Restorasyon mu? Demokratik Cumhuriyet mi?

Demir ÇELİK yazdı —

  • Mevcut tekçi sistemin restorasyonundan öte bir şey söylemiyor. Aksine faşist diktatörlüğün inkârcı, soykırımcı temel politikalarını sahiplenmekte, tekçi ulus devletin zihniyeti ile topluma ve toplumsal kesimlere yaklaşmaktadır. 

Birkaç haftadır HDP’nin kendi adayı ile seçime katılacağı konusu, farklı çevrelerin kendine özgü yaklaşımları ile gündemi işgal ediyor. Her şeyden önce bu seçim iki boyutlu bir seçimdir. Bu seçimin ilk adımı Cumhurbaşkanı Hükümet sistemi’ ne bir cumhurbaşkanı seçmek. İkinci adımı ise, meclise milletvekili seçmektir. Bu nedenle her siyasal parti ve aktör bu seçime ikili strateji ile yaklaşmaktadır. AKP’nin 'Türkiye Yüzyılı' söylemi ile CHP’nin 'Cumhuriyetin İkinci Yüzyıl Deklarasyonu' bu ikili strateji ile kaleme alınmış metinler olmaktadır. Her iki metinde de tekçi, inkârcı, katliamcı ve soykırımcı zihniyetle yüzleşme diye bir niyet yoktur. Bırakınız yüzleşmek; inkarda, katliamda ve savaşta ısrar vardır. AKP ve Erdoğan etrafında oluşan blok ile CHP ve Kılıçdaroğlu etrafında oluşan ittifak, mevcut devleti demokratikleştirmek üzerine oluşmuş değillerdir. Her iki İttifak’ın da Kürt, Alevi, Emek, Kadın sorunu başta olmak üzere, ulus- devletin neden olduğu sorunları çözmek, demokratik ve ortak yaşamı inşa etme gibi bir derdi yok. Bu her iki İttifak gücüne baktığımızda şunları söylemek mümkündür.

AKP, MHP, BBP ve Vatan Partisi’nin oluşturduğu İttifak, İttihat ve Terakki’nin savaş, inkâr, katliam ve soykırımcı zihniyetini sürdürmenin ittifakıdır. Bu zihniyet yüzyıldır iktidarda olup halkların ve inançların kıyımına neden olan bir zihniyettir. Ermeni, Asuri Süryani, Ezidi, Rum soykırımlarından sonra Koçgiri, Şeyh Said, Zilan, Ağrı ve Dersim’ de Kürtleri ve Kürt Aleviler’i soykırımdan geçiren bu zihniyettir. Bugün de Kürtleri fiziki ve kültürel soykırımdan, Aleviler’i kültürel soykırımdan geçirmenin ısrarında olan faşist, ırkçı bu zihniyettir. Bu ısrarın sonucudur ki, bugüne kadar 3.6 trilyon doları savaşa harcamış, 800 milyar dolar bütçe açığıyla 84 milyon insan açlık, sefalet ve yoksulluk cenderesinde yaşam kavgası veriyor.

Gerek yüzyıllık ırkçı faşist zihniyetin, gerekse onun son versiyonu mevcut faşist diktatörlüğün neden olduğu siyasi, toplumsal, kültürel, kadın kırımı ile ekolojik yıkıma 'dur' demesi gerekenler, devletin demokratikleşmesini, demokrasiye duyarlı kılınmasını sağlamakla mükelleftirler. Bunun da yolu bölgesel, küresel sorun olan Kürt sorunu ile kadim Alevi sorununu demokratik çözümünden geçmektedir. Faşist diktatörlüğü yenilgiye uğratmakla beraber çözüm geliştirilemezse sonrası tufan olabilir. Çünkü bugün yaşadıklarımız sonuçtur. Bu sonucu doğuran tarihsel, siyasal, yapısal ve kurumsal olay ve olguları doğru analiz edip alternatif seçenekler geliştiremediğimizde yarın çok geç olabilir.

Bugün  düzen içi muhalefet yerine, mevcut tekçi sistem yerine çokluğun ve çeşitliğinin yaşanacağı ortak yaşamı savunmak esas olmalıdır. Altılı Masa İttifak’ı ortak yaşamı savunma perspektifinden, siyasal programından da yoksundur. Erdoğan ve tek adam diktatörlüğüne karşı olmaktan öte yarına dair demokratik bir anlayışa ve düşünceye sahip değildir. Sözde AKP-MHP iktidarına karşı görünse de, onun temel politikalarına karşı çıkmıyor, alternatif geliştiremiyor. Kazanmak istiyor, ancak bunun için radikal demokrasiyi savunmak yerine, AKP-MHP’nin yıpranmasına, ekonomik krizin daha da derinleşmesine bel bağlamış bulunuyor. Anlaşılacağı üzere mevcut tekçi sistemin restorasyonundan öte bir şey söyleyememektedir. Aksine faşist diktatörlüğün inkârcı, soykırımcı temel politikalarını sahiplenmekte, tekçi ulus devletin zihniyeti ile topluma ve toplumsal kesimlere yaklaşmaktadır.

Tekçi, katı merkeziyetçi ulus devletin ve ırkçı faşist zihniyetin neden olduğu sonuçları dillendiriyor, ancak bu sonuçlara yol açan ulus devlete toz kondurmuyorlar. Çokça ekonomik krizden, yoksulluk ve açlıktan bahsediyor, ancak bütün bunlara neden olan savaştan ve Kürt sorunundan öcüden kaçar gibi kaçıyorlar. AKP-MHP’nin Kürt savaşına destek veriyor. Yetinmiyor, HDP ile görünmemeye çalışıyor, hatta HDP’yi terörize ediyor. Parlamenter demokrasiyi savunduklarını söylüyorlar, ancak Altılı Masa olarak HDP’nin kapatılması, hesaplarının bloke edilmesine karşı tek bir söz söylemiyorlar. İki seçimdir Kürt seçmeninin iradesi gasp ediliyor. HDP belediyelerine atanan kayyumlara ses çıkaramayanlar, Ekrem İmamoğlu aleyhine açılan davalar sonrasında Saraçhane’ de sahne alanlar demokrasiden bahseder oldular. Halbuki 2016 baharında “Anayasaya aykırı olmasına rağmen dokunulmazlıklara evet diyeceğiz” dediklerinde, HDP sıranın kendilerine geleceğini söyleyecek kadar öngörü sahibiydi. O gün faşizme karşı demokrasi savunulmuş olunsaydı bugün bunlar yaşanmıyor olacaktı.

Şimdi kalkmış demokrasi yerine ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ demektedirler. Sanki 2017 öncesine kadar dokunmazlıklar kaldırılırken, milletvekilleri tutuklanırken, belediyelere kayyum atanırken, Kürt kentleri yakılıp yıkılırken parlamenter sistem yokmuşta, parlamenterizmi çözüm yolu diye pazarlamaktadır Millet İttifakı. Halbuki bu yaşanan siyasal ve ekonomik krizin asıl nedeni; Türkiye’ nin demokratik-hukuk sistemine geçemeyişidir. Demokratik yönetime geçemeyişinin en temel nedeni ise; Kürt sorunu, Alevi sorununun demokratik çözümü yerine savaş ve savaşçıl politikada ısrardır. Dolayısıyla sorun demokratik, sivil, eşitlikçi ve özgürlükçü Anayasa sorunudur.  Sorun  tarihi ve siyasi bir sorun olduğu için HDP belediyelerine kayyum atanmakta, HDP kapatılmak istenmekte, hesapları bloke edilmekte, terörize edilerek her gün siyası soykırım operasyonlarına maruz bırakılmaktadır.

Tekçi Ulus- devletin inkâr etiği, katliam ve soykırıma uğrattığı halklar ve inançlar HDP’de özgür ve ortak yaşam iradesi gösterdikleri, tekçiliğe karşı ortak yaşam iradesi ve gücünü gösterdikleri için HDP hedefte ve paralize edilmek istenmektedir. Türkiye halklarına, inanç topluluklarına, emekçilerine ve ezilen toplum kesimlerine kurtuluş projesi geliştirip onları buluşturduğu için her gün zulüm ile karşı karşıyadır. O nedenle 7 Haziran 2015’teki başarıyı 'yok' hükmünde görüp, ‘Taş taş üstünde, gövde üstünde baş kalmayacak’ diyerek Kürt kentlerini yerle bir ettiler, Kürt’ e karşı tamamlanmamış görevlerini yerine getirmeye çalıştılar.

Bütün bu olup bitenlerin bize öğrettiği tarihi ders; nasıl ki  siyasi kişilikler ve partiler değişmesine rağmen tekçi ve katı merkeziyetçi sistem değişmeden yerinde duruyorsa, bugünde siyasi programı, politik perspektifi ve demokratik bilinci ve kültürü, çözüm gücü ve iradesi olmayanların da sorunlarımıza çare olamayacakları gerçeğidir. Bu temelde de radikal demokrasiyi savunmak, demokratik hukuk sistemini ete kemiğe büründürmek yapılması gereken adım olmaktadır. Bunu da savunan ve onun mücadelesini veren Emek ve Özgürlük İttifak’ ı olmaktadır. Kürt soykırımına, Aleviler’e dönük kültürel soykırıma, kadın taciz ve tecavüzüne, savaşa ve ekolojik yıkıma karşı demokratik cumhuriyeti savunan Emek ve Özgürlük İttifakı halkların ve inançların olduğu kadar ezilen, yok sayılan, sömürülen toplum kesimlerinin de tek kurtuluş yolu ve ittifak gücü olmaktadır. 

Kürt soykırımına karşı Kürt özgürlüğünü, Aleviler’e dönük kültürel soykırıma karşı eşit yurttaşlık hakkını, faşist zulme ve devlet terörü yerine adil, laik ve demokratik cumhuriyet  artık biz halkların erteleyeceği, birinin insafına ve vicdanına terk edeceği sıradan bir amaç olmamalıdır. Yarın dizimizi dövmek istemiyorsak; Türkiye’ nin halkları, yoksulları, ezilenleri ve her inançtan ve her dinden insanlar olarak ayağa kalkmalı, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın etrafında kenetlenmeliyiz. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.