Mavioğlu: Anlatılan sonu gelmemiş bir roman
Dosya Haberleri —

Bakur
- Kuzey’de Dersim, Amed, Botan’daki, güneyde ise Metîna, Zap, Garê ve Kandil’deki gerilla kamplarında geceli gündüzlü uzun bir zaman geçirdik. Sadece film çekimi sırasında değil, yaptığımız uzun yürüyüşler, günlük voltalar, oynanan oyunlar, verilen molalar, yenilen yemekler, kamelya altında içilen çaylar sırasında yaptığımız sohbetlerden de fazlasıyla yararlandık.
- Bireyciliğin karşısında kolektif ilişkiler, yaratılan öz disiplin, bireysel kurtuluşun karşısında toplumsal kurtuluş çabası, çaresizlik ve umutsuzluk karşısında umudu büyütme gayreti, köleliğin karşısında özgürlük tutkusu, sömürünün karşısında eşitlik kavgası… Atakan Mahir herhangi bir savaşçı değildi. Onun sayesinde gerilla yaşamına çabucak adapte olduk.
- Öcalan PKK için “Sonu gelmemiş bir roman, bir türkü” diyor. Bu söz ortada duruyorken, her şeyi tam yaptık diyebilir miyiz? Hem Bakur belgeselini yaparken hem de Bakur Notları’nı kaleme alırken, her şeyi anlatacağız şeklinde büyük iddialarımız hiç olmadı. Çünkü anlatılan, aslında sonu gelmemiş bir roman...
MAHİR FIRAT FİDAN
Ertuğrul Mavioğlu ile Çayan Demirel’in yönettiği Bakur Belgeseli 2015 yılında izleyiciyle buluştu. 21 Mart 2013 Diyarbakır Newroz’unda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın PKK’ye geri çekilme çağrısıyla başlayan belgesel, çekilme sürecinde gerillaların yaşamını birçok yönüyle ele alıyor. 2 yıllık bir çalışma sonucunda ortaya çıkan belgesel birçok tartışmayı beraberinde getirirken, nihayetinde “örgüt propagandası” sayıldı. Bu sebeple sansüre maruz kalan belgeselin yönetmenleri hakkında davalar açıldı. Belgesel 34’üncü İstanbul Film Festivali’nde yarışma dışı kategorisinde gösterilecekti. Ancak İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), Kültür ve Turizm Bakanlığının müdahalesiyle belgeselin gösterimini iptal etti. Akdeniz Film Festivali, Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü, Stockholm Film Festivali, Festival International Signes de Nuit in Berlin ve Mexico City Uluslararası Film Festivali’nde ödüller alan belgesel, Ertuğrul Mavioğlu’nun kalemiyle kitaplaştı. Aryen Yayınlarından “Bakur Notları” ismiyle çıkan kitap sadece belgeseli değil, belgesele yansımayan birçok konuşmayı ve hangi şartlar altında, nasıl çekildiğini de anlatıyor. Bakur Notları kitabın yazarı Ertuğrul Mavioğlu’ndan dinliyoruz.
Bakur belgesel filmi 2015’te izleyicisiyle buluştuğunda birçok tartışmayı ve sansürü de beraberinde getirdi. Belgeselin yönetmeni olarak aldığınız ceza ardından, kitaplaştırdığınız “Bakur Notları”nın hikayesini anlatır mısınız?
Yönetmen yoldaşım Çayan Demirel ile birlikte Bakur belgeselini yapmaya karar verdiğimizde, tüm bu süreci kitap haline getirmek fikri planlamamızda vardı. Ama elbette ki belgeseli mümkün olduğunca hızlı bir şekilde tamamlamak ve izleyicisiyle buluşturmak önceliğimizdi. Mümkün olduğunca hızlı diyorum çünkü üzerinde çalıştığımız konu, acele etmeye izin vermeyecek kadar hassastı. Dile kolay, uzun yıllardır devam eden özgürlük mücadelesi sırasında Kürtler, binlerce evladını toprağa vermiş, kentleri yıkılmış, evleri yakılmış, yağmalanmış, sürülmüş, ocakları dağılmış, topraklarına, mallarına el konulmuş; ezcümle büyük acılar çekmişlerdi. Tüm bunların üzerine Türk devleti kimilerine göre çözüm, kimilerine göre barış, meseleye biraz daha analitik ve temkinli yaklaşmayı başaranlara göre ise yeni bir taktik süreci devreye sokmuştu. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 Amed Newroz’unda okunan mektubunun ardından PKK bir adım daha atarak önce ateşkes ilan etti ardından da geri çekilme kararı aldığını açıkladı.
Bir gazeteci olarak hem Amed Newroz’una hem de PKK’nin Kandil’de düzenlediği basın toplantısına katılarak o anlara tanıklık etmiştim. Basın toplantısı sonrasında Murat Karayılan ile söyleşi yapan az sayıda gazeteci arasında ben de vardım. Sadece bu da değil, ilk çekilen grupları Metîna bölgesinde karşılayan gazeteciler arasındaydım. Üstelik aynı gün Türk devletinin ve medyasının öcü gibi gösterdiği, onlarca kez ölüm haberini yaydığı HPG’nin önde gelen komutanlarından Bahoz Erdal ile de bir röportaj yapma olanağı buldum.
Zaten belgesel çalışmasının ilk adımı Bahoz Erdal ile yaptığım söyleşinin sonlarına doğru aklıma gelen bir fikirle atılmış oldu. Bahoz Erdal’a Kuzey Kurdistan’daki gerilla kamplarına girip bir belgesel çekip çekemeyeceğimizi sordum. Çünkü o süreç tam manasıyla bir dönüm noktasıydı. Öyle ki, başlayan ve yaklaşık dört ayda tamamlanacağı duyurulan geri çekilme süreci iki türlü ilerleyebilirdi:
Birincisi PKK duyurulduğu gibi Kuzey Kurdistan’daki kamplarını boşaltıp bütün kuvvetlerini Güney Kurdistan’a çekebilirdi ki, bu durumda kamplar boşalacağı için belgeseli yapmak mümkün olmazdı. İkincisi geri çekilme süreci Türk devletinin saldırısı ile akamete uğrayabilirdi. Bu durumda da savaş yeniden alevleneceği için gerilla sahalarında bir belgesel çalışması yapmak olanaksızlaşırdı.
Bahoz Erdal’a “tam doğru an bu an” derken bu ayrıntıları da dile getirmiştim. Ancak tabii ki hemen yanıt vermedi. Hatta doğrusunu söylemek gerekirse teklifime sıcak bakıp bakmadığını bile anlayamadım. İstanbul’a dönmek üzere Hewler’e doğru yola çıktığımda belgesele izin verecekleri konusunda umudumun az olduğunu söyleyebilirim.
İstanbul’a döndükten bir hafta sonra çalan cep telefonumun diğer ucundaki ses, “ekibinizle bekleniyorsunuz, en kısa zamanda gelin görüşelim” deyince, boş yere umutlanmadığımı anladım. İşte, 2013 yaz aylarından 2015 ilkbaharına kadar devam eden hummalı belgesel çalışması böyle başladı. Kuzey’de Dersim, Amed, Botan’daki, güneyde ise Metîna, Zap, Garê ve Kandil’deki gerilla kamplarında geceli gündüzlü uzun bir zaman geçirdik. Sadece film çekimi sırasında değil, yaptığımız uzun yürüyüşler, günlük voltalar, oynanan oyunlar, verilen molalar, yenilen yemekler, kamelya altında içilen çaylar sırasında yaptığımız sohbetlerden de fazlasıyla yararlandık. Birikmiş sorularımız vardı, o an merak ettiklerimiz oldu. Sanki dağ dile gelmiş, bilgeliğini bütün cömertliği ile bir sofra misali önümüze sermişti. “Bakur Notları” tam da bu anda yazıldı.
Kitap boyunca belgeselin hangi şartlarla ve zorluklarla çekildiğine okuyucu tanık oluyor. Kitap, belgeselde izlediğimiz görüntülerin arka planına ve çok daha fazlasına odaklanıyor. Kurdistan dağlarında gerilla yaşamına bizzat tanık olmak ve onlarla beraber yaşamak sizde nasıl duygular uyandırdı?
Gerilla sahalarında uzun günler ve geceler geçirdik ve eminim ki kim olsa ilişkilerden etkilenirdi. Yaptığımız çalışmaya ne kadar profesyonel yaklaşsak da gerillayla iç içe geçirdiğimiz süre boyunca yaşadıklarımız, tanıklıklarımız, kurduğunuz temasın başkalığının verdiği enerji bizi sarmaladı. Dünyada hakim kapitalist sistemin yarattığı ve uzun uzadıya anlatmaya gerek olmayan, hepimizin bildiği ya da içten içe farkında olduğu ne kötülük hali varsa, tersini düşünün. Bireyciliğin karşısında kolektif ilişkiler, yaratılan öz disiplin, bireysel kurtuluşun karşısında toplumsal kurtuluş çabası, çaresizlik ve umutsuzluk karşısında umudu büyütme gayreti, köleliğin karşısında özgürlük tutkusu, sömürünün karşısında eşitlik kavgası… Belki klişe olacak ama en umutsuz olduğunuz anda bile başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancınız bu sayede tazelenebiliyor. Gerillayla doğrudan temas ettikten sonra moral ve motivasyon kaynağı olan değerler sistemimin içinde, dağlarda özgürlük için savaşan, savaşırken de gözünü budaktan esirgemeyen o iyi bakışlı, kadınlar ve erkekler, geniş bir yer edindi diyebilirim.