Sessizlik, ölüme çağrıdır

Elif KAYA yazdı —

  • Sessizlik yaşanan vahşetin görmezden gelmesine ve devam ettirilmesine yol açıyor. Türk devleti, sadece özgürlük gerillasına karşı kimyasal silah kullanmıyor. Onun şahsında özgürlük talebi olan tüm insanlara karşı kullanıyor. Sessizlik, en hafif söylemle vicdan ve ahlakın ölümüne yol açıyor. 

Uluslararası antlaşmalarla kimyasal silah kullanımı yasak olmasına rağmen Türk devleti, Kürt halkına karşı kimyasal silahla kullanıyor. Uluslararası antlaşmalarla bu silahları kullanmayacağını taahhüt etmesinde rağmen buna devam ediyor. PKK ve KCK yetkilileri, Türk devletinin bu suçu defalarca işlediğini ifade etti. Özgürlük gerillasına karşı kimyasal silah kullanıldığının belgelerini kamuoyuyla paylaştı. Uzman kişiler, bu bulguların kimyasal silah kullanımının bir sonucu olduğunu doğruladı. Tüm bunlara rağmen Türk devleti bu silahları kullanılmaya devam ediyor. Peki, bu insanlık suçuna neden ve nasıl cesaret ediliyor?

Bunun en önemli iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi; Türk devletinin Kürtlerin varlığından duyduğu korku; bu korkudan kaynaklanan öfke ve nefret duygusudur. Türklük, Kürtlerin varlığını tanımayan, onların yokluğu üzerinden tanımlanmış bir kimliktir. Bu nedenle derin krizleri olan bir kimliktir. Türk devleti, Kürtlerin kimlik iddiasını, özgürlük arayışını hatta yaşamasını dahi kendisine yöneltilmiş bir tehdit olarak görüyor.

Bu nedenle Türk devleti, her hükümetin önüne Kürtlerin imhasını temel bir görev olarak koyar. Hükümetlerin başarısı ya da başarısızlığı bu temelde sorgulanıyor. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin gelişmesiyle birlikte bu görevi başarıyla yerine getirmeyen her hükümet kısa sürede iktidardan el çektirildi, hatta kimleri tarihin tozlu raflarına kaldırıldı. Turgut Özal’dan, Tansu Çiller’e, Mesut Yılmaz'dan Bülent Ecevit’e tüm hükümetlerin başarı ölçüsü Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni bastırıp, bastıramamalarıydı.

2002 yılında ise bu rol AKP’ye verildi. Erdoğan, üstlendiği bu misyonu daha 2007 yılında 2023 Türkiye hedefini açıklarken itiraf etti. Bu aynı zamanda AKP iktidarının, Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne karşı her tür imha konseptini devreye koyacağının da beyanıydı. Kürtlerin, yaşamasından üremesine, özgür yaşam mücadelesinden ölüsüne kadar her şeyinden korku duyuldu ve onu ortadan kaldırılmaya odaklandı.

2023’e doğru giderken, Erdoğan üstlendiği bu görevi başarmak için faşizmden medet umdu. İnsanların diri diri bodrumlarda yakılmasından tutalım, cenazelerin tahrip edilmesine, dağların her gün bombalanmasına, ormanların yakılmasına, başka devletlerin sınırları içinde bulunan Kürt kentlerinin işgaline, kimyasal silah kullanılmasına kadar her yönteme başvurdu. Çünkü bu savaş hem devlet bekası hem AKP faşizmi için varlık- yokluk savaşıydı. İktidarını yitirmemek için her tür insanlık dışı uygulamayı mübah saydı.

Bu saldırıların devam etmesinde ikinci önemli etken ise toplum olarak bizim sesimizin gür çıkmamasıdır. Sessizlik yaşanan vahşetin görmezden gelmesine ve devam ettirilmesine yol açıyor. Türk devleti, sadece özgürlük gerillasına karşı kimyasal silah kullanmıyor. Onun şahsında özgürlük talebi olan tüm insanlara karşı kullanıyor. Sessizlik, en hafif söylemle vicdan ve ahlakın ölümüne yol açıyor. “En iyi Kürt ölü Kürt’tür”  düşünce ve söylemi salt günümüze ait bir söylem değil. Cumhuriyet tarihinden bu güne Kürtlere reva görülen yaşam biçiminin sözlü ifadesidir. Daha birkaç gün önce Erdoğan’ın Kürt halkını kastederek, “PKK’lilerin 10- 15 çocuğu var. Siz de çocuk yapın”, sözleri devlet nezdinde Kürtlerin nasıl korku ve nefret kaynağına dönüştürüldüğünün en somut ifadesidir. Devlet her Kürt’ü, devlete karşı bir tehlike olarak görür. Bu nedenle Kürt düşmanlığını körükleyen, katliamcı politikaların önünü açar. Aslında burada sözümüz Türk devletinden öte kendimizedir. Bu katliamlar karşısında sesimizin gür çıkmamasınadır. Kimyasalla katledilenler bu halkın en seçkin evlatlarıdır. Aşiret geleneğinde bile üyelerinden birine yapılan saldırı, kan davası gerekçesine dönüştürülür. Beğenip, tasvip etmesek de topluluk bu yöntemle kendi savunmasını geliştirir. Özellikle katliamlar yaşamış, kimyasal silahların yaşattığı acı ve yaraları bilen Güney Kürdistanlıların, Türk devletinin bu katliamlarına karşı sesi daha yüksek çıkmalı. Çünkü kendi topraklarında aynı katliamlar yeniden yaşanmakta. Türk devleti ile işbirliği yapan cahşların teşhirini yapıp, onları başından def etmeli. Çünkü her gün Kürtlerin en nadide kadınları ve erkekleri katlediliyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.