Receb ül Tayyibistan‘ın sefilliği...

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Man adasındaki gizli dolar hesapları şişip inedursun, kokain cenneti Kolombiya‘ya, Venezuela’ya “yardımsever“ geziler düzenliyor, Kokain rotası Türk limanlarına, Kıbrıs’a kırılıyor, bu arada gemiciklerden, gemi filoları yaratıyorlardı.

Bu düzen, Receb ül Tayyibistan’dır. Her şeyi ile gecekonduların tozlu, arka sokaklarının kültüne uygundur.

Reis Recep Tayyip, düzenin tartışmasız mutlak efendisidir. Ülkede uçan kuştan, yürüyen karıncaya, mafyanın her türlü iştigali denetim altındadır.

Bu düzende, fiili olarak anayasa, yasalar yok, Reis‘in zamana, yere ve olayların ruhuna uygun olarak değişen istekleri, emirleri vardır. Bu yüzden o, “bütün itibarı” ile görkemlice, sokaklarda “arzı endam” edip hayat bağışlayan, hayatları körelten emirler vermektedir.

Kürtler suç işledikleri için değil, Kürt olmayı kabahat sayan emriyle hapistedir.

Devir ve devran soyguncular, hırsızlarındır. Tecavüzcü, kokain tacirleri, katillerin...

Ama Sezar’ın hakkını Sezar’ın avucuna koymak gerekiyorsa eğer, düzenin kurucu anası, bir gece yarısı emrindeki banka şubesini soyup torbaya doldurduğu dolar tomarlarını evine taşıyan, 1990’ların elleri Kürt kanıyla kirli “büyük Türk şahsiyetlerinden“ Tansu Çiller’dir.

Tamam Türk devleti bir haydut yapılanması ama her şeye rağmen, ona varıncaya kadar insan hayatı, yasaların öngördüklerine bağlıydı. Fakat, Tansu Çiller’in Başbakan ve Mehmet Ağar’ın da hızla yükseldiği günlerdi. Ağar, önce Emniyet Genel Müdürü oldu. Sonra Adalet Bakanı, ardından İçişleri Bakanı...

Generallerin egemen olduğu Milli Güvenlik Kurulu (MGK), işte bu dönemde, insan hayatını elinden alma veya bağışlamayı, emre bağladı. Sedat Peker’in itirafına göre bu kararla, Cumhurbaşkanı olmayı hedefine koymuş, Mehmet Ağar’ın eli rahatladı. Haraca bağladığı, ancak cumhurbaşkanlığı yolunda konuşup fiyakasını bozma ihtimali bulunan, Kürt iş adamlarını, mesela Behçet Cantürk ve Savaş Buldan‘ı bu karar sayesinde, Mafya raconuyla “sonuna kadar“ susturdu.

Ağar’ın eski tetikçilerinden Sedat Peker, böyle diyor.

Yine bu kararla, Mafya ve tetikçileri kiralanıp Kürdistan’a salındı. “Faili meçhul“ cinayetler zincirinde görevlendirildi. Öldürü öldüre Kürtleri bitirecek veya sindirerek dağlardaki ateşi söndüreceklerdi. Plan buydu. Bu amaçla, kısa zamanda 17 bin cinayet işlediler. O arada, devlet-mafya işbirliğini araştıran gazetecilerden, Kıbrıslı Kutlu Adalı ve Uğur Mumcu da  öldürüldü. Sedat Peker bu cinayetlerin de Ağar çetesinin eseri olduğunu açıklıyor.

Sonra arada, 1996 yılında Susurluk’ta meydana gelen bir kazayla, altından devlet-siyaset-mafya üçgeni belirdi. Onun gürültüsüyle, ortalık sessizleşip hareketsizliğe büründü. Ta ki, ırkçı, dinci AKP iktidar olana kadar...

Recep Tayyip’in 2012 yılında bir sabah, daha kargalar kahvaltı etmeden Bilal’i telefonla uyandırıp, korkudan kaybettiği sesiyle, “oğlum evdeki paraları sıfırla polis geliyor” fısıldamasından TC’de yeni bir dönem başladı. Recep Tayyip her şeyini kaybetmiş, ama eldekileri koruma çabasıya çırpınır gibi hukuk, dahası kanun yolundan da saptı.

Bu arada Mehmet Ağar ve Tansu Çiller, bir sıçrayışta Reis Recep’in yanına fırlamış, aveneleriyle birlikte bütünleşmişlerdi. Başkalaşım ise hızlıydı. Recep Tayyip dümeni, Mısır çıkışlı Arap ırkçılığı teşkilatı olan Müslüman Kardeşler diktasına kırmış, TC’yi, Suriye’yi yakıp yıkan IŞİD’e ikmal üssü yaptı. Anayasa ve yasalar yerini, Recep Tayyip’in ağzından çıkan kelimelere terkedince, Mafya için yeni bir gün doğuyor, “vatan, bayrak, millet, devlet“ adına Recep Tayyip‘in yanına huruç ediyordu.

TC de, artık “Receb ül Tayyibistan“dı. Recep Reis, Geçirdiği depresyondan sonra esini kaybetmiş, vakitleri şaşırmış horoz gibi vakitsiz, yersiz kameralar karşısında Kur’an okumaya, camileri miting alanına çevirmeye başladı. Oradan çıkınca da Türk ırkçılığını yüceltiyordu.

Ve Receb ül Tayyibistan’da muhafızdı. “Doğru yol“a çekmek üzere, sokaklarda Reis muhaliflerini dövüyor, onu güzelleyen mitingler düzenliyor, orduya, polise yardım ediyor, adliyeye methiye diziyorlardı.

Receb ül Tayyibistan hızla dışa açılıyordu. Beraberinde mafya da...

Vatansever Türk mafyası, Azerbaycan ve Rus mafyası sıkı bir işbirliği başlatıyordu. Mafya TIR’ları, bu işbirliği sayesinde, “vatana hizmet“ tedbirinden, ta Afganistan’a kadar uzanıyor, oradan kasaları “mal dolu” dönüyorlardı. Beri yanda, Man adasındaki gizli dolar hesapları şişip inedursun, kokain cenneti Kolombiya‘ya, Venezuela’ya “yardımsever“ geziler düzenliyor, Kokain rotası Türk limanlarına, Kıbrıs’a kırılıyor, bu arada gemiciklerden, gemi filoları yaratıyorlardı.

Ta başından beri, her daim AKP’nin ikinci adamı olan Binali Yıldırım kızı ve oğulları bir ticari gemi filosuna sahiptiler. TC’de insanlar salgından ölür ve açlıktan intihar ederken, yüzlerine bakmıyor, ama göz yaşartıcı insanlığı seyreyleyin ki oğul Erkam Yıldırım, Türk parlamento heyetiyle Venezuela’ya bir geziye çıkıyor ve adına da “insanlık adına maske yardımı seferi“ diyordu.

Bu arada AKP’liler de, camiden çıkıp kuytuluklarda, refahın sembolü olarak “pudra şekeri“ dedikleri kokain çekiyorlardı. Sedat Peker, MHP’li “Ülkücü Mafya“nın da katılımıyla bir ve beraber olmuş dinci, ırkçı katillikleri, zehir ticareti ve soygunları afişe, deşifre ediyordu.

Ama “Receb ül Tayyibistan“‘ın reisi hiç oralı değildi. Sanki Ağar’ın, Erkam Yıldırım ve Süleyman Soylu’nun kişiliğinde, onun düzeni deşifre edilmiyordu. Sanki o katil ve kokainciler kanatları altındakiler değilmiş gibi...

Ya Rab, mafyatik vurgun için, ne vatansever naralar atılıyor ve de Türk halkı tarafından yenip yutuluyor!..

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.