Örtülü tarihten demokratik uluslaşmaya…
Dosya Haberleri —

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için eylem
- Kürt halkı “örtülü tarih" anlatısı içerisinde yokluktan varlığa kavuşup özgürleşme aşamasına nasıl vardı? Bir toplumu geleceğe taşıyacak olan hiç şüphesiz onun enteliyejansıdır. Düşünen, tartışan, okuyan, yazan ve anlatan öncü kadroları, aydınlarıdır. Devletli ya da devletsiz toplumlar için bu, damarda akan kan kadar önemlidir.
ARİF KOÇGIRÎ
Devlete sahip olmadan uluslaşma mümkün müdür? Bu soru, özellikle Kürt halkının tarihsel deneyimi göz önüne alındığında, hayli dikkat çekici bir tartışma alanı sunar. Zira son iki yüzyılda uluslaşma olgusu, büyük ölçüde modern devlet yapıları çerçevesinde tanımlanmış, ulus-devlet modeline indirgenmiştir. Peki, bu durumda devleti olmayan Kürtleri bu modele nasıl yerleştireceğiz? Devletsiz bir halk ulus olabilir mi? Ulus olmak için devletleşmek, tarihsel ve toplumsal bir zorunluluk, bir tür "amentü" müdür? Bu yazı, pozitivist sosyal bilimlerin normatif kabulleriyle dayattığı bu anlayışın ne denli indirgemeci ve yönlendirici olduğunu tartışmaya açarken, Kürt halkının "demokratik ulus" perspektifi üzerinden geliştirdiği alternatif uluslaşma biçiminin ve serüveninin bu kabulleri nasıl ters yüz ettiğini anlamaya çalışmaktadır. Kuşkusuz bu anlama çabasında son yarım yüzyıla fokuslanmamız kaçınılmaz ve anlaşılır olacaktır. Modern ulus-devlet anlatılarında “ulus” çoğunlukla bir devletin kurucu unsuru ya da onun kaçınılmaz sonucu olarak ele alınmıştır. Bu anlatıda tarih, hâkim güçlerin çizdiği sınırlar içinde şekillendirilmiş; ulus, devletle özdeşleştirilmiş; uluslaşma süreci ise tek merkezli, yukarıdan aşağıya örgütlenmiş bir yapı olarak kabul edilmiştir. Oysa Kürt halkının yaşadığı deneyim, bu genel geçer şemalara sığmayacak kadar özgün ve çok katmanlıdır.
Kürt halkı, yaklaşık son yarım yüzyılda -özellikle 1970’lerin sonundan itibaren- sadece bir kimlik mücadelesi değil, aynı zamanda tarihin dışına itilmiş bir halkın yeniden tarih sahnesine dönüşünün de örneğini sunmuştur. Devletin zor aygıtlarıyla şekillenen ve ulusal kimliği yok sayan inkar politikalarına karşı; dağda, kentte, zindanda ve entelektüel üretimde kendini var eden bir direniş biçimiyle, Kürtler hem kendi varlık olma evrimini hem de toplumsal gerçekliği yeniden kurmuşlardır. Bu yeniden kurma süreci, klasik anlamda bir “ulus-devlet kurma” hedefinden radikal bir kopuşla bizzat Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde şekillenen demokratik ulus paradigmasıyla gelişmiştir. Bu paradigma, ulusu bir etnik homojenliğe değil; çok kimlikli, çok inançlı, çok dilli bir siyasi/ahlaki toplumlar topluluğu olarak tanımlar. Devletleşmeyi değil, halkların kendi aydınlanma süreçlerini geliştirip, demokratik öz örgütlenmelerle yaşamlarını düzenlediği bir toplumsallığı esas alır.
Bilinç inşası olarak PKK
Peki yazıya konu Kürt halkı “örtülü tarih" anlatısı içerisinde yokluktan varlığa kavuşup özgürleşme aşamasına nasıl vardı? Bir toplumu geleceğe taşıyacak olan hiç şüphesiz onun enteliyejansıdır. Düşünen, tartışan, okuyan, yazan ve anlatan öncü kadroları, aydınlarıdır. Devletli ya da devletsiz toplumlar için bu, damarda akan kan kadar önemlidir. Bu kandaki azalma, kesinti ya da tıkanma bir canlı organizmayı nasıl felç edecek ya da ölümüne yol açacaksa, bir toplum için de düşün dünyasındaki kesinti, zayıflık ya da durgunluk o toplumun geriye gitmesini, yozlaşmasını ve daha da kötüsü çürümesini getirecektir. 20. yüzyıl başından itibaren yaşanan düşünsel ve yazınsal kesintilere rağmen, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde gelişen Kürt Özgürlük Hareketi'nin yarattığı entelektüel canlanma dikkat çekicidir. Osmanlı'nın son döneminde Şeyh Ubeydullah, Mele Mahmûdê Bazîdî, Bedirxanîler, Cegerxwîn, Nuredîn Zaza, Osman Sabrî, Alîşer gibi entelektüel önderlerle varlık gösteren Kürt düşün dünyası, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde ve sonrasında maruz kaldığı yok sayılma ve şiddet politikaları nedeniyle kesintiye uğramıştır. Özellikle Şark Islahat Planı, Dersim Tertelesi ve asimilasyon gibi uygulamalarla birlikte Kürt toplumu hem fiziksel hem de zihinsel bir kırılmaya uğratılmıştır.
İlk tohumlar ve ekilen umutlar
Bu kırılmanın ardından 1970’li yıllarda sahneye çıkan Önder Öcalan, 1973 başlarında “Sömürge Kürdistan” tezi etrafında grup kurmaya başlar. Kendi anlatımıyla 1975 başlarına kadar hiç bir yazılı materyale başvurmadan, sanki bir sırrı açıklıyormuş gibi ilk grup propagandasını gizli ve sözlü yapar. Devamla; Kürdistan gerçeği adına taslak niteliğindeki ilk yazılı metin 1975’te hitap şeklinde konuşmayla, ilk kadrolardan M. Hayri Durmuş'a yazdırılır. Bu kayda geçen ilk yazılı metin olur. 1977 yılında Önder Öcalan’ın “Kürdistan seferi “ dediği birçok Kürt ilinin ziyareti sırasında yapılan konuşmaları yazılı hale getirilir. Nihayet günümüze gelen yolun ilk taşı tarihin gediğine konulur ve 1978’de Serxwebûn gazetesiyle yazılı sürece geçilir. Serxwebûn’un ilk sayısında yayınlanacak olan Manifesto, “Kürdistan Devriminin Yolu” 1978 yazında bizzat Önder Öcalan tarafından kaleme alınır. Tüm bu gelişmelere, devlet ve yerel işbirlikçiler, öncü kadrolardan Haki Karer’i katlederek karşılık verirler. Önder Öcalan’ın kendi ifadesiyle, “Ciddi bir darbe aldığımız kesindi. Mühim olan anısına doğru yanıt vermekti... Anısına bağlılık temelinde verdiğim söz, grubu partileştirmeye dönüştürmekti.” Bu kararlaşma doğrultusunda 1978’in sonbaharında parti programının taslak metnini bizzat kendisi yazar. Tarihi bir şafak vaktinin gelip çattığı andır artık! “Haki Karer’in anısına hazırlanan Parti Programı temelinde 26-27 Kasım 1978 tarihinde Fis Köyünde iki gün süren kurucu kongre niteliğindeki 22 kişilik toplantımız dönülmez yolun önemli bir kilometre taşıydı. PKK olarak adlandırılma ve ilan edilme aslında bir dönemin sonuydu.”
Bir eğitim hareketi PKK
İlk yazılı metinden buraya Önder Öcalan ve yoldaşları, PKK’yi bir eğitim hareketi olarak tanımlayarak yeni bir yol açmış olurlar. Eğitimi bütün yaşamın temeli, yeni insanın yaratılmasında öncelikli çalışma, insanca, özgürce yaşamın esası olarak tanımlar ve buna göre bir örgütten topluma doğru eğitimsel bir kültür geliştirir. Geleceğin demokratik değerler temelinde inşasının, her alanda buna uygun kurumlaşmalardan geçtiğine inanan Önder Öcalan, Bekaa Vadisi’nde eğitimin ilk güçlü adımı olarak 1986 yılında Mahsun Korkmaz Akademisi’ni kurar. Bu akademide doğrudan dersler verir. Özellikle ideolojik çözümlemeler yoluyla, hareketin tarihsel misyonu, Kürt sorununun yapısal nedenleri, kadın özgürlüğü, devlet eleştirisi ve ahlaki devrim konularında kadrolara yön verir. Bu akademi sadece bir eğitim merkezi değil, yeni insan ve toplum yaratımının laboratuvarıdır. “Eğitimsiz halk köle halktır” anlayışıyla yola çıkan Kürt Özgürlük Hareketi, yalnızca silahlı mücadele değil, aynı zamanda derinlikli bir düşünsel inşa sürecini de beraberinde başlatmış olur.
Çözümlemeler
Adına Kürt aydınlanması diyeceğimiz bu tarihsel devinim içerisinde, Önder Öcalan’ın “Çözümlemeler” adını verdiği ve Kürt toplumu ile kişiliğini derinlemesine ele aldığı kapsamlı külliyatın önemi yadsınamaz. “Büyük fedakârlık ve cesaret örnekleri az değildi, ama cesaret ve fedakârlık kendi başına pratik taktik sorunların çözümü için yeterli olmazdı. 1987 baharıyla birlikte bu sorunlara çözüm getirmek amacıyla çözümleme metoduna yüklendim. Daha önce değindiğim görüşlerim broşür haline getirilirken, bu kez ses ve görüntü kasetlerine de kaydedilmek üzere sorunları derinliğine çözmeye çalıştım” der. Bu çözümlemeler 90’ların sonlarına değin en temel eğitim materyalleri olarak illegal ve fotokopi kalitesiyle adeta yedi düvele dağılmış, elden ele okunur tartışılır olmuştur.
Demokratik toplum aynı zamanda özgürlükleri temelinde kabul ve reddini belirlemiş, bunun için örgütlenmiş toplumdur. Türkiye’nin batısında hayret ve utangaçça bir hayranlıkla sıkça bahse konu edilen “kimle konuşsan yaşlı, genç hepsi çok politik" denen gerçekliğin, yazıya konu bu “Demokrat Aydınlanma” süreciyle açığa çıktığı görmezden gelinemez.
Toplumu savunmak
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası’nda kaleme aldığı ve “Savunmalar” başlığı altında topladığı özgürlük külliyatı, içerdiği yeni paradigmasal değişimle sadece Kürtlerde yeni zihinsel bir aşamaya geçişi sağladığı için değil, çağın özgürlükçü düşünsel temel taşları olması hasebiyle de hak ettiği yeri bulmalıdır. Önder Öcalan devletli ulus ve devletli toplum anlayışından radikal şekilde uzaklaşan yeni kuramsal anlatımıyla yapmak istediklerini şöyle özetler: “Bir halkı kurtuluşa götürme, hatta sosyalist toplum halinde inşa etme, bağımsız bir devlet çatısı altında toplama hedefinden geri adım atarak savunma yapmaya geçmek ilk bakışta gerileme anlamını taşısa da, aslında durum farklıydı. Bunun anlamı ideolojik söylemden toplumsal somuta yakınlaşmaktı. İdeoloji ile pratik arasında doğan büyük boşluğu ve çelişkili durumu aşmaktı. Reel sosyalist, hatta bilimsel sosyalist söylem ortaya çıkan yeni duruma yanıt vermiyordu. Dünya genelinde olduğu gibi PKK'de de yaşanan çözülüş, ne kadar çaba harcanırsa harcansın, eski tarzla ne durdurulabilir ne de önlenebilirdi. İdeolojik ve bilimsel yanının yeniden inşası gerekliydi. Ayrıca somutta ortaya çıkan Kürt halk gerçekliği ve özgürleşen toplumsal alanlar eski tarzla ne sürdürülebilir ne de korunabilirdi. Sadece yeni söylem ve eylem biçimlerine değil toplumsal bilim, siyaset ve ahlak anlayışında köklü dönüşümlere de ihtiyaç vardı. Sorun sadece yerel değil, evrenseldi. Bilim felsefesi ve toplumla ilgili disiplinler üzerinde yoğunlaşmam dönüşüm ihtiyacını iyice bilince çıkarıyordu... İmralı sürecinde tüm bu sorunları da içeren kapsamlı bir yoğunlaşma sürecine girdik. Bu yoğunlaşmalarımızı beş ciltlik kitapla sonuçlandırdık... İdeolojik, stratejik yeniden yapılanma için önemli bir külliyat oluşturduk.”
Kapitalist Modernite, tarihinin en derin krizini yaşarken sorun sadece Kürt halkının değil, tüm dünyanın karşı karşıya olduğu evrensel bir sorundur. Bu kapsamda radikal paradigma değişimiyle ulusların kendi kaderini tayin hakkını ulus-devletçi çizgiden çıkarıp Demokratik Ulus çizgisini geliştirir. Kapitalist Modernite karşısına alternatif olarak Demokratik Modernite kuramını koyar. Demokratik Konfederalizm modeliyle toplumların kendilerini yönetme gücü olarak Demokratik Özerklik çizgisini benimser. Sosyalizmin ancak ve ancak Demokratik Toplum ile mümkün olabileceğini öne sürerek hareketine bunun proto-partisi, proto-toplumu olma misyonunu yükler. Bu çok yönlü ve kesintisiz düşünsel üretim günümüzde de canlılığını korumaktadır.
Aydınlanma ve uluslaşma modeli
Bu anlamda Önder Öcalan öncesi ve sonrası, Kürt toplumu açısından bir milat olarak değerlendirilebilir. Günlük yaşamımızda hepimizin en az bir kez kurduğu ya da duyduğu “partiyle tanıştıktan sonra ...” diye başlayıp devam eden anlatılar Kürt Özgürlük Hareketi’nin kişisel tarihimizdeki miladına bir atıftır. Bu gerçeklik pozitif anlatılar olduğu kadar, tersinden karşıtlar için de geçerlidir. PKK öncesi entelektüel üretim, yoğun baskı, sindirme politikaları ve örgütsüzlük nedeniyle kopuk ve bastırılmış bir mahiyetteyken; Önder Öcalan’ın sosyalizmle ilk temasından itibaren başlayan bu yürüyüş, Kürt toplumunun devletsiz ama örgütlü, silahlı ama düşünen, geleneksel ama yenilikçi bir halk olarak kendini var etmesine olanak tanımıştır. Kapitalist devlet uluslaşmasının tersine, devletsiz demokratik uluslaşma süreci, işte bu yazıya konu serüvenin ürünüdür. Nesne olmaktan çıkarılıp, yok olma eşiğindeki bir halk, özneleşen Kürdistan ve Kürt halkı haline gelmiştir.
Önder Öcalan "Savunmalar"da bu varoluşu özlü olarak şöyle anlatır: “Kendi gerçekliğini ifade edebilen, hakikat olarak sunan ve savunan bir Kürt kimliği ve özgür yaşamı söz konusudur. Şüphesiz bu gerçeklik ve hakikat kendini bir ulus devlet olarak ifade etmedi. Ulus- devletçiliği terk ederken, tüm gücünü demokratik toplum üzerinde yoğunlaştırdı. Ulusal demokratik toplum artık bir hayal ve ütopya değil, özgürce yaşanan bir gerçeklik haline geldi. Yeni gerçekliğin bazı sorunları olsa da, bunlar rüşeym halinden ve doğuştan kaynaklanan sorunlar olmayıp, varoluşun kimlik ve özgür yaşam varlığı haline gelmesinden kaynaklanan sorunlardır... Yaşananlar eski sorunlardan daha kapsamlı ve faklı sorunlardır. Dolayısıyla çözüm yöntemleri ve araçları da farklı olacaktır.”
Bugün, Kürt toplumunda bu birikim yalnızca tarihsel bir hafıza değil, aynı zamanda çağdaş bir entelektüel üretim zemini olarak yaşamaya devam etmektedir. Hiç kuşkusuz bu demokratik zihinsel devinimin “Demokratik Toplum ve Barış“ aşamasında ivmelenerek, kendiyle birlikte bölge halklarını da demokratikleştireceğini, özgürleştireceğini şimdiden ön görmek kehanet olmasa gerektir.















