Müzik yeni bir Seyidxan yarattı

Kültür/Sanat Haberleri —

Seyidxan Sevinç

Seyidxan Sevinç

  • “Tourette sendromuyla doğmak, melodik ve ritmik seslere karşı diğer insanlara göre daha hassas olmayı içerir. Küçük yaşlardan itibaren şarkı söylerken tiklerimin durduğunu fark ettim ve bu benim için muazzam bir duyguydu. Bu, sanki yeni bir Seyidxan keşfetmiş gibi hissettirdi.”
  • “İlk albümüm "Bîr", geleneksel kültürümüzden esinlenen motifler içerdiği için adını "Bîr" olarak belirlemiştim. Yeni çıkan "Lerz" ise daha çok üretim odaklı. Müziğimin sendromla olan ilişkisi sebebiyle, tiklerime dayanarak albümün adını "Lerz" yani sarsıntı/ürperti koydum.”

SUNA ALAN/LONDRA

Seyidxan Sevinç, medrese eğitimi almış, Kürt şairlerinin izlerini takip eden Siirtli genç bir sanatçı. İlk albümü ‘Bîr’iyi (Hatıra/Bellek) ‘Lerz’ (sarsıntı/ürperti) izledi. Onu diğer sanatçılardan ayıran bir özelliği doğuştan “tourette sendromu” olması. Sevinç, kendini şarkıyla keşfetmesini şöyle ifade etti: “Şarkı söylerken tiklerimin durduğunu fark ettim. Bu muazzam bir duyguydu. Sanki yeni bir Seyidxan keşfetmiş gibi hissettirdi.” Müzikle tourette sendromuyla başa çıktığını belirten Sevinç, “Yaşam benim için çıkmaz sokak haline gelmişti, müzik bir anlamda silaha dönüştü. Müzik var olmamı sağlayan araç oldu” dedi. Seyidxan Sevinç ile müziğini ve mücadelesini konuştuk.

Müzik yolculuğunuz medresede başlamış. Medrese eğitiminde kültürel mirasın müzikle buluşması, özellikle Kürt şairlerin eserlerinin etkisi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Muhafazakâr bir ailede doğdum. Yaz tatillerinde Pervari ve Gürpınar’a yatılı olarak gönderildiğim medreselerde eğitim aldım. Medreselere gitmeden önce müzikle ilgilenirdim fakat perşembe akşamları erbaneler eşliğinde okunan kasideler ve ilahiler beni büyülemeye başladı. Bu süreç, müziğe aktif olarak başlamamdaki en büyük etkenlerden biri oldu. Artık sadece dinlemek yetmiyordu, erbanelere dokunmak, onları çalmak istiyordum.

Bu süreçte Melayê Cizîrî, Ehmedê Xanî gibi büyük Kürt şairlerinin kasideleri ve şiirleriyle tanıştım. Geleneksel formlar olan erbane ve blûr gibi enstrümanlarla icra edilse de, klasik Kürt edebiyatı yenilikçi bazı örnekleri barındırmasına rağmen daha çok geleneksel formlarla anılır. Ben ise bu mirası yeni formlarla birleştirmenin yanındayım. Bu sebeple Melayê Cizîrî'nin iki, Baba Tahirê Üryan'ın bir ve Elî Herîrî'nin bir şiirini besteledim.

Dünya sürekli değişen, gelişen bir yer ve algılamamız da bu değişime paralel şekilleniyor. Sanatın da bu evrim sürecinde yenilenmesi ve revize edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda, kültürel mirasın canlı ve güçlü bir şekilde aktarılabilmesi için bazı sanatsal alışkanlıklarımızın esnek olması ve değişime uyum sağlaması önemlidir.

 

 

Hangi müzik türlerinden ve sanatçılardan ilham alıyorsunuz? Müzik tarzınızı nasıl tanımlarsınız?

Her müzisyenin kariyerinin farklı aşamalarında ilham aldığı, örnek aldığı hatta taklit ettiği değerli sanatçılar olabilir, ki benim de oldu. Ancak bu süreç her zaman devam etmez. Zamanla, kendinizi, sesinizi ve aradığınız tınıyı bulduğunuzda, bu ilham alma süreci sona erer ve kendi özgün tarzınıza doğru ilerlemeye başlarsınız.

Kendi müzik tarzımı belli bir kategoriye sokmak doğru olmayabilir. Çünkü ben zaman zaman reggae formlarından, bazen folk-rock'tan, bazen blues'tan ve bazen de folk müzikten ilham alıp müziğimi geliştirerek ilerlediğimi düşünüyorum. Müziğim, farklı formlardan ve tarzlardan beslenerek evriliyor ve ilerliyor. Bu süreç, benim için müzikal olarak ilerlemeyi ifade ediyor.

Tourette sendromunun müzik üzerindeki etkisi nedir? Sahnede performans sergilerken veya enstrüman çalarken tiklerinizin azaldığını ifade ediyorsunuz. Müziğe yönelmenizde bunun etkisi oldu mu?

Tourette sendromuyla doğmak, melodik ve ritmik seslere karşı diğer insanlara göre daha hassas olmayı içerir. Bu tür sesler, beynimiz için oldukça çekici ve cezbedicidir. Küçük yaşlardan itibaren şarkı söylerken tiklerimin durduğunu fark ettim ve bu benim için muazzam bir duyguydu. Kendiliğinden, hiç çaba harcamadan tiklerim bir şekilde şarkı söylerken duruyordu. Bu durum, sanki yeni bir Seyidxan keşfetmiş gibi hissettirdi. Tourette sendromunu anlama ve onunla nasıl başa çıkılacağını keşfetmeye başladım. Ancak zamanla büyüdükçe sendrom nedeniyle yaşadığım dışlanma, ötekileştirilme ve toplumsal zorbalık karşısında müzik dışında başka bir şeyim yokmuş gibi hissettim. Bu sebeple üniversite eğitimimi 4. sınıfta bırakıp profesyonel anlamda müziğe odaklanmaya karar verdim. Mikrofonu tuttuğumda, artık sadece şarkı söylemekle kalmayıp Tourette hakkında kendimi ifade ettiğim bir araç haline getirdim.

Tourette sendromu ile yaşam mücadelesi sırasında müziğin size nasıl bir çıkış yolu sağladığını düşünüyorsunuz?

Tourette sendromuyla yaşamak, bazen bu coğrafyada elinde saatli bir bombayla dolaşmak gibi hissettiriyor. İstemsiz yüksek sesler çıkarmak, bağırmak, bedenin sürekli hareket ettirmek, tikler yapmak gibi durumlarla karşı karşıya kalmak, bilinmeyen bir sendromla yaşamak gibi bir durumu ifade ediyor. "Bomba" dediğim şey ise şu: İnsanlar, sendromu anlamadıkları için yanlış anlayıp fiziksel şiddet uygulayabiliyorlar. Örneğin, bir taksici uyuşturucu kullanmışsınız gibi davranıp sizi takside dışarı atabilir veya sırada beklerken, önünüzdeki biri aniden size saldırabilir, tacizci damgası vurabilir. Bu sadece birkaç örnek, yaşadığım gerçek olaylardan sadece bazıları. Dayak yemek, dışlanmak, tacizci damgası yemek gibi birçok olumsuz deneyim yaşadım.

Bu zorbalıkların, dışlanmanın ve ötekileştirilmenin yaşamımı dayanılmaz bir hale getirmesi yerine, mikrofonu elime alıp bağırmanın, kendimi ifade etmenin zamanı geldiğini fark ettim. Çünkü yaşam, benim için bir çeşit çıkmaz sokak haline gelmişti. Müzik, bu anlamda bir silaha dönüştü. Maalesef, bu coğrafyada kabul görebilmek için bazı şartlar var. Eğer müzisyen olmasaydım ve sizi rastgele bir yerde görseydim, belki siz bile önyargıyla yaklaşabilirdiniz veya acırdınız halime. Ama bugün burada olmamızın sebebi müzik. Müzik, var olmamı sağlayan bir araç oldu.

Müzik sayesinde, bu zorlu deneyimlerle başa çıkabilirim ve kendimi ifade edebilirim. Müzik, beni dışlayan dünyaya karşı sesimi duyurmak için kullanabildiğim bir yol.

Müziğinizdeki tavır ve duruşunuzu nasıl tanımlarsınız? Toplumdaki algılar ve bu algılara karşı mücadele hakkında ne düşünüyorsunuz?

Toplumda kabul görmek, maalesef bazen oldukça çarpık bir şekilde gerçekleşebiliyor. Özellikle sendromlu veya engelli bireylere karşı toplumun tutumu sıklıkla yanlış algılar üzerine kurulu olabiliyor. Toplum genellikle bu bireylere sevgi ve şefkatle yaklaşmayı tercih eder, ancak onlardan başarı beklemek yerine, daha çok üzülmelerini, evde oturmalarını bekler. Ancak işler farklı giderse, bu sefer de toplum bu bireyi sanki ilham perisi gibi görerek, "Vay be, harikasın, ne azimlisin, her şeye rağmen başardın!" gibi duygusal yaklaşımlarla tekrar örtük bir ötekileştirme sürecine sokabilir.

Bu yaklaşım, sanki tüm toplum başarılı ve her şeyi başarmış gibi, yalnızca bu kişinin başarısız olduğu izlenimini yaratır. "Sen de başardın, tebrikler!" gibi ifadelerle, aslında onları kutluyormuş gibi görünse de, bu, engelli veya sendromlu bireylerin kabul görmesinin yalnızca bu şekilde gerçekleşebileceğini düşündürür. Bu durum maalesef, toplumun bu bireylere karşı kabul anlayışının sınırlı ve yanlış olduğunu gösterir.

Tam da burada net bir tavır sergilemek son derece önemli. Süreci dramatize etmeden, gerçekçi ve herkes gibi sıradan bir şekilde kabul edilme isteği... Hem olumlu hem de olumsuz yaklaşımları reddetmek. "Sakin ol, otur yerine ve müziğini dinle" demek. Ortada duygulanacak bir şey olmadığını anlatmak önemli. "Engelliler ya da sendromlu bireyler başaramaz ama bakın ben başardım" şeklinde konuşmaktansa, çünkü bu yaklaşım bile gizli bir ötekileştirme içerebilir. Bu yüzden en net tavır, şudur: "Ne pozitif ne de negatif hiçbir eylemde bulunma! Sadece sakin ol ve müziği dinle."

Kendi müziğinizi ve performansınızı sadece müzik olarak algılanmasını istediğinizi belirttiniz. Bu konudaki beklentileriniz nelerdir?

Eğer sendromum olmasaydı, belki de müziği sadece bir hobi olarak devam ettirirdim, ancak yaşamım giderek zorlaşınca beni profesyonel olarak müziğe yöneltti; çünkü artık kendimi ifade etmeliydim. Bu yüzden ilk kimliğim sendromlu kimlikti ve sonra bu kimlikle müziği birleştirdim. Ancak bu, "sendromlu ama müzisyen" anlamına gelmemeli.

Ben müziği, kendimi ifade etmek ve daha rahat bir yaşam sürmek için seçtim, insanların bana "sakat ama başardı" veya "engelli ama başarılı oldu" demeleri için değil. Yani, müziğimi dinlerken veya sahnede izlerken, sendromumla bir bağ kurmadan, sendromumdan dolayı duygulanmadan beni dinlemelerini isterim. Çünkü zaten müziği seçmemin nedeni bu.

 

 

Yeni albümünüz "Lerz”i de biraz konuşalım? Albümde hangi temaları ve müzik tarzlarını işlediniz?

İlk albümüm "Bîr", geleneksel kültürümüzden esinlenen motifler içerdiği için adını "Bîr" olarak belirlemiştim; hem kuyu hem de bellek anlamına gelen bir kelimeyle seçmiştim. Ancak "Lerz" albümünde, 8 şarkının 6 tanesi benim kendi bestelerimdi. Bu albüm, daha çok üretim odaklıydı. İlk kez üretim ağırlıklı bir albüm yapmam ve müziğimin sendromla olan ilişkisi sebebiyle, tiklerime dayanarak albümün adını "Lerz" yani sarsıntı/ürperti koydum. Kısacası, albümdeki "Lerz" kelimesi tamamen sendromu temsil ediyor. Albümde toplam 8 eser bulunuyor: Gav, Xanim, Zendê, Berav, Xwelîser, Nadim, Xensê ve Min Serê Xwe Rakir.

Albümde toplumsal eleştiriler içeren bir eser var (Xwelîser). Var olan algı biçimlerini ve kavramları, parodik bir şekilde ters kullanarak hicveden bir diğer eser de mevcut (Nadim). Göçü ve ayrılığı ele alan parçalar da bulunmakta. Bu eserlerde, ilk albümde olduğu gibi belirli müzik formlarından esinlendim, ancak aynı zamanda daha önce denemediğim yeni şeyler de denedim. Örneğin, vintage tarzına göndermeler ya da Rojhilat esintileri gibi. Ancak, bu farklı unsurlar birbirinden kopuk ve ayrı duran iki cisim gibi değil, birbiriyle uyum içinde bir bütün oluşturuyor.

Müzikal açıdan "Lerz", önceki albümünüz "Bîr"den nasıl farklılık gösteriyor?

İlk albümüm genellikle geleneksel eserlerden oluşuyordu ve albümde sadece iki eser bana aitti. Ancak "Lerz" albümünde altı eser kendi bestem olup, sözlerini değerli dostum Haymatlos Suad yazdı; bu süreçte kendisi büyük bir emek verdi ve böylelikle üretim ağırlıklı bir albüm ortaya çıktı. Form açısından, "Lerz" albümü, ilk albüme göre farklı formları içermesiyle biraz öne çıkıyor. Bu albümde, vintage tarzı, Rojhilat etkileri, hatta jazz-swing ögeleri bulmak mümkün. Bununla birlikte, içerik olarak da "Lerz" albümü, ilk albümden oldukça farklı bir noktada duruyor. "Lerz"de hiciv/eleştiri, neşe, hüzün, göç ve kültürel motifler bulunuyor.

 

*****

26 Kasım’da Londra’da 

Londra'ya ilk kez geleceğimiz için heyecanlı olduğumu belirtmek isterim. Konserimizin enerjik, hareketli ve oldukça eğlenceli geçeceğinden şüphem yok. Şarkılarda duygusal anlar yaşayacağımız yerler olacak, bazen coşkulu şarkılarla eğleneceğiz, ancak gece sonunda "iyi ki geldik, iyi ki buradasınız" diyebileceğimizi düşünüyorum.

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.