PKK tarihine yolculuk

Dosya Haberleri —

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan

Ronahî Serxwebûn "1970’li yıllardan günümüze PKK’yi" gazetemiz için yazdı

  • Mücadelenin ortaya çıkardığı gelişmelerle şekillenen ve kimlik kazanan kesimler, belki de bu yılların nasıl büyük bir çabayla ve nefes nefese yaşandığını, her adımın nasıl azimle ve sabırla kazanıldığını tam olarak kavrayamayabilirler. Ancak biz, bu mücadelenin başından beri içinde olanlar, tüm bu süreci çok daha derinden hissettik.
  • Çünkü her anını iliklerimizde duyduk; hem gururunu hem zorluklarını ve acılarını bedeller ödeye ödeye yaşadık. Toprağa düşen her canımızla biz de bir parçamızı kaybettik; kaydettiğimiz her gelişmeyle biraz daha yenilendik, biraz daha özgürlüğe yaklaştık.
  • Bu mücadele bugünkü aşamaya kolay gelmedi. Zafer de kolay gelmeyecek. Ama yola çıkarken bugünkü gelişmeleri hayal bile edemeyenlere rağmen nasıl ki bu gelişme düzeyine ulaşmışsak, bundan sonrasını da hayallerin ötesinde bir zafere ulaştırmak mümkündür. Yeter ki buna inanalım ve gereklerini yerine getirelim!

RONAHÎ SERXWEBÛN

Kürdistan özgürlük mücadelesinin öncüsü Partiya Karkerên Kurdistan kuruluşunun 46. yılını tamamladı, 47. mücadele yılına adım attı. Kürdistan halkının özgürlük ve onur direnişine başarıyla öncülük eden PKK, bu süre zarfında yalnızca Kürlerin değil dünya kamuoyunun da dikkatini çeken bir güç haline geldi. Bugünü anlamanın geçmişi anlamaktan geçtiğinin bilincindeyiz. Partimizin 47. yılına bu bilinçle, tarihimizi yad edip derslerinden yararlanarak girmek anlamlı olacaktır. 1970'leri yaşamış nesilden biri olarak, o yıllardan itibaren mücadelemizin geçtiği aşamalara dair tanıklıklarımı, düşüncelerimi kısaca da olsa paylaşmanın bu yıl dönümüne saygının gereği olduğunu ifade etmek istiyorum.

Devrimci mücadelenin doğuşu

1970'ler devrimci düşünceler ile milliyetçiliğin karşıt kutuplar olarak gençliği önemli oranda etkilediği yıllardı. Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, İbrahim Kaypakkayaların mücadelelerinin ve şahadetlerinin gençlikte bıraktığı izler büyüktü, bizim nesildeki gençlerin idolleri onlardı. Diğer yandan Sovyet düşmanlığı ve komünizm paranoyasıyla ırkçılığı ve milliyetçiliği uç boyutta yaşayan, devlet eliyle örgütlendirilen ve kendilerine “ülkücüler” diyen devrimci düşmanları vardı. Gençlik saflarındaki bu keskin ayrışma okullarda, sokaklarda, yaşamın her alanında kendisini gösteriyor, çatışmalar yaşanıyordu. Sol örgütler kendi içlerinde ayrışıyor, faşistlere karşı birleşiyorlardı.

Kürdistan’ı duyduğumda büyülendim

Sonra kendilerine “Kürdistan Devrimcileri” diyen; Kürtlerden ve Kürdistan'dan söz eden gençler çıktı ortaya. Kürdistan! İlk kez duyduğumda büyülendiğim gerçek! Lise son sınıftaydım ve ne yazık ki, Kürdistan adında bir ülkemiz olduğunu ilk kez duyuyordum. Farklı dini inancımız ve Kürt kimliğimizden dolayı dıştalanıyor ve bu kimliklerimizin bilincinde olsak da onları gizlemeye zorlandığımız bir ortamda yaşıyorduk. Bu, farklı olduğumuz bilincini yaratıyordu ama Kürdistan adında bir ülkemiz olduğu gerçeğiyle ilk kez yüzleşiyordum ve bu çok acı vericiydi. O dönemler için yaygın bir durumdu bu. Asimilasyonla gerçekliğimizden koparılıyorduk. Ama devrimci düşüncelerimin de etkisiyle birçok genç gibi “Kürdistan Devrimcileri”nin saflarında yerimi aldım. Ülke bilincimizi, sömürgecilik gerçeğini, dünya devrimler tarihini ve özgürlük mücadelelerini bu saflarda adım adım öğrendik. 

Bilinç kazandıkça mevcut sistemle bağlarımız kopmaya ve yeni bir kimlik kazanmaya başladık. Bu hem sistemle hem toplumla hem aileyle hem de kendi mevcut gerçekliğiyle bir çatışma demekti. Bu çatışmaları yaşaya yaşaya dönüştük ve bizim bu çatışmalardan güçlenerek çıkmamızı sağlayan, sistemli eğitim çalışmalarıydı. İdeolojik mücadele dönemiydi bu dönem ve var olmak, insanları örgütleyip saflara kazanmak için ideolojik olarak güçlü olmak, ajitasyon ve propagandada yetkin olmak gerekiyordu.

Kürdistan Devriminin Yolu

Halkın gözünde bizler ateşle oynayan, devletin gücünü görmeyen, kendimizi ve halkı felakete sürükleyen maceraperestlerdik. Haklıydık ama devletin ordusu, tankı, topu, uçağı vardı; onunla baş edilemezdi! Dersim'de yaşananlar, Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların başına gelenler daha hafızalarda canlıydı ve korkuyu besliyordu. Bu nedenle yeniden bir direnme ruhu aşılamak büyük çaba gerektiriyordu. Ama gençlik hevesliydi. Faşistlere karşı mücadele içinde pişiyor, cesaret kazanıyor ve örgütleniyordu.

 Başlangıçta daha çok sosyalizmi ve dünya devrim deneyimlerini anlatan kitaplarla eğitim çalışmaları yapıyorduk. Sonra birgün gazeteyle kaplanmış ve başından bir bölüm kapatılmış olan bir kitapla eğitim çalışması yapmaya başladık. Baştaki kapalı kısmı açıp okumamamız istenmişti eğitmenimiz tarafından. “Kürdistan Devriminin Yolu” adını taşıyordu ve Kürdistan tarihini, Kürt toplum gerçeğini ve Kürdistan devriminin geçeceği aşamaları daha iyi kavramamızı sağlıyordu. Baştaki bölümün neden kapalı olduğu sorusunun cevabını daha sonra partinin kuruluş ilanı yapıldığında anlayacaktık. Partileşme amacı güvenlik nedeniyle sadece ileri kadrolarca bilinen bir sırdı henüz. O nedenle örgütlenmeye dair kısımlar kamufle edilmişti.

 

Partinin kuruluş ilanı ve ilk eylem

Partiya Karkerên Kurdistan'ın kuruluş ilanını Türk televizyonlarından verilen, “Siverek'te Adalet Partisi Milletvekili ve Bucak aşireti lideri Mehmet Celal Bucak'a yönelik bir saldırı” olduğu haberiyle öğrenmiştik. Partinin kuruluş ilanı ve eylem heyecan yaratırken, Salih Kandal'ın şahadeti de üzüntü kaynağıydı. Çok geçmeden parti kuruluş bildirisi elimize geçmiş ve büyük gizlilik içinde yurt odalarının kapıları altından dağıtmış, pullamalar yapmıştık. Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde öğrenciydim. “Kürdistan Devrimcileri” olarak bir grubumuz vardı. Birlikte hareket ediyor, okulda ve dışarıda farklı gruplarla eğitim çalışmaları yapıyor, eylemlerde birlikte hareket ediyorduk. Mücadelemizde yeni bir aşamaya geçmenin, partileşmenin heyecanı ve mutluluğunu yaşıyorduk. Elbette bizim ilişkilerimiz ve hareket tarzımıza da yansıyacaktı bu; daha disiplinli ve örgütlü bir yapılanmaya doğru gidecektik.

 Partinin kuruluşu Kürdistan özgürlük mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıydı. O güne kadar gönüllülük temelinde sürdürülen ilişkiler artık resmiyete kavuşuyor; parti ideolojisini kabul edip propagandasını yapmanın yanı sıra tüzüğünü esas alan çalışma tarzı ve ilişkilere uyum sağlamak da gerekiyordu. Bu, her şeyin daha da ciddileşmesi demekti ve bu değişime ayak uyduranlar kadrolaşıp daha kapsamlı görevler omuzlarken, sadece sempatizan olarak kalanlar veya sıradanlaşanlar da oluyordu. Faşistlere karşı mücadele içinde tecrübe kazanarak bunu Kürdistan zemininde aşiretçi-feodal işbirlikçi kesimlere karşı mücadele ile yeni bir aşamaya ulaştıran “Kürdistan Devrimcileri”, Hilvan'da başlattıkları bu mücadeleyi Siverek'te daha üst bir seviyeye çıkarmışlardı.

PKK'nin kuruluşu ile feodal-işbirlikçi, aşiretçi kesimlere dönük mücadelenin yaygınlaşlaşması aynı zamanda bir gençlik hareketi olmaktan halklaşan ve uluslaşan bir hareket olmaya doğru adım atmayı da ifade ediyordu. Nitekim, Siverek'te yoğunlaşarak tüm Kürdistan ve Türkiye'de ses getiren bu eylemlilik PKK'nin halklaşmasında önemli rol oynadı. Başta Kürdistan köylülüğü olmak üzere, gençlik dışındaki halk kesimlerinde de yurtseverlik ve mücadele saflarında yerini alma süreci hız kazandı. Halklaşmaya doğru bu ilk adımlar daha sonraki cepheleşme ve ordulaşmanın da ilk adımlarını teşkil ediyordu.

Kadınların katılımı ve özgürlük bilinci

Kürdistan özgürlük ideolojisinin ortaya çıkışı ve gruplaşmanın ilk süreçlerinden başlayarak Kürt kadınlarının da mücadeleye ilgisi yaşandı. Başlangıçta öğrenci gençlik içinde ilişkilenme ve örgütlenme olsa da adım adım halktan kadınlarla ilişkilenme; fabrikalarda, mahallelerde ve köylerde ajitasyon ve propaganda faaliyetleri yürüterek kadın eğitim grupları oluşturma süreci gelişti. Sömürgeci asimilasyondan nisbeten daha az etkilenmiş olmaları, Kürdî değerler ve kültürü daha fazla yaşamaları ve devrimcilikte kendilerine nefes aldıracak özgürlük nüvelerini görmeleri onları mücadeleye çekti. Onlarla ilişkilenir ve eğitirken yardımlaşma ve ilgilenmenin yanı sıra devrimci mücadeleleri anlatan romanlar en büyük yardımcımızdı. Maksim Gorki'nin “Ana” romanının yanı sıra Vietnam devriminden “O Bir Militandı” ve Çin devriminden “Kızıl Kayalar” gibi romanları okuyorduk onlara. Kendileri gibi halktan kadınların devrimde nasıl devleştiklerini görerek cesaret kazanıyorlardı. O gün diğer halkların devrim deneyleri ve romanları bizi büyüler ve eğitirken bugün Kürdistan devriminin ideolojisi ve romanları dünya halkları ve kadınları için ilham kaynağı oluyor...

 

Ya ders çıkarıldı ya eriyip gidildi

Kürdistan özgürlük mücadelesi ve öncüsü PKK, daha ilk adımlarından itibaren yalnızca Türk devlet güçleri tarafından değil, kimi sol güçler ve kendilerine Kürt halkının öncüsü sıfatını yakıştıran çoğu Kürt örgüt tarafından da hedeflendi. Gerek ideolojisi ve gerekse mücadele tarzı, eleştiriler ve hatta düşmanlıklarla karşılandı. Ancak geçen yıllar boyunca yaşananlar PKK öncülüklü mücadeleyi doğrular ve büyütürken onun karşısında duran yapıların çoğunu da onunla ilişki içine çekti. Çoğu örgüt onun mücadelesinden dersler çıkararak kendi gelişmesinin de yolunu açtı. Kimileri de ısrar ettikleri hatalı yolda ya eriyip gittiler ya da düşmanlıklarına devam ediyorlar.

Stratejik adım: Yurt dışına çekilme

Parti tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri, yurt dışına çekilme süreci oldu. 12 Eylül 1980 Askeri-Faşist Darbesi'nin gelişini öngörerek yurt dışında nefes borularının açılması, eğitim alanlarının yaratılması Kürdistan özgürlük mücadelesini yaşatmanın belki de en kritik adımıydı. O zamanki tercih bugünü yaratan en hayati adımlardan birini oluşturuyor. 12 Eylül faşizminin devrimciler ve toplum üzerinden bir silindir gibi geçtiği bu süreçte yurt dışı kanalları açılmamış olsaydı belki de özgürlük mücadelesi daha kökleşmeden ezilecekti. Bu süreçte geri çekilmenin Ortadoğu'daki direniş alanlarına doğru olması da mücadeleyi geleceğe taşıyan önemli bir karardı. O dönemde yönlerini Avrupa'ya dönen örgütler zamanla erirken Lübnan'da Filistin örgütleri ile ilişki içinde konumlandıkları kamplarda askeri ve siyasi eğitimlerle kendilerini geleceğe hazırlayan Kürdistan devrimcileri, Kürdistan ve Türkiye halkları için umut oldular.

Mücadelenin bel kemiği

Lübnan sahasında aldıkları eğitimlerle hem siyasi olarak donanım kazanan hem de askeri yeteneklerini geliştiren kadro ve savaşçılar daha sonra tüm alanlardaki ulusal kurtuluşçu mücadelenin bel kemiğini oluşturdular. Bizzat Önderliğin verdiği eğitimleri alan, gelişimlerini ileriye taşıyarak kendileri birer eğitmene dönüşen bu alandan geçmiş kadrolar sonraki yıllarda dağlarda komutan ve savaşçı, Kürdistan ve metropollerde örgütçü, Avrupa'da örgütçü, diplomat ve gazeteci olarak mücadeleyi çok boyutlu olarak geliştirmenin çabası içine girdiler. Bu yılların eğitimleri ve faaliyetleri gelecekteki mücadelenin sağlam zeminlere oturtulması açısından büyük önem taşıyordu. Hem cuntanın imha saldırılarını göğüslemek hem mücadeleyi halka taşırıp umudu canlı tutmak hem de dış kamuoyunun dikkatini ülkede yaşanan vahşete çekerek cuntanın uygulamalarını teşhir etmek bu dönemlerin önemli görevlerindendi. Diyarbakır zindanında yaşanan vahşete karşı sergilenen olağanüstü direniş, mücadelemizi tarihe yazmakla kalmayarak dış kamuoyunda mücadelemizin ve sömürgeci vahşetin tanınmasında da etkili oldu.

 

15 Ağustos Atılımı

PKK'nin kuruluş ilanında gerçekleştirilen eylem Kürdistan ve Türkiye'de yankılanmış ve büyük bir etki yaratmıştı. Ama tüm dünyada yankılanan ve PKK'nin adını dört bir yana duyuran büyük patlama 15 Ağustos 1984'te gerçekleşti. Eruh ve Şemdinli eylemleri yalnızca Kürdistan'da Türk ordusuna karşı silahlı mücadele dönemini başlatmakla kalmadı, aynı zamanda faşist cuntanın Türkiye ve Kürdistan halklarının devrimci öncülerini bitirdiği yalanını da yerle bir ederek halkın umutlarını canlandırdı. Dünyanın gözünü Kürdistan gerçeği ve onun direnişine çevirdi. Bugün artık ordulaşarak adım adım Kürdistan'ı özgürleştirme yolunda ilerleyen Kürdistan gerillası doğuşunu bu atılımla ilan etti ve partileşme aşamasını ordulaşmayla ileri taşıdı. Ülke zemininde ve Türkiye ile Avrupa'da giderek kitleselleşen mücadelemiz, gerilla mücadelesiyle daha da güçlenip halklaşarak parti ve ordu halkasını cephe ile tamamladı. Bu halkaların bir parçası olarak basın ve diplomasi de gelişerek rolünü oynamaktaydı.

Tüm Kürdistan’ın öncüsü

Bu gelişmelerin yarattığı zemin üzerinde özgürlük mücadelemiz her yıl biraz daha gelişerek Kürt halkını yeniden diriltti. PKK yalnızca Kuzey Kürdistan'ın değil, tüm Kürdistan'ın öncüsü haline geldi. Geçmiş isyanlar sürecinde daha çok Kürdistan'ın bir parçasında sıkışıp kalan özgürlük mücadelesi ilk kez tüm Kürdistan'a yayıldı; parçalılığın yerine bir olmanın, gerçek anlamda kenetlenmiş bir ulus olmanın yolunu açtı. İçteki işbirlikçi yapılar bu birliği zehirlemeye devam etseler de giderek daha fazla teşhir oldular. Geçmişin aşiretçi-feodal, işbirlikçi yapılanması giderek daha fazla çözüldü; demokratik, özgürlükçü, modern örgütlenmenin yolu her geçen gün daha fazla açıldı. Kürt halkı her alanda örgütlenerek kendi kendini yönetme tecrübesini kazandı. Kadının özgürleşmesi yolunda da büyük adımlar atılmış bulunmakta. Kadın kendini özgürleştirdikçe toplumun değişim dönüşümünün önünü açmakta; dünya kadınlarına ilham vermekte.

Rojava ve demokratik özerklik deneyimi

Bugün Rojava'da yaratılan sistem dünya ilerici güçlerinin ilgisini çekmekte, kapitalizme karşı alternatif bir yaşam ve örgütlenme modeli sunmaktadır. Tüm bu gelişmeler, 1970'lerin başında “Kürdistan sömürgedir” tespitiyle Türk sömürgeciliğinin, sosyal şovenizmin ve ilkel milliyetçiliğin geleneksel kodlarını yerle bir eden PKK ideolojisinin eseridir. Kürt Halk Önderi ve PKK kurucusu Rêber Apo'nun ideolojik ve pratik rehberliğinde Kürt halkı tarih yazmış ve yazmaya devam etmektedir.