Milyarderler için salgın "Altına Hücum"dur!

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Bu yılın Oxfam raporuna göre, salgın nedeniyle en az 13 milyon kadın işini ve gelirini kaybetti ve sadece 2020'de kadınların ekonomik kayıpları en az 800 milyar doları buldu.

Oxfam 2022 Eşitsizlikler raporunun yayınlanmasının ardından Manuel Schmitt (Oxfam Almanya’dan) "hükümetler ekonomiye milyarlarca dolar pompaladı, ancak büyük bir kısmı özellikle yükselen hisse senedi fiyatlarından yararlanan insanlarla sıkışıp kaldı" ifadesiyle, salgın gibi olağanüstü durumlarda kazananın hükümetlerin de desteğiyle hep sermayedarlar olduğu vurgulanıyor. Schmitt’in altına hücum benzetmesi ise oldukça yerinde. Zira salgın döneminde hayata geçirilmesi konusunda hep direnç olan pek çok emekçi hakkının gaspedilmesi ve yeni bir birikim rejiminin işaretlerinin görülmesinin yanı sıra hükümetlerin de gelişkin teknolojik güvenlik aygıtlarıyla gündelik hayatın her halini kontrol etmek için meşruiyet alanı bulması aynı anda gerçekleşti.

Salgın sonrası çalışma hayatının nasıl dönüştüğü, bu köşede sıklıkla okunan bir konu. Bu yüzden bunlara yeniden değinmeyeceğim. Ancak, kapanma veya kısmi kapanma dönemlerinde ücretli işlerin ve eğitimin eve taşınmasıyla bakım yüklerinin katlanmasını; dahası ev işlerinin eşitlikçi paylaşılmadığı sürece kadınlar için tükenişin (burn-out) sınırında yaşadıklarını hatırlatmak isterim. Yine evlere taşınan işlerin günün sadece anlaşmada yazan saatlerini değil, tüm günü ve geceyi işgal eder hale geldiği için, üstlerin, müşteri veya patronların herhangi bir saatte akıllarına gelen herhangi bir soruyu size sorabilmeleri için iletişim kanalının açık olması şartı sonucu, özellikle beyaz yakalılar arasında bir direniş ortaya çıkmış ve kontağı kapama hakkı talep etmişlerdi. Dahası iş nedeniyle evsel maliyetlerin artışındaki katkılarını da asla kabul etmemişlerdi. Uzun zamandır platform işçileri denilen, online çalışma biçiminin her tür sömürüye açık halini açıkça yaşayan azınlığın koşulları genelleşmişti. Dahası toplumsal cinsiyet nedeniyle normal hallerde yaşanan eşitsizlik katlanmış ve bir bakım emeği krizinden ve bakım krizinin diğer yüzü olan kadın işsizliği ve yoksulluğundan bahsedilir hale gelmişti. Pandeminin başka ve konuşulmayan etkisinin evsizleşen LGBTİ+’lar olduğunu da hatırlatmalı. Bu durumu genel olarak dünyanın pek çok kentinde Pandeminin yol açtığı "eve kapanma"nın da etkili olduğu kira artışları ile beraber okumak, sorunun çarpıcılığını da vurgulayacaktır.

Bu yılın Oxfam'ın raporunda da cinsiyete özgü ve ırksal eşitsizlikler konusunda önemli veriler bulunuyor. Rapora göre, salgın nedeniyle en az 13 milyon kadın işini ve gelirini kaybetmiş ve sadece 2020'de, kadınların ekonomik kayıplarının en az 800 milyar doları bulduğu açıklanmış. Dahası, 20 milyondan fazla kız çocuğunun bir daha asla okula gidemeyeceği, her gün en az 15 bin kişinin gerekli tıbbi imkandan mahrum bırakıldığı için hayatını kaybettiği aktarılmış.

Salgının başından beri en dikkat çekici veri olarak popüler bir kategorizasyon olan ülkeler arası eşitsizlik yerine, ülke içi ırklar arası eşitsizliğin boyutları. Almanya’da ve batı Avrupa’da göçmenlerde ölüm oranlarının beyazlardan daha fazla olduğu çeşitli raporlarla ortaya konmuştu. ABD’de de Latin ve siyahların da beyazlara göre daha fazla salgından etkilendiğini, işsizlik ve yoksulluk yaşama oranlarının büyük ölçüde arttığı ve covid kaynaklı ölümlerin de beyazlardan daha fazla, beyaz olmayanları vurduğu görünür hale gelmişti. Bağışıklık sisteminin, kötü yaşam koşulları ve yoksulluk nedeniyle zayıf olması Covid-19 karşısında beyaz olmayan topluluklar ve göçmenlerin daha fazla ölmesi anlamına geliyor. Polis şiddetinden ölmeyen yoksulların, Pandemiden dolayı daha fazla zarar gördüğü böylelikle istatistiklere de yansımıştı. Oxfam raporu, Covid-19'dan ölme riskinin ırkçılığa maruz kalan insanlarda beyazlara göre üç kat daha fazla olduğunu ortaya koyması benzer bir veri.

Elbette aşı dağılımının adaletsizliği, Almanya’da hangi aşıyı olsak sorusuyla kafamızı kaşırken, henüz Afrika kıtasının yüzde 10 düzeyinde aşılanmış olması karşımızda bu olağanüstü halin daha ne kadar devam edeceğine dair kocaman bir endişeyi taşımamıza neden oluyor. Oxfam raporu, uzun zamandır hepimizin yaşadığı şeyi naifçe dillendirmiş: Eşitsizlik öldürür. Biz ise biraz el yükseltelim ve içinde yaşadığımız çılgınlığa isim koyalım: Kapitalizm ve patriyarka sömürürken öldürür, sömüremediğini öldürtür!

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.