Ötelere açılan pencere

Kültür/Sanat Haberleri —

Öte Dünyalar/Tatyana Tolstaya

Öte Dünyalar/Tatyana Tolstaya

  • Bu kitap okunmalı. Bir metinde aynı anda hem öykü hem deneme tadı bulunduğu için. Yazarın müthiş mizahı için. Ki mizah bir kadının elinde tek başına bile sanata dönüşüyor. 

PELİN ÜNAL

Edebiyata mesafeli olanların bile kayıtsız kalamayacağı yetkinliktedir Rus edebiyatı. 19. yüzyıldan sonra, özellikle de realizmin etkisiyle günümüzde de itibarından, büyüklüğünden bir şey yitirmemiş ve yitirecek gibi de durmayan dev eserler yazıldı, dev sanatçılar yetişti. Toplumun çürümüşlüğünü hemen her eserinde anlatan Gogol, bireyin iç dünyasını bir psikolog gibi tahlil eden Dostoyevski, aristokrasiyi günahıyla sevabıyla anlatan Tolstoy, öykü türünün en büyük ismi Çehov, solculuğa merak salmaya başladığım lise yıllarında elimden düşürmediğim Gorki, çağımızın hastalığı Oblomovluk'u anlatan Gonçarov, baba oğul çatışmasıyla beni ilk defa tanıştıran Turgenyev  -ki sonraki yıllarda hep şahitlik edecektim, çünkü hayatıma giren bütün erkekler babadan yaralıydı- başucumdan asla ayırmadığım Platonov ve daha pek çok isim.

Epeydir Rus edebiyatını takip etmemiştim. Günümüzde nasıldır, kimler yazıyor çok bilgim yoktu açıkçası. Çünkü edebiyat Rus ve Avrupalı yazarların hakimiyetinden çıkalı çok olmuştu. Latin Amerika’dan Japonya’ya, Afrika’dan Balkanlara, Çin’e ve dünyanın dört bir yanına uzanan kaliteli bir edebiyat vardı ve zamanımın çoğunu çağdaşım olan bu yazarlar alıyordu.  Dönüp günümüz Rus yazarlarını okumaya karar verdiğimde çok iyi kadın yazarların da olduğunu gördüm. Özellikle Tatyana Tolstaya ilgimi çok çeken bir isim oldu. Çünkü hem Tolstoy’un hem Turgenyev’in akrabasıydı. Bu iki edebiyat dehasının genlerini taşıyan bir kadın nasıl yazıyordu, neleri dert ediyordu merak etmiştim.

Anneannemizin düğme kutusu gibi

Vakit kaybetmeden Yüz Yayınları'ndan çıkan Öte Dünyalar kitabını alıp okudum. (Türkçeye çevrilen bir başka kitabı da Jaguar yayınlarından çıkan Böcü isimli romanıdır.) Açıkçası çok fazla bir beklentim de yoktu kitaptan. Günümüz Rus yazarlarından hiçbirinin beni Tolstoy veya Turgenyev gibi etkileyeceğine ihtimal vermiyordum. Ama daha ilk öyküde karşımda düş gücü müthiş bir yazar olduğunu gördüm.

Oldukça hacimli bir kitap. İçerisinde  çok farklı tarzlarda ve farklı uzunlukta öyküler var. Kimi anı tadında, kimi sürreel, kimi gerçekçi öyküler. Aralarında tematik bir birlik yok. Olması da gerekmiyor zaten. Öykü demek biraz da farklı ses, farklı renk, farklı dünya demek. Kitap anneannemizin düğme kutusu gibi. Sanki yere düşmüş de, her renk ve modelden düğmeler ortalığa saçılmış, güzelliği ve renkliliği karşısında mest olmuşuz.

Tolstaya, Sovyetlerin yıkıldığı dönemde sırf geçinebilmek için ABD’de de karşılaştırmalı edebiyat dersleri vermiş. Özellikle buradaki yaşamından izler taşıyan “Duman ve Gölgeler” ile kitaba ismini veren “Öte Dünyalar”ı  büyük keyifle okudum. Çünkü iki eski kutbu, Amerika’da ders veren bir Rus gözüyle okumak çok ilgi çekiciydi. Bu iki ayrı dünyanın farkını avcıdan çok dinledim ama aslana kulak vermektir esas olan. Aslanın mizahı çok yüksekti ve çoğu yeri kahkahalarla okudum.

***

Yıl 1992. Sovyetler kısa süre önce dağılmış ve insanlar bir şekilde tutunmaya çalışıyor yaşama. Bu insanlardan biri de Tolstaya. ABD’ye gelişini şu sözlerle anlatıyor; “Her şeyin atomlarına ayrıldığı, yerin ayağımızın altında kaydığı, kimlerin nelere sahip olduğunu söylemenin imkansız olduğu ama benim kesinlikle hiçbir şeye sahip olmadığım Rusya’dan gelmiştim.” Kalıcı olmak ister Amerika’da. Kendine bir ev alır ama ne yazık ki kalma planı tutmaz ve çok sevdiği evini satarak geri dönmeye karar verir. (Duman ve Gölgeler adlı hikayenin kahramanı da Rusya’ya geri dönüyordu.)

“Benim ülkemde el üstünde tutulan açık yüreklilik, idealleri yüceltme, vicdanının sesini dinleme, her türlü içi boşaltılmış coşku ve büyük anlatılar burada bir halta yaramıyordu” der yazar. Duman ve Gölgeler adlı öyküde de sevdiği akademisyen Eric için şunu diyordu; “Akıllı olup olmadığını bir çırpıda söyleyebileceğim biri değil. Bu konuda bir kanaate varacak kadar veri yok elimde. Eğer tek kelime Rusça bilmiyorsa, edebiyatımızda sadece Vanya Dayı’yı duyduğunda yaşam belirtisi gösteriyorsa, bir yabancının akıllı olduğuna nasıl karar verebilirsin ki?”

Detaylar ve göçmenlik

Kültürel farklılıklar, bürokratik farklar, günlük yaşamın pratiği ve daha pek çok konuda iki ayrı dünya. Bu iki dünyanın farkına, yazarın yer yer eğlenceli, yer yer buruk anlatımıyla tanıklık ediyoruz. Karşılaştırma yaparken kullandığı detaylar her seferinde ağzımı açık bıraktı. Detayları bu şekilde görmek için gözü nasıl açmalı, nereye odaklanmalı bilemiyorum.

Haitili bir öğrencisinin şahsında göçmenlik sorununa da değinir Öte Dünyalar adlı öyküde. Haitili gencin ailesiyle kaçak yollardan gelişi, ölümü göze alışı, yaşama tutunma uğraşı. Her şey ne kadar tanıdık. Dünya aslında ne kadar küçük. Her kıtada, her yarım kürede benzer trajediler. İnsanca  bir yaşama kavuşmak bazıları için hâlâ çok zor. Hatta dünyadaki insanların önemli bir kısmının derdi insanca yaşamak da değil, sadece yaşamak.

***

Yazarın  Rusya’ya dönüş planlarını okurken aklıma Tarkovski’nin Nostalgia adlı filmi geldi. Karakterin film boyunca dinmeyen Rusya özlemini hatırladım. Hiç görmediğim Rusya’yı özleyip durmuştum ben de. Karabuğday tarlalarını, elma ağaçlarını, mügeleri, sisi…

Tolstaya’nınki romantik bir Rusya özlemi değil ama. Amerika’ya ve Amerikalılara hakkını teslim ettiği gibi Rusları da gömmeyi unutmamış. Rusya’daki evinin tadilatını yapan işçilerin tembelliği ve iş bilmezliği yüzünden çektiği sıkıntıları anlatırken kahkaha attım. Şahit olduğu bir hırsızlığı anlatırken; “Amerikalıların da araklama huyu olduğunu görmek çok hoşuma gitmişti: Her şeyde bir tek biz olacak değiliz ya” deyip kendi toplumuna karşı da çok insaflı olmadığını gösteriyordu.

‘Görünmez Kız’

Kitapta beni en çok etkileyen öykü ise "Görünmez Kız" oldu. Hayatımda okuduğum en güzel öyküler listeme aldım bile. Öykünün arka fonunda Çarlık Rusya’sından Sovyetler dönemine kadar olan tarihi süreç var. Ve bu süreç sadece kadınlar ve çocuklar üzerinden aktarılmış. Her yaz, bir çeşit yazlık olan Daça'ya geliş anlatılıyor. Üç ayrı kuşağın kadınları. Zevkleri, günlük yaşamları, ilişkileri. Bana bir cennet tasviri gibi geldi. Müthiş bir doğanın ortasında, sadece kadınlardan ve çocuklardan oluşan bir yaşam. 

Öyküdeki geçişler müthiş. Rus toplumunun tarihsel gelişimi, insanlar üstündeki etkisi, Sovyetlerin yarattığı çalışkan, görev bilinci yüksek insan çok etkileyici. İster istemez, Ortadoğu toplumunun gevşek ve sürekli işten kaytarmaya meyilli yapısına üzülürken buldum kendimi.

Kitaptaki on sekiz öykü de çok etkileyici ama “Pencere” öyküsü es geçilmemeli. Sürreel bir öykü. Sihirli bir pencereden sürekli hediyeler alan adam, bedava bir keyfin ve mutluluğun olamayacağını, her şeyin bir bedeli olduğunu acı bir şekilde anlar.

Bu kitap okunmalı. Bir metinde aynı anda hem öykü hem deneme tadı bulunduğu için. Yazarın müthiş mizahı için. Ki mizah bir kadının elinde tek başına bile sanata dönüşüyor. Kadim bir toplumun içinden geçtiği tarihsel süreci görmek için.  İşlediği birbirinden farklı temalar için. Gündelik hayatın sıradan gerçeklerini aşıp öte dünyalara bir pencere açabilmenin mümkün olduğunu görmek için.

Kitap adı: Öte Dünyalar

Yazar: Tatyana Tolstaya

Yayınevi: Yüz Yayınları

Çeviren: Erdem Erinç

Sayfa sayısı: 243

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.