’ı komünistlikle suçluyor ve “komünist değilim diyemezseniz” diye kışkırtıyordu. Çünkü TİP’in kapatılması için Boran’ın "komünistim" demesi yeterliydi. Ünlü 141-142 yürürlükteydi ve anında içeri atarlardı.
1991 sonrası ise mecliste PKK’li suçlamaları devri başladı. HEP’ten sonra birçok parti ve vekil PKK’li suçlamasıyla karşılaştı ve “PKK’li değilseniz kınayın” baskısına maruz kaldı. Siyaseti çözüm üretmek yerine kemikleşmiş düşmanlıklar üretmek ve bunlar üzerinden rant devşirmek olarak anlayan siyasetçiler yüzünden toplum kırk parçaya bölünüp birbirine düşürüldü.
Çıkar şebekeleri siyaseti de, ekonomiyi de belirler hale geldikten sonra tüm toplumu da çürüttüler. Hala daha Kürtçe yasal ve eşit bir konuma gelemedi. Anadilde eğitim istemi hala havada kalmış durumda.
Şimdi yeni bir seçim ortamındayız. Egemen siyasi yapının has elemanları bu dönemi de atlatıp diktalarını sürdürebilmek için her yola başvuruyor. Son günlerdeki kışkırtıcı açıklamalara bakarsak kulaklarımıza inanamıyoruz. CHP’deki son kongreden sonra yeni bir çığır açma iddiasındaki Özgür Özel kendi partisinden çelmeleniyor. CHP’nin kemikleşmiş Kemalistleri AKP-MHP’nin bile gerisine düşüyorlar. Bolu Belediye başkanı yetmedi bir de Afyon’daki adayı çıktı. CHP’de böyleleri hiç de az değil. Her fırsatta ortaya çıkıyorlar. Halkı bunlarla oyalarken hem seçimleri kaybediyorlar hem de devletin operasyonlarını gizleyip kolaylaştırıyorlar.
AKP-MHP iktidarı Güney Kurdistan’a yönelik vur-kaç saldırılarını aralıksız olarak sürdürüyor. Bölgeyi bütünüyle işgal edip orada yerleşmeye hazırlanıyor. Ama bunlar Türkiye gündemine bile girmiyor. Bir yandan Yeni Osmanlı hayalleri, bir yandan da din silahıyla birleşen saldırganlık bölgede uzun vadeli bir tehlike yaratıyor. Bu sonu gelmez bir savaş ve çatışma ortamıdır.
TC’nin ikinci yüzyılı barışçı-demokratik bir çözüm yüzyılı mı olacak yoksa ilk yüzyılı da aratan bir çatışma ve savaş yüzyılı mı olacak?
Türkiye’nin tercihi ya bir barışçı çözüm döneminin kapısını açacak ya da Balkanlar’dan Kafkaslara ve Orta Doğu’ya kadar bütün her yeri yakıp kavuran bir cehennemin ateşini körükleyecektir.
CHP’nin ve diğer siyasi partilerin politikası bu nedenle çok önemlidir. Bazı politikacılar 3-5 oy için ya da keselerini doldurmak için halkı kışkırtıyor gibi görünse de, sorun daha derindedir. Seçimler de gelip geçecektir ama çözülmemiş sorunlar yığını kangrenleşip bütün bünyeyi sarıp kemirecektir.
Türkiye’nin siyasetçileri şeytan taşlayıp gününü gün etmekten vazgeçip barışçı bir siyasi çözüme cesaret edebilecekler mi yoksa eyyamcılığa-rantçılığa mı devam edecekler?
Halklarımızın birikmiş sorunlarını çözmeye cesaret mi edecekler yoksa kendileri de mi sorunun bir parçası olacaklar? Gündemdeki soru budur.
İktidar ve muhalefet partileri birbirlerini DEM Parti ile ittifak yapmakla suçluyor. Halklarımıza karşı sorumluluk duysalar hepsi de temel sorunların çözümü için DEM Parti ile görüşür ve ittifak yapar.