Modern zamanın evliyasıydı
Dosya Haberleri —

Sırrı Süreyya Önder uğurlama
DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar, İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder ile dostluğunu anlattı.
- “Evet davasını sürdüreceğiz ama Sırrı ardından klişe cümle sarf ettirmeyecek kadar özel ve özgün biriydi. Onun için Sırrı’nın son sözü olmaz. Sırrı için söylenecek son söz her zaman eksik olur.”
ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL
Sırrı Süreyya Önder, Türkiye siyasetinde, sanatında ve toplumsal vicdanında önemli yer edinmiş bir isimdi. O'nun hayatı; söze, mizaha, cesarete ve barışa adanmış bir yolculuktu. Hayattayken olduğu kadar, hastane süreci ve ardından gerçekleşen cenaze töreniyle de, farklılıkları buluşturdu, barışa olan inancı büyüttü. O'nunla uzun yıllar dostluğu olan, hem entelektüel hem siyasal alanda yolları kesişen DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar ile İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder'i konuştuk. Çandar, sadece yakın dostu değil; aynı zamanda O'nun temsil ettiği değerlerin, uğruna mücadele ettiği barışın ve çoğulculuğun da tanığı. Çandar, Önder’in siyasi kimliğini, barış süreçlerindeki kilit rolünü, Meclis’teki duruşunu ve İmralı diyaloglarının detayları gazetemizle paylaştı.
Sırrı Süreyya Önder, hastane süreci ve cenaze töreniyle, Türkiye’de yan yana gelmesi zor farklı kesimleri bir araya getirmeyi başardı. Sizce Sırrı Süreyya Önder’in toplum üzerindeki bu etkisinin kaynağı neydi?
Sırrı Süreyya Önder’in Türkiye halkları için ve Türkiye sınırlarını aşan kendisinin bile farkında olmadığı muazzam önemi ve değeri olduğu ortaya çıktı. En önemli özelliği, sizin de söylediğiniz gibi cenazesine katılanların sayısından ve çeşitliğine baktığınız zaman birleştiriciliği. Siyasi anlamda çok az bir kesimi dışında tutarsak neredeyse Türkiye toplumunun her bir ferdi ve tüm halkları kendisinde bulduğu bir şekilde kendisini gördüğü bir insan figürüydü.
Hakkında olağanüstü güzel yazılar çıktı ama DEVA Partisi’nin ileri gelenlerinden birinin yazısında hastaneyi anlatırken, “Modern zamanın evliyası gibi hastaneyi yatıra çevirdi” cümlesi vardı. Sırrı Süreyya, Türkiye haklarının ortak ruh halini ifade ediyordu. O anlamda birleştirici bir aktördü. Sırrı Süreyya sözcükleri Türkiye’de barış özlemini ifade ediyor. Henüz gelen bir barış fakat bir takdiri ilahi mi demek gerek bilemiyorum ama ilk kriz geçirdiği anda hayatını kaybetmiş olsaydı böyle olmayabilirdi. Adeta 18 gün hayat mücadelesi verdiği hastane yatağında bütün toplumu örgütledi ve seferber etti. Böylece toplumdaki barış isteği ve umudunu, toplumun nerelerde ve nasıl birleşebileceğinin bir örneğini sundu.
Hem de tüm bunları ölümün kıyısındayken yaptı. Bir adem oğlu daha ne yapabilir ki? Türkiye toplumuna ve tarihine silinmez bir iz bıraktı. O nedenle onun peşinden koştuğu hedef artık geri dönülemez ve mutlaka varılacak bir hedef haline geldi. Sırrı benim açımdan baktığınız zaman ki o daha milletvekili olmadan ben de şu andaki konumumda olmadan önce dosttuk ama onun ötesine geçerek şunu söyleyeyim. Sırrı bizim DEM Parti’li yoldaşımızdı aynı zamanda. O DEM Parti’li sıfatıyla DEM Parti’ye ve O'nun temsil ettiği halka ve harekete tümümüzün ön seçim kampanyasında sağlayamayacağı meşruiyeti kendiliğinden üreterek sağladı.
Türkiye partisi, Türkiyelilik söylemleri vardı ama artık DEM Parti bu denklemin dışına çıkamaz ve çıkarılamaz. Bu ülkenin denklemine Türkiye kimliği Sırrı üzerinden öyle bir yerleşti ki en üst devlet erkanının cenaze namazında saf tuttuğu sırada cenaze sahibi DEM Parti’ydi. Devlet erkanı Sırrı Süreyya için geliyordu ama DEM Parti Milletvekili olan Sırrı Süreyya için geldiler. Aynı zaman da DEM Parti’li Sırrı Süreyya Önder şu dönem içinde son derece sevimsiz ve son derece verimsiz olan TBMM’yi halka sevdiren ve TBMM’ye kendiliğinden bir meşruiyet kazandıran bir rol oynadı ve Türkiye’ye muazzam bir katkı yaptı. Sadece temsil ettiği halka değil O'nun ötesinde Türkiye’ye çok büyük bir katkı yaptı ve kişiliği ile TBMM’yi güzelleştirdi.
Sırrı Süreyya Önder, çözüm süreci döneminde İmralı heyetinde yer alan önemli figürlerden biriydi. 2013-2015 sürecinde olduğu gibi 1 Ekim'de başlayan yeni süreçte de aynı rolde yer alması tesadüf müydü? Her iki dönemde de bu kadar kilit bir rol oynamasının nedeni neydi?
2013-2015 çözüm süreci döneminde Pervin Buldan’la birlikte, kısmen de İdris Baluken’in dahil olduğu İmralı heyetinin bir üyesi olarak barış sürecinin hafızasını temsil ediyordu. Ne üzerinden temsil ediyordu? Heyetin adı zaten İmralı heyetiydi. İmralı demek Abdullah Öcalan demekti. Abdullah Öcalan’la en çok görüşen sivil siyasi şahsiyetlerden biri de Sırrı Süreyya Önder’di. 2013-2015 sürecinde çözümün anahtarı olan isimle en fazla yüz yüze gelmiş, O'nu dinlemiş, O'nu devlete taşımış, O'nun sözlerini Kandil’e PKK yöneticilerine taşımış bir figürdü. 2013-2015 sürecinin hafızasıydı.
Evet tek başına değildi ama cenaze töreninde tanık olduğumuz görüntüye bakılırsa en cazip, en çekici hafızasıydı. Devlet bu özelliğini tespit ettiği için bir daha bir iş yapmaya kalkıştığı zaman 2013-2015 sürecindeki konumu ve rolü nedeniyle Abdullah Öcalan nezdindeki algısıyla ona müracaat etme ihtiyacı duydu. O da bu rolü tekrar üstlendi. 2013-2015 yılları arasında yarıda kalmış öyküyü tamamlamak için Sırrı Süreyya’ya tekrar “hikayeye devam et” kalemi verilmiş oldu o yüzden devam eden süreçte kendi rolünü oynadı ve bunu da başarıyla oynadı. O kadar başarıyla oynadı ki milyonlarca insanın umudunu harekete geçirdi. O'nu da hastane sürecinde ve hayatını kaybettiğinde gördük.
Sırrı Süreyya Önder’le kişisel olarak nasıl tanıştınız? Yollarınız ilk ne zaman, nasıl kesişti?
Ben Sırrı Süreyya Önder’i her Türkiyeli entelektüel gibi, sanat konularına belli düzeyde ilgi duyan herhangi biri gibi Beynelmilel filmi üzerinden tanıdım. Film, Türkiye sinemasının büyük bir klasiğidir. Sırrı Süreyya ismini oradan biliyordum ama doğrudan tanışmamız 2007 yılında Hrant Dink’in katledilmesinin hemen ardından oldu. Hrant’ın katledilmesinin ardından “ne yapabiliriz” diyerek o dönem İstanbul Barosu’nda bir toplantı yapılmıştı. O benim yanımda oturuyordu ve kendisini tanıttı ben de kendisini filminden bildiğim için hemen döndüm ve sohbet etmeye başladık. Orada bana ''Biz aslında akrabayız'' demişti.
Ben de ''Nerden akraba oluyoruz'' diye sormuştum. O da bana “Kamil Kırıkoğlu'nun senin için nasıl biri olduğunu bilmiyorum ama benim akrabam'' dedi. Kamil Kırıkoğlu 1971 yılında CHP’nin Genel Sekreteri’ydi. Babamın çok yakın dostuydu. Ben o dönem O'nun evinde saklanıyordum. O beni sakladı ve benim Filistin’e gideceğimi bilen tek insan oydu. Çünkü o beni sınır ötesine çıkarmaya çalışmıştı. Kamil Kırıkoğlu’nun evinde kalmam yetmedi onun önerisiyle ben sınırı nasıl geçeceğimin yolunu buldum ve öyle Filistin’e geçtim. Sırrı bizimle ilgili hikayeyi ondan öğrenmişti.
2007 yılında Hrant Dink için yapılan toplantıda tanışmıştık ama ne gariptir ki Hrant Dink’in cenazesinden bu yana Türkiye’nin gördüğü en büyük cenaze töreni Sırrı Süreyya’nın cenaze töreni oldu. Sırrı’yla Hrant ve Kamil Kırıkoğlu bağlantısıyla ilişkimiz oldu. Ondan sonra Sırrı’yla dost olduk. Aslında Sırrı’nın binlerce dostu var. Öyle bir adam ki yıllar sonra seni gördüğünde sanki araya hiç zaman girmemiş gibi o dostluğu sürdürmeyi bilen biriydi. Daha sonra 2013-2015 süreciyle beraber arada sırada karşılaşıp konuşuyorduk. Daha sonra ben 2016-2023 yılları arasında yarı gönüllü sürgün olarak yurtdışında yaşadığım sırada ilişkimiz kesildi. 2023 yılından sonra Yeşil Sol Parti’den milletvekili adayı olunca Türkiye’ye geri dönmek zorunda kaldım.
Mecliste Sırrı Süreyya Önder ile ilişkiniz nasıldı?
Meclis'in ilk günlerinde daha meclis başkanvekili seçilmeden önce beni bir köşeye çekti. Bana “Bu Meclis'te senin çapında biri daha yok” demişti. Bir de “Bizim parti seçim sonuçları itibariyle başarısız sayılır. Bundan kaynaklı toplantılar olacak, konuşmalar olacak sakın konuşma yapmak için ortaya atlama. Sadece dinle. Sen siyasetle çok ilgili bir adamsın ama bu başka bir boyutu. Çok fazla dedikodu vardır. Sen zaten en yaşlımızsın, daha çok akil bilge adam gibi dur konuşma, görüş belirtme sadece dinle” şeklinde öğüt vermişti. Ben de öğütlerini dinledim. Daha sonra meclis toplantılarında bazen ona ne yapacağımı sorardım. O da bana “Şunu yap, bunu yapma” derdi. Daha sonra meclis başkanvekili olunca roller değişti. Hatırlıyorum; Meclis'te ne kadar çok konuşma yaptıysam en çok onun yönettiği oturumlara denk gelmişim. Ama süreyi geçtiğim zaman da direkt konuşmamı keserdi.
Tolerans geçmezdi yani…
Hiç müsamaha göstermezdi. O'nun olduğu oturumlarda konuşmamı ona göre ayarlardım. Bir kere Kürtçe konuştum bizim gruptan arkadaşlar uyardı. “Sırrı başkan varken Kürtçe konuşma” diye. Ben de “Zabıtlarda bakalım nasıl geçecek diye mahsus konuşacağım” demiştim. Ama Sırrı Süreyya zor durumda kalacak diye bizim arkadaşlarımız çok tedirgindi ama Sırrı Süreyya çok rahattı. Ben Kürtçe konuştum, karışmadı ve sözüm de kesilmedi. Zaten Mardin Milletvekilimiz George Aslan’ın ana diliyle yaptığı konuşmaya itirazlar gelince, “Boynumu vursanız bir insanın rüyasını gördüğü, ninnisini dinlediği ana diline müdahale etmem” demişti. Ama konuşma süresi dolduğunda da hiç kimseyi ayırt etmeden konuşmayı keserdi.
Barış sürecine dair sizinle özel sohbetleri olur muydu? Sırrı Süreyya Önder, yeniden başlayan süreçte nasıl bir rol üstlenmişti? Siz bu sürecin neresindeydiniz?
Süreç başladığında ben Almanya’ya gitmiştim. Orada O'nun yakın bir dostundan onun da orada olduğunu öğrenmiştim. Ben de O'na “Biz de Almanya’dayız gel de burada senin gül cemalini görelim” şeklinde bir mesaj atmıştım ama mesajıma 6-7 saat cevap vermeyince ben de kızmıştım. Daha sonra “An itibarıyla İstanbul’dayım” diye mesaj attı. Ben de şaşırdım yani birkaç saatte nasıl İstanbul’da oldu diye. Daha sonra Türkiye’ye döndüğümde sormuştum “Sen uçakla mı geldin?” diye sordum o da bana “Arabayla gelsem 3 gün gelişim sürer, trene bindim bozuldu. Ben neye binsem başıma bir iş geliyor. Çok acil işim vardı ben de gözümü karartıp uçağa bindim” şeklinde yanıt vermişti.
Yirmi yıl önce geçirdiği uçak kazasından sonra ilk defa o zaman uçağa binmişti. Hal böyle olunca ben de “Bana bak bir şey dönüyor galiba” dedim. O da “Bana üç gün müsade et sana anlatırım” demişti. Ertesi gün beni odasına çağırdı. “Devletle bir temas olacak. İmralı’ya birisi gidecek ama meclisten değil. Sana olduğu zaman söylerim” dedi. O sırada gazetelerde Ömer Öcalan’ın İmralı’ya gideceğine dair haberler çıktı. Ben daha sonra ona rastlayınca “Bahsettiğin kişi o mu” dedim. “Evet ama devlet ayak sürüyor daha olmadı” demişti. Ondan sonra sürecin başladığını ve Sırrı’nın rol aldığını daha pek kimse bilmezken bilen az kişiden biri O'nun sayesinde ben oldum.
Sırrı Süreyya Önder’in vefatının ardından Türkiye toplumunda büyük bir boşluk oluştu. Peki sizin kişisel yaşamınızda nasıl bir boşluk bıraktı?
O yaşamını yitirdiği gün “Benim Sırrı’m” diye onunla konuştuklarımızı anlatan, Can Yücel’in Deniz Gezmiş için yazdığı “Aşk olsun” şiirinde “Türkiye’de en uzun koşusuysa devrim” dizeleri ile başlayan “Acıyorsam sana anam avradım olsun ama aşk olsun sana çocuk aşk olsun” diye biten şiirinde yarı hayranlık yarı kıskançlık ama olumlu anlamda kıskançlık duydum. Yaşamı ve onunla beraber olmayı bir veri gibi hissettiğimiz için “Evet bir Sırrı var orada duruyor” diyorduk ama ilk defa Sırrı yok ve olmayacak. O kadar alıştık ki o verili haline bundan sonra ne olacak bilmiyorum. Nasıl bir boşluk yaratacak şu anda bilmiyorum. Ama alışamayacağımı biliyorum. Sırrı her aklıma geldiğinde O'nu arayacağımı, O'nun bende de herkes gibi bir boşluk duygusu bulunduracağını biliyorum. Bununla nasıl baş edeceğiz? Hayat bir yandan devam ediyor bir yandan da hakikaten “Aşk olsun çocuk” diyorum. Ben şu anda 77 yaşındayım, ben de Kürt sorunun çözümü için, Kürt halkının hakları için, Türkiye’nin demokratikleşmesi için, Filistin davası için, Bosna için çok içtenlikle çaba göstermiş hayatımı bu uğurda harcamış birisiyim. “Sırrı gibi yetim olup, O'nun gibi hayatının çok küçük yaşlarında sürünerek var olmaya çalışıp 62 yaşında ölmeyi mi isterdin kendi hayatını yaşamış olmayı mı isterdin” diye sorsalar Sırrı olmayı isterdim.
Son olarak, Sırrı Süreyya Önder hakkında söylemek istediğiniz bir söz var mı? Onun ardından nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Sırrı Süreyya çok sahici biri olduğu için, bu toprakların ürettiği en değerli bitkilerden biriydi. O'nun için “Söz veriyoruz Sırrı yoldaş kanını yerde bırakmayacağız davanı sürdüreceğiz” demek bana klişe cümleler gibi geliyor. Evet davasını sürdüreceğiz ama Sırrı ardından klişe cümle sarf ettirmeyecek kadar özel ve özgün biriydi. Onun için Sırrı’nın son sözü olmaz. Sırrı için söylenecek son söz her zaman eksik olur. Nazım Hikmet’in onun da çok sevdiği “En güzel aşk” şiirinde “Sana söylemek istediğim en güzel söz henüz söylenmemiş olanıdır” der. Ben de “Sırrı için kuracağım son sözüm henüz söylenmemiş olanıdır” diyerek bitireyim.