QSD şimdi daha güçlü

Dosya Haberleri —

QSD / foto:AFP

QSD / foto:AFP

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, bölgedeki yeni diplomatik tabloyu ve yürütülen müzakereleri gazetemize değerlendirdi

  • ABD ile Şam arasındaki son diplomatik temaslarda Suriye’nin tamamında yaşayan tüm kesimlerin sürece dahil edilmesi, demokratik, laik, çok kimlikli ve merkezi olmayan bir sistemin oluşturulması gerektiği vurgulandı. Bu koşulların hayata geçirilmesi, Suriye’nin geleceği açısından yeni bir çözüm sürecinin başlangıcı olabilir.

ERKAN GÜLBAHÇE

ABD ile Şam arasında yeniden başlayan diplomatik temaslar, Suriye içindeki güç dengelerini de derinden etkiliyor. Özellikle QSD’nin ulusal orduya entegrasyonu, HTŞ’nin Uluslararası Koalisyonla ilişkisi ve Türkiye’nin bu süreçteki rolü, önümüzdeki dönemin en kritik başlıkları arasında. Tüm bu gelişmeler çerçevesinde, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd ile bölgedeki yeni diplomatik tabloyu, yürütülen müzakerelerin seyrini ve Kürtlerin masadaki konumunu konuştuk.

 

 

Şara’nın Trump ile görüşmesinin önemi nedir? Bu temasın Suriye genelinde ve özellikle Kuzey ve Doğu Suriye üzerinde nasıl etkiler yaratması bekleniyor?

Şara’nın Amerika ziyaretini önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Bu görüşme, Suriye açısından yeni bir başlangıç ve yeni bir dönemin kapısıdır. Eğer Şara, görüşmede verdiği sözler ve kendisine iletilen şartlar doğrultusunda hareket ederse, Suriye genelinde önemli adımların önü açılabilir. Görüşmede, Suriye’nin tamamında yaşayan tüm kesimlerin sürece dahil edilmesi, demokratik, laik, çok kimlikli ve merkezi olmayan bir sistemin oluşturulması gerektiği vurgulandı. Ayrıca radikal grupların hem askeri hem siyasi alanlardan uzaklaştırılması istendi. Bu koşulların hayata geçirilmesi, Suriye’nin geleceği açısından yeni bir çözüm sürecinin başlangıcı olabilir.

Amerika’nın hedefi, yeni Suriye’yi kendi eksenine çekmek ve Batılı devletlerle ortak bir zemin oluşturmak. Şara yönetiminin DAİŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon’a dahil edilmesi de bu stratejinin bir parçasıdır. 1950’lerden bu yana Rusya ve İran ile hareket eden Suriye, bugün yönünü Batı’ya çevirmeye çalışıyor. Bu değişim Amerika tarafından destekleniyor ve fırsat olarak görülüyor. Geçici Suriye yönetimi, radikal dincilerle ve yabancı örgütlerle arasına net bir mesafe koyarsa, bu dönüşüm hem Suriye geneli hem de özellikle Kuzey ve Doğu Suriye için olumlu sonuçlar doğuracaktır. Böylesi bir durumda QSD’nin yeni Suriye ordusunun bir parçası haline gelmesi mümkündür. Bu birleşme, DAİŞ’e karşı yürütülen mücadelenin ortak bir zeminde daha güçlü bir biçimde sürdürülmesini sağlayacaktır. Sürecin ilerlemesi, taraflar arasındaki mesafeyi azaltacak ve Özerk Yönetim’in Suriye içindeki statüsünü güçlendirecektir. Böylelikle, Özerk Yönetim’e yönelik milliyetçi ve dinci tepkiler azalacak, siyasi olarak tanınma olasılığı artacaktır.

HTŞ Dışişleri Bakanlığı’nın, 10 Mart mutabakatının sürdürülmesi ve QSD’nin Suriye Ordusu’na entegre edilmesi yönünde adım atılacağını açıklaması ne anlama geliyor?

Washington ziyareti öncesinde Geçici Şam Hükümeti ile bazı konularda uzlaşmalar sağlanmıştı. Bu uzlaşı, QSD’nin bireysel değil, bütünsel olarak Suriye ordusuna katılmasına dairdi. QSD mevcut yapısını koruyacak, kendi bölgelerinde güvenliği sağlamaya devam ederken Suriye Ordusu ve Uluslararası Koalisyon’la ortak hareket edecektir. Bu kapsamda, QSD’den bazı isimlerin Genelkurmay ve Savunma Bakanlığı’nda görev alması için öneriler yapıldı ve bu isimler Koalisyon’la paylaşıldı. Elbette sürecin tamamlanması için görüşmelerin sürmesi gerekiyor. Şara’nın dönüşünün ardından teknik düzeyde görüşmelerin devam etmesi bekleniyor. Bizim temel hedefimiz, mezhep ya da etnik temele dayanmayan, tüm Suriye halkını temsil eden ulusal bir ordunun kurulmasıdır. Tarafsız, laik ve bütün kesimlere eşit yaklaşan bir ordu inşa edilmelidir. Bu doğrultuda, cihadist grupların ve yabancı militanların Suriye’den uzaklaştırılması, yalnızca Suriyelilerden oluşan bir ordunun kurulması yönünde Geçici Şam Hükümeti’ne açık şartlar sunulmuştur. Bu koşullar, ülkenin birliği ve gelecekteki demokratik yapılanmanın temeli olarak görülmektedir.

 

 

Suriye ordusunun kurulması yönünde çalışmalar yürüttüğünüzü belirttiniz. QSD’nin bu orduya katılımı konusunda hangi konularda uzlaşma sağlandı, biraz açar mısınız?

QSD’nin kimliği, Kuzey ve Doğu Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukları kapsıyor: Kürtler, Araplar, Süryaniler ve diğer kesimler bu yapının içinde yer alıyor. QSD, belirli bir grubun değil, tüm bölge halklarının güvenliği ve haklarını korumayı amaçlayan çok kimlikli bir güçtür. Teröre karşı Uluslararası Koalisyon’la birlikte hareket etmeye devam ediyor ve bu kimliğini koruyacaktır. Bazı mekanizmalar üzerinde uzlaşma sağlandı. QSD’den temsilcilerin Genelkurmay ve Savunma Bakanlığı düzeyinde yer alması planlanıyor. Komuta kademesi, Özerk Yönetim ile Şam arasındaki görüşmelerle şekillenecek. Terörle mücadelede ortak operasyonlar düzenlenebilecek ve Koalisyon’la koordineli hareket edilecektir. Bu çerçevede entegrasyon süreci, karşılıklı görüş birliğinin sağlanmasıyla aşamalı olarak ilerleyecektir. QSD’nin entegrasyonu konusunda geçici Şam yönetimiyle temas halinde olan bir askeri komitemiz var. Bu komite görüşmeleri sürdürüyor ve birçok konuda prensip anlaşması sağlandı. Yakında tekrar bir araya gelinerek varılan noktalarda nihai karar alınması bekleniyor. Eğer Amerika’daki temaslar sonrası tarafların tutumu değişmezse, bu görüşmelerin sonucu olarak nihai entegrasyon gerçekleşecektir.

QSD’nin Suriye ordusuna entegrasyonu ve ulusal ordunun kurulması için belirlenmiş bir takvim var mı?

10 Mart mutabakatında, yıl sonuna kadar entegrasyon sürecinin ilerletilmesi yönünde bir karar alınmıştı. Ancak bu karar, birleşmenin o tarihe kadar tamamlanacağı anlamına gelmiyor. Şu an için kesin bir takvim yok; bu nedenle sürecin gelecek yıla sarkması olasıdır. Geçici Şam Hükümeti, 10 Mart anlaşmasını kendi sistemine göre yorumlasa da, anlaşmada zorunlu birleşme şartı bulunmamaktadır. Yeni ulusal ordunun kurulması uzun bir süreçtir. Mevcut durumda grupçuluk anlayışının son bulması, tüm tarafların kendi askeri yapılarını feshetmesi gerekmektedir. Ancak henüz bu yönde somut bir ilerleme sağlanmış değildir. Suriye ordusu adı altında bir yapıdan söz edilse de, gerçekte böyle bir kurum mevcut değildir. HTŞ ve Türkiye’ye bağlı silahlı gruplar hâlâ sahada etkinliklerini sürdürüyor. Bu gruplar kâğıt üzerinde orduya katıldıklarını söyleseler de, fiilen eski komutanları, silahları ve yapılarını korumaya devam ediyorlar. Dolayısıyla şu aşamada ulusal bir ordudan bahsetmek için erken.

 

 

 

Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın aynı günlerde Washington’da bulunması ve bazı oturumlara katılması dikkat çekti. Siz bu eşzamanlı temasları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu ana kadar Türkiye, bizimle yürütülen diyalog ve görüşmelerde genel olarak olumsuz bir tutum sergiledi. Özellikle Şam ile uzlaşma sürecinde birçok engel çıkardı. Ancak son gelişmeler, bu diyaloğun nasıl ilerlemesi gerektiğine dair Türkiye ile ABD arasında bir mutabakat zemininin oluşmaya başladığını gösteriyor. Artık Türkiye’nin sürecin önünde engel olmaması, tersine destekleyici bir rol üstlenmesi yönünde bir talebin olduğu görülüyor. Bizim değerlendirmemize göre Hakan Fidan’ın Washington’daki görüşmelere katılması, Amerika’nın talebiyle gerçekleşti. Çünkü ABD yönetimi, Geçici Şam Hükümeti’nin Türkiye’nin onayı olmadan ciddi bir adım atamayacağının farkında. Türkiye’nin bu süreç üzerindeki etkisi biliniyor. Bu nedenle, alınacak kararlar öncesinde Türkiye Dışişleri Bakanı’nın da sürece dahil edilmesi istendi. Böylece görüşmelerin çerçevesi iki tarafın katılımıyla belirlendi ve sürecin hangi yönde ilerleyeceği konusunda ortak bir anlayış oluşturuldu. Türkiye’nin olumsuz tavrının sürmemesi ve kurulacak yeni ittifakta yapıcı bir rol üstlenmesi amacıyla bu görüşmelere dahil edilmesi sağlandı.

Türkiye’nin, HTŞ’yi güçlendirerek QSD’yi zayıflatmayı ve Özerk Yönetimi etkisizleştirmeyi hedeflediği biliniyor. Sizce son gelişmeler bu planın bir parçası olarak mı okunmalı, yoksa sahadaki dengeleri yeniden tanımlayan farklı bir sürece mi işaret ediyor?

Biz, Amerika’nın Geçici Şam Yönetimi ile yaptığı görüşmeleri QSD’yi zayıflatmaya yönelik bir adım olarak görmüyoruz. ABD’nin temel hedefi, Suriye’yi kendi eksenine çekmek ve geçmişteki ittifaklarından uzaklaştırarak Batı bloku içinde konumlandırmaktır. Bu çabanın doğrudan QSD veya Özerk Yönetim üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmuyor. Bazı çevrelerin öne sürdüğü “ABD, QSD’yi terk ediyor” ya da “Özerk Yönetim yalnız bırakıldı” şeklindeki iddialar doğru değildir. QSD, Uluslararası Koalisyon’la yürüttüğü görev ve sorumluluklarını aynı şekilde sürdürüyor. Koalisyonun QSD’ye desteği hem siyasi hem de askeri düzeyde artarak devam ediyor. Bölgede yapılan yardımlar son dönemde daha da çoğaldı ve QSD ile Uluslararası Koalisyon arasındaki ortaklık her geçen gün güçleniyor. QSD, kurulacak Suriye ordusunda yer alsa bile kendi misyonu ve görev alanı farklı olacaktır. Washington’daki görüşmelerin bir bölümü basına kapalı yapıldığı için orada nelerin konuşulduğunu tam olarak bilmiyoruz. Ancak Geçici Şam Hükümeti’nin açıklamalarına göre HTŞ ile yapılan anlaşma siyasi niteliktedir. HTŞ’nin Uluslararası Koalisyon’da nasıl bir rol üstleneceği henüz net değildir. Buna karşılık QSD’nin rolü ve görev alanı açıktır. Terörle mücadele, lojistik destek ve güvenlik konularında QSD’nin sorumlulukları belirlenmiştir. Bu nedenle QSD, Uluslararası Koalisyon’un hem etkin hem de en güvenilir müttefiklerinden biri olmayı sürdürmektedir.

 

HTŞ / foto: AFP

 

HTŞ’nin “DAİŞ’e karşı koalisyona dahil edilmesi” açıklaması olumlu ve olumsuz tepkiler topladı. Siz bu konuda ne diyebilirsiniz?

Geçici Şam Hükümeti’ne bağlı güçlerin Uluslararası Koalisyon’a katılmasını olumlu buluyoruz. Bu adım, hem DAİŞ’e karşı mücadele hem de Suriye’deki radikal ve yabancı gruplardan uzaklaşma yönünde önemli bir gelişmedir. Geçici Şam Hükümeti’nin bu konuda kararlı bir tutum sergilemesi ve net bir biçimde bu gruplara karşı mücadele etmesi herkes için olumlu bir sonuç doğuracaktır. Aynı şekilde QSD ile Geçici Şam Hükümeti’ne bağlı güçlerin Uluslararası Koalisyon’un ortak müttefikleri olarak birlikte hareket etmeleri de arzulanan bir durumdur. Bu birliktelik, askeri, siyasi ve güvenlik alanlarında yeni bir açılımın önünü açacaktır. Böyle bir gelişme, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde Suriye sorununa çözüm bulunması açısından önemli bir rol oynayabilir. Ayrıca bu süreç, siyasi ve diplomatik görüşmelerin yeniden canlanmasına ve mevcut ekonomik-siyasi kısıtlamaların kaldırılmasına katkı sağlayacaktır. Bu da yalnızca belli bir kesimin değil, tüm Suriye halkının yararına olacak olumlu bir gelişmedir.

ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kısmen askıya alması ve Şara yönetimiyle diplomatik normalleşme sürecini başlatması, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtlerin statüsü ve müzakere gücü açısından ne anlama geliyor? Bu yeni tablo Özerk Yönetim için hangi fırsatları ve riskleri beraberinde getiriyor?

Atılan adımlar ekonomik kısıtlamaların hafifletilmesi, terör listelerinden bazı isimlerin çıkarılması ve Geçici Şam yönetiminin Uluslararası Koalisyon’a dâhil edilme kararı başlangıç için atılmış ilk adımlardır ve hepsi bazı şartların yerine getirilmesine bağlıdır. Bu nedenle ikinci ve üçüncü adımların uygulanması da bu şartların karşılanmasına bağlı olacaktır. Bu kararlar, Geçici Şam Hükümeti açısından hem risk hem de uygulama zorlukları taşıyor. Günlük hayatta fiilen uygulanmaları zaman alacaktır. Eğer yönetim DAİŞ ve diğer radikal gruplara karşı derhal somut adımlar atmazsa, bu kararlar etkisiz kalabilir. Terörle mücadelede asıl yük QSD üzerindedir. Uluslararası Koalisyon’un en önemli ortağı QSD’dir. Bu nedenle Geçici Şam yönetimi ile vardığı anlaşmanın uygulanması için ciddi bir zamana, kararlılığa ve pratik adımlara ihtiyaç vardır. Önümüzdeki altı ay, bu kararların sınanacağı kritik bir dönem olacaktır. Bu süre içinde gerekli adımlar atılmazsa, yaptırımlar geri gelebilir ve kısıtlamalar yeniden uygulanabilir. Şu anda alınan kararlar dikkatle izlenmektedir. Biz bu adımları olumlu buluyoruz, çünkü bu cezaların asıl yükünü halk çekiyordu. Ekonomik kısıtlamalar, en çok Suriye halkını zor durumda bırakmıştı. Ancak bu kararlar yalnızca belirli bir kesimin zaferi olarak görülmemelidir. Kısıtlamaların kaldırılması, Suriye halkının tamamına fayda sağlamalıdır. Geçici Şam yönetimi, bu süreci kendi lehine bir siyasi araç hâline getirmemeli. Diğer halklarla ilişkilerini koparmadan, demokratik ve kapsayıcı bir ülke inşa etme yönünde ilerlemelidir. Barış, adalet ve istikrar, ancak Suriye’de yaşayan tüm halkların sürece katılımıyla mümkündür. Bu nedenle ekonomik rahatlamadan doğacak her kazanım, Suriye halkıyla paylaşılmalı, tüm kesimlerin refahına hizmet etmelidir.

 

 

Bu gelişmeler karşısında Kürtlerin masadaki konumu sizce nasıl değişiyor?

Kürtlerin öncülüğünde geliştirilen demokratik proje, bugün Ortadoğu’nun tamamında belirleyici bir etkiye sahip. Kürtler hem Kuzey Kürdistan’da hem de Kuzey ve Doğu Suriye’de olduğu gibi diğer parçalarda da değişim ve dönüşümün öncü gücüdür. Demokratik bir bölgenin oluşmasında temel aktör konumundalar. Ancak bu değişim kolay olmayacak. Kürtlerin geliştirdiği projeler hesaba katılmadan, onların iradesi göz ardı edilerek kurulacak hiçbir model demokratik olamaz. Böyle bir durum, eski sistemin yani diktatörlük ve zulüm düzeninin yeniden canlanması anlamına gelir. Bu da yalnızca geçmişin tekrarı değil, daha da tehlikeli bir sürece dönüşür. Bugün Suriye halkının büyük çoğunluğu eski sistemin geri dönmesini istemiyor. Aynı şekilde arabulucu devletler ve uluslararası aktörler de bunu kabul etmiyor. Özellikle ABD, Avrupa ülkeleri ve bazı Arap devletleri, artık merkezi ve tekçi bir yönetim biçimiyle Suriye’nin yönetilemeyeceğini açık biçimde ifade ediyorlar. Yeni oluşacak yönetim modelinde Kürtlerin, Dürzilerin, Alevilerin ve diğer tüm etnik ve dini grupların yer alması gerektiği açıkça dile getiriliyor. Bu ilke olmadan Suriye’de kalıcı bir çözümden söz edilemez.

Son olarak, tüm bu gelişmeler ışığında Özerk Yönetim nasıl bir yol izleyecek?

Geçici Şam yönetimiyle yürüttüğümüz müzakerelerin amacı, halkımızın kazanımlarını korumak ve bu hakların anayasal güvenceye kavuşturulmasını sağlamaktır. Amacımız, tüm etnik ve dini grupların kendilerini ifade edebileceği, ademî merkeziyetçi ve demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesidir. Bu modelde herkes kendi haklarını bu sistemin içinde güvence altında görebilmelidir. Merkeziyetçi bir yönetim anlayışı, farklı kesimlerin haklarını koruyamaz. Bu nedenle Geçici Şam Hükümeti, uluslararası güçler ve Suriye’deki tüm topluluklarla sürekli temas hâlindeyiz. Bütün halkların katılımıyla nasıl bir Suriye istendiği konusunda ortak bir irade oluşturmak ve herkesin haklarını güvence altına alan yeni bir anayasal düzenin kurulmasını sağlamaktır. Bu doğrultuda, Suriye içinde demokratik bir cephe oluşturmak ve her kesimin eşit biçimde temsil edildiği bir sistemin hayata geçmesi için mücadelemizi sürdürüyoruz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.