Makbul vatandaşlar ve ırkçılıkları

Nevra AKDEMİR yazdı —

Irkçı bir saldırı olduğunda, bir kadın cinayetinde veya kader denilerek aleni şekilde normalleştirilmeye çalışılan iş cinayetiyle sürekli karşılaşıyoruz. Hemen hergün medyada bir insanın bir başka insanın hayatını kolayca çalabilme hakkını kendinde bulduğu bir cinayet düzeni işleniyor. Bu cinayet düzeninin içinde yaşamak, bizim gibi toplumlar için bir şekilde mümkün oluyor, bir akıldışılık övgüsü şeklinde, öleni suçlayarak. Bir tür hain, terörist, fahişe gibi sıfatlarla veriliyor haber. Böylece ölen kişinin makbul olmayan vatandaş olduğuna dair bir ima, gazetenin okurları veya sosyal medya mahallesinin sakinleri tarafından kabul görüyor. Bu imanın altında, ölen kişinin “zaten su testisinin su yolunda kırıldığı“ gibi ölümü “hak ettiği“ dahası, bu durumun sadece bazı insanların başına gelebileceği fikrinin kabulü yatıyor.

Yani dilinizi tutarsanız, sisteme ve iktidara biat ederseniz, yaşam tarzınız ve ideolojiniz çoğunluk için ön kabul edilen biçimden şaşmazsa; size “bir şey” olmaz! Aklınızdaki en ufak soruyu bile dillendirmenin tehlikeli olabildiği yerler, böyle ortaya çıkar. Kendi hayatı konusunda karar vermek isteyen kadınların ne haddine! Çalışacağı yerdeki ölüm riskini azaltmak için tedbir alınmasını isteyen işçinin acaba dışarıdaki işsizlerden haberi var mı? Pandemi ise insanlar yeterli tedbir almadığı için veya bünyesi yaşayacak kadar güçlü olmadığı için öldürmüş olabilir sizi. Asla iktidar, sistem sorunlu veya baskıcı olamaz, böyle diyen haindir, dış güçlerin oyuncağıdır!

Suçu normalleştiren bu sistemin diğer yüzü ise katil için yakıştırılan “hastalık” vurgusu. Irkçılığın hastalık olduğu iddiasını sıkça duyarız. Bu iddianın sahiplerinin, küfrederken “öteki“ hakların kimliğini kullananlardan veya sıklıkla cümlesini bir kadının organına birşey yapabildiğini ifade ederek noktalayan veya her esprisi bir başkasının bedenine yönelik saldırı içerenler olması ise tesadüf olmasa gerek. Gündelik hayatımızın içinde bunca ırkçılık, kadın düşmanlığı ve fakir aşağılaması zaten varken, gündelik hayatımızın dilini ve tavrını bile değiştirmiyorken bırakın sosyalist mücadeleyi, bunca demokrasi ve barış mücadelesi boşa düşüveriyor bazen. Sınıf da hem ırkçı hem de cinsiyetli şekilde oluşuyor yani. Ancak, her sorunda sadece halkı veya bu halkın bir parçası olan entelektüelleri, politikacıları suçlama modasını takip etmeyeceğim. Zira güç mücadelesinin geldiğimiz noktasında, en solda duran yapılar için dahi bir sağcılaşma eğilimi ile mücadele zemininin zayıflaması başka bir yazının konusu olmalı.

Sözün özü, bu cinayet düzenini mümkün kılan demokrasinin var olan kalıntılarının bile rafa kalkmasını sağlayan aklın içimize işlemesinden başka bir şey değil. Katil yerine, ölen kişi hakkında bir yargının işlemesi bu mantığın en belirgin işareti. Didik didik edilen maktul hayatı, doğduğu yer, dil, kıyafet, yaşam tarzı, fikri vb tüm ayrımcılık öğeleri ile bir suçun öznesine dönüşüyor her zaman. Daha da ötesi alakasız kişiler yapıyor. Ne katil ne maktul yakını, dışarıdan izleyenler onlar, bir gün sıranın onlara gelememesini sağlamak üzere güçlünün (suçlunun) yanında saf tutanlar. İşte onlar, katilin suç ortağına dönüşmüyor sadece, potansiyel katillere ve katliamcılara da dönüşüyor.

Onlar elinde benzinle Madımak Öteli’nin önündekiler. Onlar George Floyd öldürülürken çevredeki halkın müdahale etmesini önleyenler. Onlar aynı sitede oturduğu komşuların listesini tutan gönüllü istihbaratçılar. Onlar bir taciz durumunda ayrıntı öğrenmek isteyip içten içe keyif alan potansiyel tecavüzcüler. Onlar ölen işçiye kızıp sermayedarın işçinin katline neden olan birikimine hayranlıkla özenerek bakanlar. Katilin nefret ile işlediği fiiline kılıf uydurmak için maktule namakbul sıfatlarla saldırıyorsanız, durduğunuz yer artık adaletin yanı olamaz. Irkçısınız, kadın düşmanısınız, ezilen nefretine sahipsiniz demektir. Neyse ki iktidarın fikri kadar varsınız, güç nerdeyse oradasınız!

Ölürken, yakılırken, bombalanırken bile barış sözünden vazgeçmeyenlerin varlığı sayesinde adaletin az da olsa var olduğunu hissediyorsunuz işin gerçeği. İktidar onlara bu sözleri için terörist derken, siz makbul sınırlarında kalmak için ses çıkarmıyorsanız, sizin başınıza geldiğinde de demokrasiden, bedelden bahsedilmezsiniz. Suç ortağı olduğunuz sistemin doğal mağduru olursunuz!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.