Mülteciler: Problemlerin sorumlusu biz değiliz

Dosya Haberleri —

Mülteciler / Foto: AFP

Mülteciler / Foto: AFP

  • Suriyeli mültecilere dönük ırkçılığın bu kadar yüksek olmasının en önemli nedenlerinden birinin de medyada kullanılan ırkçı dile bağlayan Rahaf Al Lahham, “Bu kadar düşmanlık neden. Ben doğrudan bir ırkçı saldırının hedefi olmadım ama okula, işe ve eve giderken metroda, otobüste Suriyeli olduğumu anlayanların nefret dolu bakışlarına çok maruz kalıyorum” dedi.
  • Türkiye’de yapılan seçimlerde iktidarın da muhalefetin de Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesi üzerinden seçim propagandalarını yaptığını hatırlattığım Rahaf’a bu durumu “Korkunç bir şey” diye tanımlıyor. Suriye’ye bu saatten dönmesinin imkansız olduğunu sözlerine ekleyen Rahaf, şöyle konuştu: “Ben mecbur kalsam bile Suriye’ye geri dönmeyi düşünmüyorum."
  • Seçimlerde mültecilerin bir seçim malzemesi olarak kullanılmasının kabul edilemez olduğunu ifade eden İ.B., “Irkçılık yapan kim olursa olsun insanlıktan uzaklaşıyor. Irkçılık kronik bir hastalıktır. Bu hastalık tedavi edilmezse Suriyelilerden sonra toplumun diğer kesimlerine bulaşacaktır. Irkçılık hiçbir zaman kazanmadı kazanamayacaktır” dedi.

ERDOĞAN ALAYUMAT/İSTANBUL

Suriye’de 2011 yılında başlayan ve on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasına neden olan iç savaşın üzerinden 12 yıl geçti. Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 24 Kasım 2022 tarihi itibarıyla 3 milyon 577 bin 714 kişi olarak kayıtlara altına alındı. 2022 yılkının başından buna kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 159 bin 655 kişi azaldı.

Türkiye'de her fırsatta ırkçı saldırıların hedefi olan ve geri gönderilme tehdidi altında yaşayan mülteciler, geçtiğimiz seçimde de siyasetçilerin seçim malzemesine dönüştü. Savaş ortamından dolayı ülkelerinden kaçmak zorunda kalan mülteciler, başta ucuz iş gücü olarak kullanılıyor ve her türlü sömürüye maruz kalıyor. Yine siyasetçilerin ve ırkçı kesim tarafından Türkiye’de yaşanan ekonomik krizden, demokrasi sorununa kadar yaşanan problemlerin sorumlusu olarak gördüğü mülteciler, insanca yaşam için mücadele veriyor.

İktidar ve muhalefet ırkçılığı körüklüyor

Uzun süredir iktidar ve muhalefet partilerinin mültecilere dönük ırkçı söylemleri mülteci düşmanlığını körüklerken, bu söylemler yer yer mültecilere dönük ırkçı saldırılara dönüyor. Mültecilere dönük en fazla ırkçı söyleme sahip siyasetçilerden birisi Ümit Özdağ. 20 Ekim 2016 tarihinde MHP’den ihraç edilen Özdağ, İYİ Parti'nin kuruluşunda yer aldı. Daha sonra buradan istifa eden Özdağ, Zafer Partisi'ni kurdu. Mültecilere dönük ırkçı kampanyalar yürüten Özdağ, 18 Nisan 2018 tarihinde sanal medya hesabından “Zafer Turizm” görseli paylaşarak mültecilere dönük şu ifadeleri kullanmıştı: “2023 seçimlerinde Türk halkı Zafer Partisi’ne oy verirse, bu görevi büyük bir gururla yerine getireceğiz.”

Seçim malzemesi yapıldı

Türkiye’de 11 kenti etkileyen depremlerden sonra ortaya çıkan hırsızlık vakalarından sonra mültecileri bir kez daha hedef alan Özdağ, “deprem bölgelerinde hırsızlık ve yağma yapanların hepsi Suriyelidir” açıklaması ile mültecileri bir kez daha hedefe koymuştu.  Özdağ’ın ırkçı söylemleri ve mültecilere dönük düşmanca tutumuna CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da “Suriyelileri davul-zurna ile geri göndereceğiz” diyerek katıldı. Kılıçdaroğlu’nun bu söyleminden sonra AKP Genel Başkanı Erdoğan’da “Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz” açıklaması ise ırkçı söylemlere dahil oldu. 14-28 Mayıs seçimlerinde CHP, İYİ Parti, Sadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Partisi'nden oluşan Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iki yıl içerisinde Suriyelileri geri gönderme söylemleri açık bir şekilde Türkiye’de yaşayan, Suriyelileri tedirgin etmeye devam ediyor. Uzmanlar mültecilerin geri gönderilmesi durumunda; Türkiye’deki Suriyelilerin çoğunun, Esad yönetimi devam ederken Suriye’ye geri dönmek istemeyeceğini, bu eylemin bir "zorla geri gönderme" olacağını ve bunun da büyük bir insan hakları ihlali olacağına işaret ediyor.

AKP’nin elindeki mülteci kozu

AKP iktidarı Suriye savaşının başından bu yana ülkeye gelen mülteci akımını Avrupa’dan para ve belli tavizler koparmak için kullanıyor. Bun anlamda Avrupa’dan aldığı milyarlarca euronun nereye harcandığı halen bilinmezken, konuştuğumuz mültecilerin birçoğu Avrupa’nın mülteciler için gönderdiği paranın kendileri için kullanılmadığını düşünüyor.

İktidarın yaptığı evlerde kimler kalıyor?

AKP iktidarı mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönmesini sağlamak için 200 binin üzerinde konut inşa ettiğini iddia ediyor. Suriye savaşının başından bu yana paramiliter güçlerin işgalinde olan kentlere lojistik ve silah desteği sağlayan Türkiye 2016 yılında kendi işgal ettiği kentleri Türkleştirme adına demografisini değiştiriyor. Ezez, El Bab, Cerablus ve İdlib kentlerine kayyum valiler atayan Türkiye, bu bölgelerde inşa ettiği evlere El Nusra, DAİŞ ve SMO gibi çeteleri yerleştirdi. Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê bölgelerinde ise soykırıma varan uygulamalara imza attı. Suriye’nin güvenli kenti konumunda olan Efrîn Türk işgalinden sonra yağma, tecavüz, katliam ve kaçırma olayları ile sık sık gündeme geliyor. Türkiye bu bölgelere PTT, Adliye binası, Polis karakolları, Ticaret Odası binası gibi yapılar inşa ederek buralara Türkiye’den kamu personelleri atadı. Bölgede inşa edilen evlere ise dışlardan getirilen çetelerin aileleri yerleştirildi.

'Sorunların sebebi biz değiliz'

Mülteciler için inşa edildiği iddia edilen konutların altyapılarının ise sorunluğu belirtiliyor. Türkiye’de yaşayan mülteciler ise yaşanan sorunun konut yaparak çözülmeyeceğini ifade ediyor. 12 yıldır Türkiye’de yaşayan mülteciler hayatlarına geri dönmek için savaşın son bulması ve ülkenin demokratik bir şekilde yönetilmesi gerektiğine işaret etti. İstanbul’da ve Antep’te yaşayan Rahaf Al Lahham ve soyadını vermek istemeyen Ahmed ve ırkçı söylemlerden kaynaklı ismini vermek istemeyen İ.B. adlı mülteciler Türkiye halkının yaşadığı onca sorunun nedeninin kendileri olmadığını söyledi.

 

Rahaf Al Lahham

 

'Bu kadar düşmanlık neden?'

31 yaşında olan Rahaf Al Lahham, Suriye’nin başkenti Şam’dan önce Ürdün’e buradan Türkiye’ye geçmiş. Rahaf’ın anne babası savaş öncesi boşanma kararı almış. Erkek kardeşi ise Şam’da yapılan bir barışçıl gösteri de rejim güçleri tarafından öldürülmüş. Savaşın en yoğun olduğu 2012 yılında annesi ile birlikte önce Ürdün’e burada bir süre kaldıktan sonra uçakla Türkiye’ye geçmişler. Türkiye’de ilk önce Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde bir süre yaşayan Rahaf, ardından Maraş’a taşınıyorlar. Maraş’ta bir yandan çalışıp annesine bakan Rahaf, bir yandan eğitimini tamamlamaya çalışır. Şam Üniversitesi Biyoloji bölümü 2. sınıf öğrencisiyken ülkeden ayrılan Rahaf, Türkiye’de her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalır. Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavlarına giren Rahaf bu sınavı kazanarak Mardin Artuklu Üniversitesini kazanır. Siyaset Bilimleri Fakültesini kazanan Rahaf buradan mezun olur. Mezun olduktan sonra aynı alandan İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde yarı burslu bir şekilde kaydını yaptıran Rahaf, annesiyle birlikte İstanbul’a yerleşir. Rahaf bir yandan yüksek lisansını tamamlamaya çalışıyor bir yandan Suriyeli mülteciler ile ilgili özel bir araştırma şirketinde çalışıyor. Rafah ile İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan İstiklal Caddesi üzerinde buluşuyoruz. Türkiye’deki seçimler ve yaşam öyküsünü dinledikten sonra konu mülteci düşmanlığı ve ırkçılığa geliyor. “Bu kadar düşmanlık neden” diye soran Rahaf, fiziki olarak ırkçı bir saldırıya maruz kalmadığını belirterek ekliyor: “Ben doğrudan bir ırkçı saldırının hedefi olmadım ama okula, işe ve eve giderken metroda, otobüste Suriyeli olduğumu anlayanların nefret dolu bakışlarına çok maruz kalıyorum.”

Medyanın dili ırkçılığı arttırdı

Suriyeli mültecilere dönük ırkçılığın bu kadar yüksek olmasının en önemli nedenlerinden birinin de medyada kullanılan ırkçı dile bağlayan Rahaf, medyada yapılan yanlış ve yalan haberlerden kaynaklı Suriyelilerin sürekli ırkçı saldırıların hedefi olduğunu belirtti. Rahaf şöyle devam etti: “Örneğin markete gidip alışveriş yaptığımızda orada şunu çok duydum ‘bizim paramızla lüks yaşıyorsunuz ama biz sefalet içinde yaşıyoruz.’ Bu algı çok yanlış. Ben haftanın neredeyse 5 ya da 6 günü çalışıyorum ve kazandığım parayla kendime bakıyorum. Ya da ‘sosyal yardım’ adı altında Kızılay ya AFAD tarafından verilen 200 TL’lik alışveriş kartları var. Bu insanlar her ay 200 TL’ye muhtaç bir şekilde yaşatılıyor ama bu durum insanlara çok farklı yansıtılıyor. Bu yüzden insanlar bizden nefret ediyor.”

Tek bir kuruş harcanmadı

Rahaf, Suriyelilere harcanılan paraların tek bir kuruşunun Türkiye hükümetinin cebinden çıkmadığını belirterek şunları belirtiyor: “Avrupa ve BM Mülteciler için Türkiye’ye çok ciddi meblağlarda paralar gönderdi. Bu paraların büyük kısmı ne bizim için ama Türkler için harcanıyor. Ama bunu sorgulayan yok.”

Suriyelilere dönük bakış açısının değişmesi için mülteciler bu ülkeye geldiği dönem de enformasyon ve entegrasyon politikalarının doğru bir şekilde uygulanması gerektiğini vurgulayan Rahaf, “Bu politikalar doğru uygulansaydı toplumun bize dönük bakış açısı değişebilirdi ancak artık bu çok geç” diye belirtti.

'Geri gönderilmemiz korkunç'

Türkiye’de 14-28 Mayıs tarihleri arasında yapılan seçimlerde iktidarın da muhalefetinde Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesi üzerinden seçim propagandalarını yaptığını hatırlattığım Rahaf’a bu durumu “Korkunç bir şey” diye tanımlıyor. Suriye’ye bu saatten dönmesinin imkansız olduğunu sözlerine ekleyen Rahaf, şöyle konuştu: “Türkiye kültürü bize çok uzak olmadığı için Türkiye’ye geldik. Ama şimdi bizi geri göndermek istiyorlar. Ben mecbur kalsam bile Suriye’ye geri dönmeyi düşünmüyorum. Bu ülkeye geldiğimde Avrupa’ya da gitmeyi düşünmüyordum ama şimdi başka bir ülkeye gitmek için girişimlerim var.”

Diken üstündeler

10 yıldan fazladır Türkiye’de yaşayan Rahaf, Türkiye’ye adapte olmak için Türkçe'yi öğrenmek zorunda kalır. Buranın dilini ve kültürüne adaptasyon sağlamasına rağmen geri gönderilme korkusundan kaynaklı sürekli diken üstünde yaşıyor. Geri gönderilme tartışmalarının son yıllarda sürekli gündemin ilk sıralarında olması yaşamını olumsuz etkilediğini sözlerine ekleyen Rahaf, şu ifadeleri kullandı: “Bu yüzden Suriyeliler mümkün mertebe daha az evden çıkmaya çalışıyor. Kendi aramızda ‘dışarıda hiç Arapça konuşmayın. Kimseyle tartışmayın. Dışarıda daha çok zaman geçirmeyin. Size ne derlerse desinler cevap vermeyin’ gibi telkinlerde bulunuyoruz. Bazen çok normal bir söz söylediğimizde bile ‘hayır böyle konuşma’ diyorlar. Çünkü bize göre normal olan buranın yerlisi için sırf biz dediğimiz için normal karşılanmıyor.”

‘Bu kadar sorun varken neden biz tartışılıyoruz?’

Türkiye’de çok fazla sorunun olduğunu ifade eden Rahaf, şunları söyledi: “Örneğin uzun zamandır bir ekonomik kriz var. Ama kimse bunu tartışmıyor. Bu kadar büyük problemlerin olduğu bir ülkede tek gündemin Suriyeliler olmasını ben anlamakta zorlanıyorum.  Türkiye’de ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve özgürlükler sorunu var. Bu sorunlar bence Türkiye’de yaşayanlar için daha önemli olmalı. Bize dönük artan nefret dili bu ülkede yaşayan herkes için tehlikeli bir boyuta geliyor.”

 

Ahmed

 

Geri dönemeyiz

Soyadını vermek istemeyen Ahmed ile telefon üzerinden görüştük. 10 yılıdır Türkiye’de yaşayan Ahmed, 2013 yılından Suriye’nin Halep kentinden Türkiye’ye kaçmak zorunda kalmış. Ailesiyle birlikte Cerablus üzerinden Antep’e geçen Ahmed,  Türkiye’ye geldiğinde henüz 18 yaşındaymış. 28 yaşında olan Ahmed, Türkiye’de Laboratuvar Teknisyeni olarak hayatını kazanıyor. Antep’in Şehit Kamil ilçesinde yaşayan Ahmed, bir yandan da kısa belgesel ve sinemacılık yapmaya çalışıyor. Savaşla birlikte yaşamının alt üst olduğunu anlatan Ahmed, “Bir Suriyeli yurttaş olarak yaşamım tamamen yok oldu. Evimi bırakıp en yakın güvenli alan neredeyse oraya gittim. Yaşamak istediğim için suçlu ilan edildim. Her gün onlarca bomba yağarken tepemize ne yapmamızı bekliyorlardı. Bu kadar şiddete, bu kadar zulme hiç kimse dayanamaz” diye belirtti. Esad rejiminin uygulamaları ve dışardan getirilen paramiliter güçlerden kaynaklı mültecileştiklerini ifade eden Ahmed, şu ifadeleri kullandı: “Biz Suriye’de barışçıl gösterilerle rejimin reform yapmasını istiyorduk. Ama rejim güçleri bu gösterileri gerçek silah ve bombalarla bastırmak istedi. Yüzlerce insan öldü, on binlerce insan yaralandı ve binlerce insan ise bu gösterilere katıldıkları için tutuklandı. Bu tutuklanan onlarca kişi ise kaybedildi ve akıbetlerine ne olduğu bilinmiyor. Suriye’de şartlar şimdi çok daha ağır geri gidenlere ne olacağı belli biz bu kadar belirsiz bir ülkeye geri dönemeyiz.”

Kimin kazandığının önemi yok

Türkiye’de ırkçılığı her geçen gün biraz daha arttığını ifade eden Ahmed, şu ifadeleri kullanarak konuşmasına son verdi: “Türkiye seçimlerinde kimin kazandığının bir önemi yok. Çünkü muhalefette iktidarda mülteciler konusunda yalan söylüyor. Siyasilerin kullandığı ırkçı dilin sokağa yansıması ırkçı saldırılara dönüşüyor. Bu çok tehlikeli. Örneğin sadece Arapça konuşan Filistinli bir genç Suriye’ye gönderilmiş. Geçmişte Nazilerin yaptıkları maalesef Türkiye’de de yaşanıyor.”

Türkiye’de artan ırkçılıktan kaynaklı kimliğinin açıklanmasını istemeyen İ.B., 2012 yılında ailesi ile birlikte Suriye’nin İdlib kentinden Hatay’ın Reyhanlı ilçesine geçiş yapmış. 2012 yılı Ağustos ayında yaşadıkları köyde Türkiye destekli guruplar tarafından yapılan katliamdan şans eseri kurtulan İ.B. Türkiye'ye geçiş yapar. Reyhanlı’da bir süre mülteci kamplarında yaşayan İ.B. daha sonra Maraş merkeze taşınır. Türkiye’de farklı sektörlerde işçilik yapan İ.B. daha sonra YÖS sınavı ile lisans eğitimini tamamlar. İstanbul Teknik Üniversitesinde (İTÜ) yüksek lisansını tamamlayan İB, İstanbul’da bir teknoloji firmasında çalışıyor.

Irkçılık kronik hastalıktır

Türkiye’de 14-28 Mayıs tarihleri arasında yapılan seçimlerde mültecilerin bir seçim malzemesi olarak kullanılmasının kabul edilemez olduğunu ifade eden İ.B. “Irkçılık yapan kim olursa olsun insanlıktan uzaklaşıyor. Irkçılık kronik bir hastalıktır. Bu hastalık tedavi edilmezse Suriyelilerden sonra toplumun diğer kesimlerine bulaşacaktır. Irkçılık hiçbir zaman kazanmadı kazanamayacaktır” diye konuştu. Türkiye'de yaşanan ekonomik sorunları mültecilere mal etmek krizin sorumluluğundan kaçmak anlamına geldiğini ifade eden İB, “Asayiş olaylarına gelince resmi rakamlar ortada Suriyelilerin suça karışma oranlarına bakıldığında ortalamanın altında olduğunu görebiliriz. Ama maalesef siyasi bir malzeme olarak kullanıldığı için son derece çirkin yalan ve iftiralarla halk yanıltılıyor” dedi.

‘Türkiye için leke’

İktidar ve muhalefetin ırkçı söylemlerinin hayatlarını olumsuz etkilediğini sözlerine ekleyen İ.B. şöyle devam etti: “Suriye’de bombalar yağarken üzerimize bu kadar acizlik hissetmemiştim. Son günlerde yatağa girerken hayallerimi sıralamak yerine artık bu ırkçı söylemleri düşünüyorum ve endişe ediyorum. Türkiye'ye gelmek veya kalmak bizim için bir seçenek değildi. Evimizi, dostlarımızı, hayallerimizi bırakıp gelmek zorunda kaldık. Bu ırkçılık akımı devam ederse ve Suriye'deki durum iyileşmezse Kanada'ya gitmeyi düşünüyorum. Orada yeni bir hayat kurup işimi devam ettireceğim. Hayat bir şekilde devam edecek ama Türkiye'nin tarihinde böyle bir leke eklenmiş olacak.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.