Rusya’nın Ortadoğu politikası ve Kürtler

Forum Haberleri —

foto: AFP

foto: AFP

  • Bazı gözlemciler Rusyanın “kürt politikası yok diyor” aslında politikasızlıkta bir politikadır.
    Geçmişten bugüne bakılarak denilebilir ki, Rusyanın Kürt politikası, genelde pragmatik yaklaşımların önde olduğu bir çerçeve içerisinde ele alınmıştır.

Kerem ELEGEZ

Tarihte Rusyanın Ortadoğuya ve oradan da Akdenize ulaşma çabalarının hep olduğu, bunun bir çok analiz kitabına ve makalelerde işlendiği biliniyor; tekrara gerek yok ve yeri de değildir.

Özellikle son yüz yılda Ortadoğunun şekillenmesinde Rusyanın belirleyici rolü günümüzde artarak devam ediyor.

1917 Ekim Devrimi gelişirken, iktidara gelen Bolşeviklerin ilk yaptığı şey, emperyalistlerin sömürge halklar aleyhine yaptıkları anlaşmaların belgelerini ifşa etmek oldu.

Bu belgelerden en önemlisi İngiltere, Fransa ve Rusya devletlerinin Sykes-Picot anlaşmasıdır.

Bu anlaşma, “hasta adam Osmanlı” devletinin çökertilmesi ve Afrika, Mezopotamya, Kafkaslar, Anadolu ve Balkanların bu üç devlet denetiminde ve egemenliklerinde parçalara bölünerek dizaynını içeriyordu.

Bolşevikler, bu anlaşmadan çekilerek, halkların kendi kaderini tayin hakkını savundular. Bunun sonucunda İngiliz ve Fransız politikaları büyük oranda sekteye uğradı.

Bolşevik partisi iktidarlaştıktan sonra “komünizmi yayma” politikası ekseninde dünyanın her yerinde Kominist Parti adlarında seksiyon örgütler geliştirdiler.

Bu partiler Arap ve genel Ortadoğu, Kafkaslar, Anadolu ve balkanlarda geliştiler.

İkinci dünya savaşından sonra başlayan soğuk savaş döneminde Rusya, bu seksiyon partiler eli ile açık-gizli savaş yürüttü. Sovyetler birliği 1990‘lar da dağılınca bu partiler de işlevlerini yitirdi, bir çoğu da sisteme eklendi.

Sovyetlerin inşa ettiği, devlet kimliği verdiği, birlik içindeki 16 özerk yapı bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Sovyetlerin yıkılması sonrası Rusya, 1990’dan 2008’e kadar kendisi ile sınırlı kaldı, bu sınırlı kalış başta Kafkaslar, balkanlar, ve Orta-Asya’da bir çok mevzisini kaybetmesine yol açtı.

2008’den sonra Rusya, Putin iktidarı ile birlikte yeniden emperyal politikayı temel eksen aldı.

2008 döneminden sonra Rusya’nın askeri olarak Urallar, Balkanlar, Orta-Asya, Kafkaslar, Hazar havzası ve Ortadoğu açılımları ile ABD ve diğer uluslararası güçlerin tüm politikalarına engeller koymaya başlarken, Türkiye’nin Turancı yayılmasının önünü önemli oranda kesti.

Çin ve İran ile önemli ortak paydalarda anlaşmalar geliştirerek çevresinde ciddi bir çeper oluşturdu.

Rusyanın çıkmazı

Ancak Rusyanın politikaları sorunsuz ilerleyemiyor ve bağrında tekrar tıkanmasına yol açacak çok ciddi sorunlar barındırıyor.

Birincisi, Ortadoğu halklarının tarihsel, ideolojik-politik arka planını görememesi, güncel ve konjektürel yaklaşmasıdır.

Bu yaklaşımın sonucu TC’nin Karabağa girişine göz yumması ve  İran ve Ermenistan ile karşı karşıya gelmesi oldu.

Rusya İran mı, Ermenistan ve Hazar havzasını mı tercih edecek yoksa Tayip Erdoğan diktasını mı? Yine Şiia hatını mı Suni hatını mı, çünkü buradaki kırılma olumlu veya olumsuz Suriye’ye sirayet edecek. Bu soruların cevapları henüz ortaya çıkmış değil.

İkinci çıkmaz, Arap dünyası ile ilişkileridir: “Arap baharı” ile Rusya hem Libya, hem de Surye de rol sahibi oldu, Suriye’de soğuk savaş dönemindeki ilişkilerine dayanarak ve İran’ın istemi ile Esad rejiminin yanında yer aldı.

Libya’da ilk başlarda seyirci kaldı, doğrudan Kaddafiye saldırmadı ama destekte olmadı. Kaddafi’nin devrilmesi sonrası ordu subaylarının başını çektiği gurupla ittifaklar kurdu ve orda da önemli bir mevzi kazandı. Özcesi Akdenize indi.

Ancak bölgedeki politik tarafların ve dini-mezhepsel çelişkilerin giderilmesi noktasında kadrosal eksikliği öne çıktı.

Bu eksiklikten dolayı sosyal, kültürel, insani çalışmalar yürütemiyor, çalışmaları sadece Askeri alanla sınırlı kalmış durumdadır. Bundan dolayı var olan statükoyu korumak birincil önceliğidir.

Buradan bakınca toplumsal taleplerle çatışır konuma geliyor, örneğin Suriye de farklılıklara dayanan demokratik bir açılıma öncülük edemiyor. Suriye Anayasa çalışmalarında “Suriye Arap Cumhuriyeti” tanımı yerine Demokratik Suriye veya Suriye Cumhuriyeti tanımını savunamıyor.

Bu durum ise, başta Kürtler olmak üzere diğer halklar ve inançlarla çelişkilere, güvensizliğe yol açıyor.

Rusyanın Kürt politikası

Bazı gözlemciler Rusyanın “kürt politikası yok diyor” aslında politikasızlıkta bir politikadır.

Geçmişten bugüne bakılarak denilebilir ki, Rusyanın Kürt politikası, genelde pragmatik yaklaşımların önde olduğu bir çerçeve içerisinde ele alınmıştır.

Kuşkusuz politika bilimindeki mutlak diye bir şey yoktur; bugün var olan yarın değişebilir, “dost” “düşman”, “düşman” “dost” olabilir. Ama eldeki veriler Ortadoğuda artık kimsenin Kürtlersiz politika yapamaz duruma gelmiş olduğu gerçeğini bizlere göstermektedir.

Rojava’ya saldırı tehditleri ve Rusyanın tutumu

Türkiyenin Rojava’ya saldırı tehdidi Rusya ve ABD’ye rağmen gerçekleşir mi? Evet, saldırabilir; ama bu saldırı için illa ki adını andığımız güçlerin iznini alarak olmayabilir. Fakat Rusların TC’nin belkemiğine basarak başta İdlib ve Kafkaslardan vazgeçirmesi de gündeme gelebilir.

Buradan bakınca, sorunun ‘saldırır, saldırmaz’ ikileminden çok, uzun vadede çözümün siyasi formatının ne olacağıdır. Bunu ise süreç içinde mücadelenin gücü ve ya güçsüzlüğü belirleyecektir.

Kürt halkı Lozan’da kendisine biçilen ölüm kefenini yırttı, Kürt özgürlük hareketi, 4 parçaya bölünen Kürdistan üzerindeki tüm hesapları boşa çıkardı. şimdi olanlar yeni oluşturulmak istenen dengenin sancılarıdır.

Bu yeni dengede Kürtler nereye konacak? sorusu, aranan en önemli cevaptır.

Hegemonik güçler, sorularına cevap aramaya devam ededursun; bizlere düşen, özel savaşın toplumsal belleğimizi parçalamasına izin vermeden, hayatın her alanında kendine güvenerek toplumu ilgilendiren, toplumsal devrime götüren her alanda kendini örgütlü kılmak ve çalışmaya devam etmektir… 

     

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.