Kürt sanatını eleştirel süzgeçten geçirmek
Forum Haberleri —

- Sosyolojik açıdan bakıldığında, sanat toplumsal yapıların bir yansımasıdır; kolektif hafızayı şekillendirirken aynı zamanda hegemonya mekanizmalarını sorgulayan bir araçtır.
SERHAT ZANA
Sanat, varoluşsal olarak doğasında değişim ve dönüşümü esas alır. Devinim ve devrim sanatın temel karakteridir. Sanat sadece akan nehir değil, hem akan hem de aktıkça farklı kollara ayrılan ve aktığı her kolda kendi temel özelliklerini taşıyan, bununla beraber aktığı yerin özelliklerini kendine katan, bulunduğu mekan ve zamanla, bulunduğu koşullarla sentezlenen ve bu özellikleri ile yaratıcı olan, anlam ve özgürlük eylemidir, varolma biçimidir.
Sosyolojik açıdan bakıldığında, sanat toplumsal yapıların bir yansımasıdır; kolektif hafızayı şekillendirirken aynı zamanda hegemonya mekanizmalarını sorgulayan bir araçtır. Ne var ki ayrıldığı her kolda aynı temiz ve makul ölçülerde kalmayabilir. Çünkü sanatın diğer bir özelliği de akışkan ve esnek olmasıdır. Zaten bu akışkan ve esnek yönü yaratıcılık için olmazsa olmazdır ama bu özellikleri, yani girdiği her ortama kendini uyarlayabilme kapasitesi karşıtlarının bile ruhuna, algısına sızma imkânı verir. Tabii etkilediği gibi etkilenir de. Sanat, hem enerjidir hem madde. Hem enerjiyi madde formunda gösterebilir, hem de maddeyi enerjik bir akışkanlığa sürükleyebilir. Hem anlamsal hem de yapısaldır ve bu durumda sanat bütünsel bir varoluş özelliğine de sahiptir. Sızdığı, nüfuz ettiği kötü ruhlu, dogmatik, dar ufuklu zihniyetlerden de etkilendiği için bazen kirlenmeden çıkması zordur. Tabii burada sanatın özünü değil kullanma biçimini eleştiriyor ve dikkat çekiyoruz. Bu da işin diğer yüzü, yönü oluyor. Bu yönü de çözümlemek, yani farklı boyutlardan devrimci sanatı ele almak oldukça önemlidir. Theodor Adorno'nun kültür endüstrisi eleştirisinde vurguladığı gibi, sanatın bu akışkanlığı, kapitalist üretim ilişkileri altında metalaşmaya ve standartlaşmaya yol açar; eleştirel düşünceyi bastıran bir mekanizma haline gelerek toplumsal pasifizasyonu derinleştirir.
Sanat bu mucizeyi Dionysosçudur
Sanat, sanatçının elinde sihirli değnek gibidir. Belki de sihirli değnek, büyücülük, büyülenme ve daha sonra bilim ve din olarak farklı kollara ayrılsa da özü sanatın orijinal-yaratıcılık içeriğidir. Bilinmeyeni bilme, olmayanı oldurma, söylenmeyeni söyleme ve değneğin değdiği her şeyi değiştirip dönüştürme gücüne sahip ilk devrimsel çıkışı yakalama anlamına geliyor. Sorma, sorgulama, bilinmeyeni arama ve yaratabilme; tam bir mucize. Friedrich Nietzsche'nin Apolloncu (biçim ve düzen) ile Dionysosçu (coşku ve kaos) ikiliğinde işaret ettiği gibi, sanat bu mucizeyi Dionysosçu bir taşkınlıkla gerçekleştirir; toplumsal normları altüst eden, bireysel ve kolektif özgürleşmeyi tetikleyen bir güçtür. Maalesef, bu mucize tarihten günümüze çoğu kez yanlış insanların elinde nükleer bombadan daha büyük kültürel ve zihinsel felaketlere de neden olduğu defalarca görülmüştür. Özellikle son yüzyılda sanat; kapitalizmin elinde insanlığın algısını çökertecek kadar büyümüş, organize olmuş ve böylece toplum kırım silahına dönüşmüştür. Burada Adorno'nun belirlemesine dönersek; Sanat, üretim bandına indirgenerek, kitleleri tüketim nesnelerine dönüştürmüştür; özgünlük yerini taklide, eleştiri yerini uyuma bırakmıştır. Buna karşı devrimci sanat, farklı alternatifler çözümler arasa da, binbir emek ve bedeller ile dirense de bu ucube sanat çılgınlığını durduramamış, hatta dogmatik ve tek boyutluluğu yüzünden devrimci sanat; maalesef kapitalist sanatın ömrünü uzatmıştır, dallandırıp budaklandırmıştır. Reklam kapitalist tüketimciliğin en manipülatif silahı oluyor ve reklamcıların çoğu eski sosyalist gelenekten geliyor. Sadece bu örnek bile olayın vehametini açıklamaya yeterlidir.
Ortadoğu topraklarında boyveren sanat
Türk solu, Arap direniş kültürü, İran muhalifliğinin ve dünyadaki sosyalist, feminist ve anarşist hareketlerin etkileri, ulus- devlet mantığı ile devrimci sanat Ortadoğu topraklarında boy vermiştir. Bu bölgede sanat akımları, sömürgecilik sonrası kimlik arayışlarını, siyasi çatışmaları ve kültürel gelenekleri yansıtan bir karışımla şekillenmiş; örneğin, geleneksel motiflerle modern ifade biçimlerini birleştiren hareketler, cinsiyet eşitliği ve politik direnişi vurgulayan eserler üzerinden yayılmıştır. Küba'dan Vietnam'a, Sovyetlerden Çin komünizmine kadar geniş bir yelpazeye sahip olmuş özellikle yaptığı ulusal marşlarla militarizmi körüklemiş, tiyatral etkinliklerin-sinema filmlerinin-edebiyatının ve bunlarla oluşmuş sanat dalgası etkili bir biçimde gelişmiştir. Sovyet etkisinde, sanatın devrimci idealleri idealize eden bir gerçekçilikle, halkı kahramanlaştıran kompozisyonlarla ifade edildiği görülür; bu yaklaşım, kolektif mücadeleleri yücelten bir romantizmle birleşerek, sanatı devletin resmi anlatısına bağlamıştır. Çin'de ise, kültürel devrim dönemlerinde sanat, propaganda aracı olarak radikal bir şekilde politikleştirilmiş, geleneksel unsurları devrimci temalarla dönüştürerek kitleleri mobilize eden görsel anlatımlar ön plana çıkmıştır. Avrupa'da; romantizmden gerçekçiliğe, izlenimcilikten avant-garde hareketlere kadar uzanan akımlar, toplumsal devrimleri sorgulayan, düzeni altüst eden yeniliklerle dolu olsa da bu hareketler, sanatı bireysel ifadeyi yücelten, hayatın acılarını zaferle aşan bir güce dönüştürmek istemişse de sermaye tekellerince toplum karşıtlığı bir pazara dönüştürülmüş ve bunu liberal, bireysel özgürlük maske ile toplumu toplum yapan normları darmadağın etmiştir. 1918 Alman Devrimi sırasında Dadaistlerin absürd tiyatro ve kolajları, savaşın kaosunu eleştirerek devrimci bir sosyolojik sorgulama yaratmıştır. Afrika'da; anti-kolonyal sanat akımları, duvar resimlerinden Kara Panterler'in siyah milliyetçi afişlerine kadar, ırkçı baskıya karşı kolektif direnişi görselleştirmiş; bu eserler, Fanon'un sömürge şiddeti analizine paralel olarak, kültürel kurtuluşu bir estetik devrimle birleştirmiştir. Asya'da; Vietnam Savaşı dönemindeki propaganda posterleri ve Hindistan'daki bağımsızlık sonrası halk sanatı, geleneksel formları kitleleri mobilize etmek için kullanmış; örneğin, Maoist Çin'de ordunun kahramanlarını betimleyen litografiler, kırsal toplulukların sosyolojik dönüşümünü hızlandırmıştır.
Bu dalganın ulusların kurtuluş mücadelesinde Kürdistan’a yansıması ise biraz taklit ve öykünme şeklinde olmuştur. Bir de vatansız ve tarihsiz bırakılmış bir Kürdistan gerçekliğinden bahsediyorsak, devrimci sanatı derinlemesine incelemek anlamak ve etkilerini tarihsel sosyolojik çözümlemek bizi çok daha gerçekçi sonuçlara götürmekle kalmayacak bundan sonra nelerin yapılması gerektiğini de çoğulcu bir perspektifle çözüm sunacaktır. Bu hem cesaretle tarihsel bir eleştiri-özeleştiri yapmak demek oluyor hem de binbir emek ve bedelle yapılan ve bugüne kadar varlığını taşıyan bazı kalıp ve dogmalarda hapis olsa da; devrimci sanatın hakkını teslim etmek oluyor. Çünkü devrimci sanat hala tam olarak bir tanıma kavuşamamış bu yüzden objektif değerlendirilememiştir. Ya taraflarınca sadece kutsallaştırılarak dokunulmaz bir alana dönüşmüş bu yüzden kısır bir döngü de haps olmuş ya da karşıtları tarafından sadece karalanarak toplumca anlaşılmasının önüne geçmiş ve özgürlük etkisi kırılıp çoğu yerde köleleştirme aracına dönüştürülmüştür. Önderliğin demokratik modernite paradigmasında vurguladığı gibi, sanat burada "yaratıcı ruh" olarak konumlanır; toplumun kimliğini yeniden inşa eden, kadın özgürlüğü ve ekolojik dengeyi merkeze alan bir araçtır. Ancak bu ruh, devlet modernitesinin baskısı altında sanatın devrimci potansiyelini kısırlaştırır.
Toplumun ilk kutsalı diyebileceğimiz bu tanrısal mucizeyi özellikle uğursuz ve lanetli insanlar topluluğu olan kapitalist hegemonya; bu mucizevi toplumsal değerleri ya pazar malı haline getirmiş veya eğlence masalarında meze yapmıştır. Bugün dijital medyaya, televizyonlara bakarsak bunu rahatlıkla anlarız. Anlamak için öyle çok bilmekte gerekmiyor. Hangi müzik videolarının ve filmlerin en çok izlendiğine bakalım ve bu en çok izlenenlerin içeriğine ve formuna bakalım, hemen anlaşılacaktır. Pornografik içeriğin yanı sıra melodik yapının sürekli daha da hızlı bir ritimsel deliliğe dönüşmesi, anlamdan ve yaşamdan oldukça kopuk adına sanat da diyemeyeceğimiz bir yozlaşlama çılgınlığı en fazla izlenen görseller olması izahata gerek bile bırakmıyor. Toplum bu yüzyılda hiç bir dönemle kıyaslanamayacak kadar delirmiş gibidir. Bunda sanatın negatif anlamda kullanılmasının rolü, yani sanatı böyle zihinsel kırım silahı olarak kullanan kapitalist sermaye tekellerinin rolü başattır. Devrimci sanatın asıl mücadele alanı ve gerekliliği de bundandır. Burada bir toplum kırım vardır ve bu kendi öz dinamikleri ile çözülmekten uzaktır. Öz dinamikler işlevsiz hale getirilmiştir. Tamda bu yüzden, devrimci bir müdahaleye hayatî olarak ihtiyaç vardır.















