Sefil iktidarın sefalet endeksi

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Yoksulluğun bu kadar yaygın, derin ve kalıcılaşmış hali salt ekonomik göstergelerle açıklanabilecek bir durum değildir. Sefil bir iktidarın yaratmış olduğu büyük tahribat sonucu toplum bu denli büyük bir yoksulluğa sürüklenmiş durumda.
  • Sefalet endeksinden kurtulmanın başlıca yolu siyaseti sefaletten, ülkeyi de bu sefil iktidardan kurtarmaktan geçiyor. 

 

Sefalet endeksi önceleri enflasyon ve işsizlik oranlarının toplanmasıyla hesaplanan, daha sonra faiz oranının eklenmesi ve bu toplamdan büyüme oranının çıkarılmasıyla geliştirilen, ülkelerin kabaca yoksulluk ölçütü olarak kabul edebileceğimiz bir endeks. Bu sıralamaya bakarak ülkelerin ne denli yoksul olduğunu gözlemleyebiliriz. Tabi bunlar ortalama ve aynı zamanda resmi rakamlardan oluşuyor. 

Türkiye sefalet endeksi sıralamasında dünyanın en yoksul 10 ülkesi içinde yer alıyor, hem de resmi rakamlara göre. Enflasyon, işsizlik ve faiz oranını toplayıp bundan büyüme rakamını çıkardığınızda 2022 yılının ilk yarısına göre bu rakam yaklaşık %99. Ekonomik krizle boğuşan Brezilya’da bu rakam %29, Endonezya’da %12. Resmi rakamların hiçbir inandırıcılığının olmadığını biliyoruz. Enflasyon %150, işsizlik %30’lara ulaşmasına rağmen resmi rakamlar bu sayıların yarısından da küçük gösteriliyor. Bu da sefaletin aslında ölçülenden çok daha büyük boyutlarda olduğunu bize anlatıyor. Diğer taraftan bu rakamlar ortalama ve toplumun yaşadığı yoksulluğu göstermesi açısından da yetersiz. Bugün Türkiye’de yoksulluğun yaygın ve derinleşmiş hali sefalet endeksiyle ifade edilemeyecek boyutlara ulaşmış durumdadır. 

Bugün Kürt halkının katlandığı yoksulluk ırkçı, ayrımcı siyasetin yaratmış olduğu büyük bir tahribattır. Emekçilerin katlandığı yoksulluk sömürü ve talan düzeninin bir sonucudur. Kadınların yaşadığı yoksulluk cinsiyetçi bir anlayışın yansımasıdır. Toplumun farklı kesimlerinin farklı boyutlarda yaşadığı yoksulluğun en temel nedeni rejimin, sistemin ve iktidarın topluma rağmen kendisini dayatmasıdır. Yoksulluğun bu kadar yaygın, derin ve kalıcılaşmış hali salt ekonomik göstergelerle açıklanabilecek bir durum değildir. Öyle olsa, tüm dünyanın yaşadığından bu kadar büyük ayrışma söz konusu olamazdı. Oysa Türkiye sadece iktisadi kriz sonucu bir yoksulluk yaşamıyor. Sefil bir iktidarın yaratmış olduğu büyük tahribat sonucu toplum bu denli büyük bir yoksulluğa sürüklenmiş durumda.

Bunun başlıca nedeni bugünkü iktidarın Kürt düşmanlığı üzerinden sürdürdüğü savaş politikalarıdır. Ulus devletin bekası ve sermayenin kendisini yeniden üretebilmesinin yegâne yolu olarak görülen sömürgeci-yayılmacı politikanın hedefi Başûr ve Rojava’dır. Bu senaryonun hayata geçirebilmek adına uydurulmuş bir sistem olan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi otoriter şefçi bir sistem olarak rejimin yüzyıllık ham hayallerine hizmet etsin diye topluma ısrarla dayatılmıştır. Erdoğan’ın şefçi otoriter sitemi sürdürmek adına sürekli savaş çığırtkanlığı yapması, bir gün NATO’ya bir gün Rusya’ya yaslanması, topluma sürekli nefret söylemiyle ırkçılık tohumları ekmesi bu sefil iktidarın ömrünü uzatmak içindir. 

Siyasetin içine sürüklendiği bu girdabın yarattığı toplumsal maliyet kuşkusuz yoksulluktur. Bugün yaşanan yoksulluğun en başta savaşın finansmanının bir sonucu olduğunu göremediğimiz sürece sadece yoksulluğun tahribatını büyütmüyoruz, aynı zamanda bu iktidarın ömrünü de uzatıyoruz. Savaşa karşı çıkmak bir emek ve ekmek mücadelesidir. Bugün toplumun neredeyse %90’ı hayat pahalılığından, ekonomik krizden, işsizlikten, geçim sıkıntısından bahsederken, en önemli sorun olarak bu alanları gösterirken, kamuoyunun savaşa karşı olan duyarlılığının bu kadar düşük düzeyde olması siyasetin öncelikli olarak düşünmesi gereken bir konudur.

İktidar savaş politikalarıyla ileriye kaçarken ana akım muhalefetin bu meseleye bu denli duyarsız kalması ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’ senaryosuna davetiye çıkarmaktır. Muhalefet en temel yapısal sorun olan Kürt meselesini tartışmaya açmak yerine seçim hesaplarıyla yuvarlak masa etrafında dönüp durdukça toplumun umudu da giderek azalmaktadır.  Ana akım dışı kalan muhalefetin de henüz bu konuda yeterince inisiyatif aldığından söz etmek zor. Yoksulluktan yakınma ve bu iktidara karı çıkmak yetmez. Bunun için savaşa ve yoksulluğa karşı güçlü bir sokak muhalefetini seçim hesaplarına sıkıştırmadan var etmek gerekiyor. 

Sefalet endeksinden kurtulmanın başlıca yolu siyaseti sefaletten, ülkeyi de bu sefil iktidardan kurtarmaktan geçiyor. HDP’nin öncülüğünde inşa edilmekte olan Demokrasi İttifakı radikal demokrasi anlayışıyla ulus devlet ve sermaye karşısında bir seçeneğin mümkün olduğunu, demokratik cumhuriyet hedefli bu siyasetin rejimin çizgilerini aşabilecek bir potansiyel güç taşıdığını, şimdi bu potansiyel gücü örgütlemek ve ayağa kaldırmak gerektiğini ifade etmektedir. Bu çaba siyaseti sefaletten kurtarma ve siyaseti toplumsallaştırma çabasıdır. Şimdi seçim pazarlığıyla değil, ittifak siyasetiyle yol alma zamanıdır…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.