Mücadelesinde gözünü kırpmadı

  •  Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde, 4 Ekim'de katledilen Kürt akademisyen, yazar ve gazeteci Nagihan Akarsel, doğduğu Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Gölyazı Mahallesi’nde defnedildi. 
  •  Akarsel'in Ankara'daki üniversite yıllarında tanıştığı ve manevi ailem dediği Reyhan Yıldırımcı, "Ben yaşlanmayacağım. Arkamda anılar ve insanlar bırakacağım. Pisi pisine ölmek istemiyorum, derdi. Mücadelede gözünü kırpmazdı" dedi.

FIRAT CAN ARSLAN/MA/KONYA

Konya'nın sürgün bir Kürt köyünde doğan ve özgür alanlara yürüyen Nagihan Akarsel, yaşamını kadınların özgürlüğüne adadı, hayalleri Rojava’da filizlendi.

Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde, 4 Ekim'de katledilen Kürt akademisyen, yazar ve gazeteci Nagihan Akarsel’in cenazesi, doğduğu Konya’nın Cihanbeyli ilçesine bağlı Gölyazı Mahallesi’nde defnedildi. Şehadet haberini dört gün sonra alan yatalak annesi, ağıt seslerini duyduğu penceresinden, “Geceleri hep benim yanımda, gündüzleri ise gidiyor” sözleriyle uğurladı kızını…

Nagihan Akarsel, 24 Haziran 1977’de Gölyazı’da doğdu. Asırlar önce Kürdistan’dan sürgün edilerek Konya’ya yerleştirilen Kürtler içinde büyüdü. 60’lı yıllarda Avrupa’ya doğru başlayan yoğun bir iş göçü sonrası köyünde çoğunlukla kadın, çocuk ve yaşlılar kaldı. Kadın emeğinin ve düzeninin ön planda olduğu bir köyde büyüyen Nagihan’ın arkadaşları, onu kadın mücadelesine iten en önemli faktörlerden birinin bu olduğunu ifade ediyor. Akarsel’in arkadaşları, O’nu “Dokunduğu herkese kendisini özel hissettirirdi ama aslında herkes onun için özeldi” diye özetliyor.

Tıp yerine gazeteciliği seçti

Çok erken yaşlarda babasına yaptığı baskı sonucu okula gidebildi. Lise yıllarının ortasına kadar Gölyazı’da öğrenim gören Akarsel, sonrasında Konya’da devam etti. Bu süreçte üniversiteye hazırlanan Akarsel, 1993'te tıp fakültesine yerleşecek puanı aldı, ancak o dönem “Hayallerimin peşinden koşacağım” diyerek, Ankara Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü tercih etti. Akarsel’i gazeteciliği seçmesine, kitap okumayı çok seven gazeteci bir akrabası neden oldu.

Türkiye'den ayrıldı

Henüz üniversitede ilk yılını tamamlayan Akarsel, 1994'te uzun yıllardır Avrupa’da çalışan ve sonrasında Türkiye’ye dönen babasının vefat haberini aldı. Üniversite yaşamının ilk iki yılını yurtta geçiren Akarsel, bir süre de arkadaşlarıyla öğrenci evinde yaşadı. Kürt halkına karşı yapılanlara sessiz kalmayan Akarsel, 1997’de ailesini emanet ettiği kız kardeşine en değerli eşyalarını bırakarak, Türkiye’den ayrıldı. 

Tekrar Ankara

Yaşamının üç yılını özgür alanlarda geçiren Akarsel, dönemin koşulları gereği, Ankara’ya döndü. Bir süre sonra yarım kalan üniversite öğrenimini bitirmek istedi, ancak 2001'de “Örgüt üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alındı ve 14 günün ardından tutuklandı. Kısa bir süre Ulucanlar Cezaevi’nde kaldı, daha sonra Amasya F Tipi Cezaevi’ne sürgün edildi. Aynı dönem Ulucanlar’da tutuklu bulunan Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan gibi siyasetçilerle tanıştı, cezaevinde herkes tarafından çok sevilen biri olarak anıldı. Hatip Dicle, kısa bir süre tanıdığı Nagihan’ı “İradeli ve yetkin bir yoldaş” diye tanımlıyor. Cezaevinde kaldığı süre boyunca işkencelere maruz bırakılan Akarsel, buna rağmen herkese moral vermek için çabaladı. Sadece koğuştaki yoldaşlarına değil, görüşüne gelen ziyaretçilerine de moral verirdi.

Bir iz bırakırdı

Akarsel’in, ailesi ve yoldaşlarının yaşadığı sorunlara duyarlılığı yaşamında her zaman dikkat çekti. Uzun yıllar birlikte çalıştığı bir arkadaşı, “İnsanlara yardımcı olmak için çabalarken, sorunlarımıza çözüm bulmak yerine çözüm bulmamız için bize yol gösterirdi” dedi. Kardeşleri ise Akarsel için “İnsan psikolojisinden anlar ve herkeste mutlaka bir iz bırakır” diye ifade etti.

Edebiyatla derin ilişki

Akarsel’in herkes tarafından bilinen naif ve derin kişiliğinin edebiyatla da derin bir ilişkisi var. Akarsel’i en çok İranlı yazar Füruğ Ferruhzad’ın yaşamı, mücadelesi ve şiirlerinin etkinliğini arkadaşları anlattı. Şiirlerinde kadınların sorunlarını ele alan, İran toplumunun kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştiren Ferruhzad, İran'daki kadınların yaşamlarının daha iyi koşullara kavuşmasını savunması nedeniyle Akarsel’in hayatında her zaman özel bir yere sahip oldu. Akarsel’in kadın kimliğine bakışının “tarihsel” olduğunu dile getiren arkadaşları, çevresindeki kadınların yaşadığı kimlik sorunlarına dair sürekli olarak kitap ve film önerileri sunduğunu ifade ediyor. “Öğretilmiş duygulardan çıkıp, kendimizi bulmamız lazım. Çözüm burada” vurgusunu çevresindeki kadınlara sık sık yapan Akarsel, kadınlara ve erkeklere en çok önerdiği kitap “Kurtlarla Koşan Kadınlar” idi. Akarsel’in bu konudaki tavsiyeleri sadece kitap ve filmlerden ibaret değildi. Çevresindeki herkesin birer hikayesi olduğu bilinciyle yaklaşan Akarsel, özellikle kadın arkadaşlarının hikayelerini çevresindeki diğer kadınlara anlatarak, yaşamlardaki benzerliğe dikkat çekmeyi her zaman sürdürdü.

İlk gazetecilik deneyimi

Nagihan, 2007'de tahliye edildi. Yarım kalan gazetecilik öğrenimini cezaevi sonrası devam ettirdi. Akarsel, kısa süre Hacettepe Üniversitesi’nde kadın çalışmaları üzerine akademik faaliyetlerde bulundu. 2009'da, Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) gazetecilikteki ilk tecrübelerini edinmeye başlayan Akarsel, 2014'e kadar kadın haberciliğinin gelişmesinde rol oynadı. 

Devrime kayıtsız kalmadı

Akarsel’in gazetecilik yaptığı yıllarda, Suriye’de savaş başlamış, aynı zamanda Kuzey-Doğu Suriye’de kadın devrimi yükseliyordu. Nagihan, bu devrime kayıtsız kalmadı. Jineolojî alanında akademik çalışmalar yürütmek üzere Kuzey-Doğru Suriye’ye gitti. Bir süre sonra DAİŞ'in saldırdığı ve güçlü bir direnişle özgürleştirilen Şengal’e gitti. Êzîdî kadınlarıyla görüştü, onlara dokundu, akademik çalışmaları için veriler topladı. Aynı süre içinde kadim bir kadın tarihine sahip olan Efrîn’e de giderek, çalışmalarını sürdürdü. Akarsel, yaptığı çalışmalarda Efrîn’i şöyle anlatmıştı: “Önce coğrafyasında kurar direnişin estetiğini… Gökyüzünün kodlarını taşır Efrîn… Yıldızların yani İştarların kültüründen esinlenir. Bir yanı Kadınlar Kalesi’ne bir yanı Seman Kalesi’ne bakan 90 tepesi vardır örneğin… Birbirine bakan o tepelerin altında tarihini koruduğu gibi tehlikelere karşı da birbirini uyarır Efrîn… 90 tepenin bağlı olduğu 9 ziyaret kadın isimlerini taşır.”

Akarsel, Efrîn’deki çalışmalarında Ruta köyünde sadece kadınların konuştuğu özel bir dilin olduğunu öğrendi ve o köyde yaşayan kadınların ses kayıtlarını alarak, araştırmalarına konu yaptı.

Jinwar'ın kuruluşu

Akarsel, Ankara’dayken sıklıkla bir kadın köyü kurmak ve o köyde yaşayan kadınların hikayelerini yazmak istediğini söylerdi. Doğduğu Gölyazı’da bu köyü kurmak istediğini anlatan Akarsel, lise yıllarından beri aklında olan bu fikri annesi ve onun arkadaşlarını sıklıkla bir araya toplayıp dillendirdi. Akarsel’in bu hayali, Gölyazı’dan Rojava’ya uzanan bir hikayenin sonunda savaş gerçekliğinin tam ortasında gerçekleşti. Akarsel, Rojava’da, 25 Kasım 2018'de kapılarını açan kadın köyü “Jinwar” için inşa çalışmalarında yer aldı. Öcalan’ın projesi olan “kadın köyü” fikrini paylaşan Akarsel, arkadaşlarının, “Savaş koşullarının olduğu bir yerde, yeni bir yaşam alanı kurabilir miyiz” tartışmalarına karşın kararlı duruşuyla herkese moral verdi. Jinwar, Akarsel’in ısrarının da payıyla iki ay süren keşif çalışmaların ardından kuruldu. Sonrasında arkadaşları onun duruşunu şöyle özetliyor: “Herkesin yaşamında bir felsefe vardır ama Akarsel, bu felsefeyi harfi harfine hayatına geçiren ve ‘bu felsefenin ne kadarını yaşadım ya da yaşamadım’ muhasebesini yapan biriydi.”

Akarsel, Kuzey-Doğu Suriye’de, Andrea Wolf Enstitisü’nün kuruluş çalışmalarında da yer aldı. Bu sürede eğitimler verdi.

Kürdistan Kadın Kütüphanesi 

Akarsel, durmadı, sürekli yeni kentlere yeni arayışlarına yönünü çevirdi. Kuzey-Doğu Suriye ve Şengal’in ardından Süleymaniye’ye giderek, Kürdistan Kadın Kütüphanesi kurma çalışmalarına başladı. Aynı dönemde Akarsel, Jineolojî dergisinde akademik, gazetemizde güncele dair yazılarını sürdürdü. Süleymaniye’de kadın çalışmalarında birlikte yer aldığı Zozan Sima, Akarsel’in “iradeli ve yetkin” duruşunu, “Hiçbir şeyin sıradan ve başarısız olmasını istemezdi. Bir yerde bir tıkanma gördüğünde, onu çözmek için canla başla çalışırdı. Olmayacağını, yapamayacağımızı düşündüğümüz şeylerde, fikir üretti, sadece fikir üretmekle kalmadı, emek de harcadı. Kavgayı göze alması gerekiyorsa onu da yapıyordu” sözleriyle anlatıyor.

Jineolojî Araştırma Merkezi

Akarsel, özgür basın geleneğinde öncülüğünü yaptığı kadın haberciliği çalışmalarını bir adım öteye taşıyarak, Jineolojî Araştırma Merkezi’nde çalışmalarını, şehadetine kadar sürdürdü. Hakim erkek bilimi ve pozitivist bilime karşı duruş sergileyen Akarsel, yasaların ya da deneylerin içine sıkışmadı; anlama yöneldi, kültürel yapının derinliklerine indi ve kadına dair ne bulduysa gün yüzüne çıkarmak istedi. 

Önce güvenini kazanırdı

Akarsel, herkese manevi ailem diye tanıttığı Reyhan Yıldırımcı ile Ankara’daki üniversite yıllarında tanıştı. Yıldırımcı, sonrasında aynı evi paylaştığı Akarsel hakkında, “Naif ve karıncayı bile incitmeyen yapısıyla gönlümüzde taht kurdu. Nagihan dokunduğu herkesin önce güvenini kazanırdı” dedi.  Yıldırımcı, Akarsel’i şu kelimelerle anlattı: “Duygu bağı kurduğu insanlara, ‘Yanımda olmasanız bile bir ağaca, aya, yıldıza, güneşe bak ya da bir kuşun sesini dinle ve dilek tut. O dileklerini ben de ağaca, aya, yıldıza, güneşe bakarak duyacağım’ derdi. Sonrasında öğrendim ki bir arkadaşına ay demiş, birine güneş demiş, başka birine akarsu demiş. Onun olmadığı zamanlarda bile aya, güneşe ya da yıldıza baktığında onu yanında hissediyorsun. Bu Nagihan’ın hayalleri için bir umut kaynağı oluyordu.” 

Çalışkan ve disiplinliydi

Akarsel’in çalışmalarını sürdürürken çalışkan ve disiplinli olduğunu ifade eden Yıldırımcı, şöyle devam etti: “Nagihan, ‘iyi bir gazeteci, hızlı yazmalı, hızlı düşünmeli ve inisiyatif kullanmalı’ diyordu. Yazılar yazıyor, araştırmalar yapıyordu. Kafasındaki hayali gerçekleştiriyordu. Onun deyimiyle ‘ütopyalarını’ gerçekleştirmek için yoğun çaba sarf ediyordu. Ütopyaları git gide büyümeye başladı. ‘Ben yaşlanmayacağım. Arkamda anılar ve insanlar bırakacağım. Pisi pisine ölmek istemiyorum’ derdi. Hayallerini gerçekleştirmek için mücadelede gözünü kırpmazdı. Siyaseti pek sevmezdi. Onun için esas olan kadınlar ve yaşamlarıydı.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.