Rapor değil ölüm fermanı

Siyasi tutsaklar

Siyasi tutsaklar

  • ‘Sürecin’ uğramadığı cezaevlerinde siyasi tutsaklar ayrımcılığın, işkencenin ve keyfi uygulamaların hedefi. ATK’nin hasta mahpuslar için “cezaevinde kalabilir” raporları ölüm fermanı gibi; İGK de alternatif yargı mekanizması rolü oynuyor.

İnsan hakları ihlallerinin sistematik biçimde yaşandığı cezaevlerinde tutsaklar ifade ve haberleşme özgürlüğünün gaspından fiziki işkenceye; kelepçeli muayene dayatmasından, hasta sevklerinin geç yapılması ya da hiç yapılmaması, revire çıkarılmamaya kadar birçok uygulamayla karşı karşıya. Tek başına yaşamını sürdüremeyecek olanlar dahil hasta tutsaklar Adli Tıp Kurumu (ATK) raporlarıyla tahliyeleri engellenerek, ölüme sürükleniyor. 

Son olarak kanser tedavisi görmesine rağmen cezaevine konulan hasta tutsak Hadi Elçiçek için ölüm sınırında infaz erteleme kararı verildi. Elçiçek, 25 Temmuz’da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. 

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez Hapishane Komisyonu Sekreteryası Ayşe Şehriban Demirel, Cezaevlerindeki ihlallere ilişkin Jinnews’ten Pelşin Çetinkaya’ya konuştu.

ATK’nin rolü

Siyasi saiklerle hareket eden ATK’nin taraflı davranarak rapor hazırladığına dikkat çeken Demirel, “ATK, durumu ‘cezaevinde kalamaz’ raporu gerektiren hasta mahpuslarda dahi, tıp etiğine uygun olmayan yöntemlerle; kişinin sağlığıyla ilgili detaylı bir kontrol yapmadan ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriyor. Genelde bu raporlar mevcut hapishanenin idaresi tarafından verilen sağlık raporları ya da kişinin beyanı alınarak oluşturuluyor. Kendilerine sadece, ‘Neyin var? Nerenden rahatsızsın?’ şeklinde sorular sorularak, sağlık kontrollerini yapmadan, kâğıt üstünde karar vermektedir. Verdiği raporların da hiçbir şekilde sağlık hakkına ilişkin bir karşılığının olmadığını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

 

 

Tecrit derinleştikçe durum kötüleşiyor

Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde bulunan hasta tutsakların yaşamı idame ettirme çabalarının daha güç olduğunu söyleyen Ayşe Şehriban Demirel, “Çoğu hasta ve siyasi mahpus, özellikle son dönemlerde sayısı artırılan S tipi, F tipi dediğimiz yüksek güvenlikli hapishanelere gönderilmekte. Hasta tutsaklar, öncesinde daha kalabalık koğuşlarda kalıyor ve arkadaşlarından aldığı destekle bir nebze de olsa yaşam koşullarını oluşturabiliyordu. Hasta tutsakların sağlık sorunları, yüksek güvenlikli, hücre tipi, kendi tek başına yaşamını idame ettirme zorunluluğu olan yerlerde artıyor. Bununla birlikte psikolojik rahatsızlıkların arttığını gözlemliyoruz. Çünkü yüksek güvenlikli hapishanelerin, iktidar ve devlet tarafından yapılma amacı, kişileri aslında tecrit etmektir. Bu anlamıyla tecrit koşulları, hastalıklarla birlikte psikolojik rahatsızlıkları da kişilerde arttırmaktadır. Bu yüzden hasta mahpuslar için koşullar gittikçe kötüleşiyor” dedi.

Uzun zamandır konunun gündemde olmasına ve başvurular yapılmasına rağmen yaşam ve sağlık hakkını gözetecek düzenlemelerin yapılmadığını da sözlerine ekledi. 

Ayşe Şehriban Demirel, AİHM kararlarına rağmen cezaevlerinde siyasi tutsaklara işkence ve kötü muamele konusunda da bir değişiklik olmadığının altını çizdi. 

Hukuki direnç var

Avukat Demirel şunları söyledi: 

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararı verdiği; tamamen işkence ve kötü muamele olan ağız içi arama ve kelepçeli muayene birçok hapishanede ve özellikle jandarma tarafından dayatılıyor. Hasta mahpuslar bu dayatma ve işkencelere karşı politik bir tutum olarak çoğu zaman hastaneye gitmeyi reddediyor. Bu uygulamanın kaldırılmasını istiyorlar. Bu tutuma karşı da devlet tarafından hukuka aykırı bir direnç gösterildiği için hasta mahpusların hastane sevkleri de sağlıklı yapılamıyor. Ayrıca mahpuslar, hastaneye gitse de yine aynı şekilde ring araçlarında ya da hastanede kötü muamele, bekletme, kelepçeli muayene dayatması ile karşı karşıya kalıyor. Bu ve bunun gibi birçok durum hasta mahpusların yaşadığı ciddi hak ihlallerini gözler önüne seriyor. Ama ne yazık ki bununla ilgili somut bir adım atılmıyor.” 

Alternatif yargı: İGK

İdari Gözlem Kurulu’nun görevi dışında kararlar verebildiği noktasına geldiğini söyleyen Ayşe Şehriban Demirel, “İdari Gözlem Kurulları da (İGK) özellikle 2020'den sonraki infaz değişikliklerinden sonra cezaevlerinde tamamen bir alternatif yargı mekanizmasına döndü. Kişilerin yargılanıp cezasını bitirdiği ya da mahkûmiyet aldığı dosyalarını konu ediyorlar. Disiplin cezaları üzerinden kişiye daha fazla soru sorup adeta yargılama yapıyorlar. Mevcut durumda İdare Gözlem Kurulu kanuna aykırı davranmakta. Hasta mahpusların durumunu da gözeterek aslında tahliye kararı verebilir. Ancak maalesef çoğu zaman onlar da mahpusluğun devamına karar veriyor” sözlerine yer verdi.

 

 

Kadınlara katmerli baskı

“Toplumda kadının yaşadığı ayrımcılık, kapatılma alanları dediğimiz hapishanelerde de daha fazla ortaya çıkıyor” diyen Ayşe Şehriban Demirel, kadınların kasten hedef alındığının, hamile olan, çocuklarıyla birlikte hapiste yaşamak zorunda kalan kadınların daha fazla mağdur olduğunun altını çizdi. 

Dağ fare doğurdu

Siyasi tutsaklara dönük eşitsizlik ve ayrımcılığın belli aralıklarla çıkarılan infaz paketlerinde de sürdüğünü vurgulayan ÖHD’li Demirel, 10. Yargı paketinde de durumun değişmedine dikkat çekerek şöyle konuştu:

“Herhangi bir politik ya da adlî mahpus ayrımı gözetmeden kişilerin uluslararası hukuka uygun infaz rejimlerine dönük düzenlemeleri yapılmalı. Politik mahpuslar açısından da elbette bu sürecin getirdiği beklentiler var. TMK’daki düzenlemelerin değiştirilmesi gerekiyor. Politik mahpusları özellikle PKK’li mahpusları etkileyen düzenlemelerin değiştirilmesi gerekiyor. Bu anlamıyla mevcut barış sürecine de daha fazla destek olunacaktır.” 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.