“Şeytanın gör dediği”
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- AKP, CHP’yle ağız dalaşını kaybetmiştir, iki sistem partisi arasındaki ilişkiyi daha beter çökmemek için yumuşatma kararı vermiştir, CHP de bu kararı destekleyerek, Erdoğan’a bir kere daha yardım etmiştir.
Özgür Özel, Recep Tayyip Erdoğan’la görüştü.
Dünyanın iklimi değişti ya, Türk siyasi hayatının da iklimi değişmiş gibi. 31 Mart’ta zemheri soğuğundan, bir anda “bahara” sıçrayıverdik. Siyaset havalarında “yumuşama” rüzgarları estiğini yazan yazana. Kimimiz de bu “bahar havasına kanmayın, Erdoğan CHP’yi oyalıyor, yakında yumuşamanın yerini daha büyük gerginlik alacak” demekte.
Böylece tartışma konusu, CHP-AKP görüşmesi “yumuşamaya” mı yol açacak, yoksa gerginlik devam mı edecek minvalinde sürüp duruyor.
Ne yazık ki, kimsenin aklına şu soru gelmiyor: Gerginlik kimle kim arasındaydı ve yumuşama kimle kim arasında olacak?
Ağız dalaşına bakarsanız ve bir de medya manşetlerini okursanız, sanırsınız ki 2002- 2015 arasını şimdilik bir yana bırakalım; 2015’den bugüne kadar gerginlik CHP ile AKP arasındaydı da, şimdi AKP-CHP görüşmesiyle bu gerginliğin yerini yumuşama alacak.
2015 ile geçtiğimiz 2 Mayıs’ta Özel-Erdoğan zirvesine kadarki zaman diliminde, CHP AKP’ye ve AKP CHP’ye ne yaptı da gerginlik ülkenin hücrelerine kadar sızdı? Mesela 2015 seçimlerinde azınlığa düşen AKP’nin “istikşaf” numarasıyla milleti oyalayıp, ülkeyi boydan boya kana buladıktan sonra iktidarı gasp etmesine karşı CHP “ya istifa edersiniz ve tarafsız bir seçim hükümetiyle erken seçime gidersiniz ya da CHP olarak sine-i millete çekilir, dünyayı başınıza yıkarız” mı dedi? Ne gezer? “Erdoğan ve hükümeti istifa” diyerek milyonları sokaklara mı döktü?” “Savaşa karşı barış” mı dedi? İmralı’yla müzakereden mi söz etti? Haydi o olmadı, çözüm için HDP’yle masaya oturalım mı dedi? Hayır. Erdoğan CHP’ye ne yaptı? Belediyelerine kayyım mı atadı, on bin CHP’liyi hapse mi attı? Karakollarda gözaltına aldığı CHP’lileri işkenceden mi geçirdi? Silahsız CHP’li köylüleri yakalayıp helikopterden aşağıya mı fırlattı? Dahası Yargıtay Başsavcısı CHP’ye kapatma davası mı açtı? Anayasa Mahkemesi kapatma davasını gündemine mi aldı? Zaten orduda ini tini kalmayan bu CHP, vaktiyle çok burnunu soktuğu cuntaları AKP’nin üstüne mi sürdü? Darbe mi tezgahladı?
Uzatmayalım, CHP AKP’ye ne yaptı ve AKP CHP’ye ne yaptı?
Belki şu söylenebilir: Erdoğan çözüm masasını devirdiği ve savaşı başlattığı zaman en büyük desteği CHP’den aldı. Daha geriye bakalım: Erdoğan’ı iktidara getirme yolunda en büyük yardımı, onun siyasal yasağının kalkmasına ve uyduruk bir seçimle TBMM’ye girmesine en büyük yardımı yapan Baykal, 2015 seçiminde azınlığa düşen AKP’ye yaptığı tuhaf Erdoğan ziyaretiyle bir kere daha yardım etti. Derken 2016 yılında Kılıçdaroğlu HDP Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının dokunulmazlığını kaldırmak isteyen AKP’ye “bu karar Anayasa’ya aykırı ama biz kaldırılsın diyeceğiz” diyerek akıl almaz bir destek verdi. Erdoğan’ı tek adam ve Türkiye’yi diktatörlük yapan 15 Temmuz çakma darbesinde Kılıçdaroğlu Yenikapı’da darbe suçu işleyenlerle omuz omuza tarihi bir işbirliğine girdi.
Ne gerginliği? Yine “belki” diyelim, gerginlik değil de yapılan CHP yardımlarını cebine koyan Erdoğan CHP’ye nankörce davrandı. Bunca yardıma karşılık CHP’ye demediğini bırakmadı. Hatta halk tabiriyle söylersek, CHP’lileri “adam yerine” koymadı. Hepsi bu. CHP’nin kılına bile dokunmadı. Gelmiş geçmiş bütün iktidar partileri sistem içi muhalefete ne yaptıysa AKP de o kadarını yaptı. Üstelik bu iktidarların elinde Erdoğan’ın elinde olan devlet gücü hiçbir zaman olmamıştı. Erdoğan elinde olan “vurdu mu oturtacak” yetkilerinden hiç birini CHP’ye karşı kullanmadı.
AKP-CHP arasında yumuşatılmasını gerektiren hiçbir ciddi gerginlik olmadı. Biri iktidarda, öteki ana muhalefette, birbirleriyle 2015 yılından beri, seçimlerde oy alabilmek için ağız dalaşı yaptılar, başka bir şey yapmadılar.
Şimdi “gerginliği gideriyorlarmış, yumuşama getiriyorlarmış”.
Gerginlik ve kavga parlamenter düzlemde 2014 Çöktürme Planı’ndan ve 2015 Çözüm Masası’nın tekmelenmesinden bu yana ve şu anda HDP-Dem Parti ile Saray rejimi ve savaş düzleminde ise devletle PKK arasında sürmekte.
Şimdi soralım: Özel ve Erdoğan arasında asıl gerginliğin yumuşamasına dönük en küçük bir belirti var mı?
Olmadığını zaten sürmekte ve tırmanmakta olan savaş koşullarında ispat etmeğe bile lüzum görmüyorum.
O halde CHP-AKP diyalogunun gerginlikten yumuşamaya geçme gibi bir perspektifi yoktur.
AKP, CHP’yle ağız dalaşını kaybetmiştir, iki sistem partisi arasındaki ilişkiyi daha beter çökmemek için yumuşatma kararı vermiştir, CHP de bu kararı destekleyerek, Erdoğan’a bir kere daha yardım etmiştir.
Elbette CHP, AKP’nin bu zor durumundan yararlanabilir, kimi kısmi demokratik adımların atılması yönünde Erdoğan’ı zorlayabilir. Eğer böyle yapar ve hele Öcalan’ın üstündeki tecritin kaldırılması ve komşu ülkeler topraklarında işgal siyaseti yerine, barışçı müzakere yolunu dayatmak gibi stratejik bir adımı zorlayabilirse, rehin alınan HDP’lileri, Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı AİHM ve AYM kararları doğrultusunda hapisten çıkartmaya önayak olabilirse, kemer sıkma programında emekçilerden yana tavizler koparabilirse, CHP ile AKP arasındaki bu yaklaşma, CHP ile Kürt Özgürlük Hareketi ve tüm demokrasi güçleri arasında stratejik bir ittifaka yol açar ve ancak o zaman Özel’in “hem müzakere, hem mücadele” sloganı hayata geçer.
Ama henüz ve şimdilik zayıf bir ihtimal olsa bile, önümüzde duran tehlikeyi biri iki cümleyle belirtip, yazımı noktalayacağım: Üçüncü Dünya Savaşı içindeyiz. Her şey olabilir. Türk devleti bu her şeyin içinde, ABD’nin ve NATO’nun Türkiye’yi İran’a karşı savaşa sürükleme niyetini hesap ediyorsa, ne yapar? Böyle bir tehlike somut olarak belirdiğinde ve bu durumun PKK’ye karşı savaşta Türk devletini şiddetle olumsuz etkileyeceğini düşündüğünde yapacağı ilk iş, “milli mutabakat ve beka koalisyonu”, yani AKP-CHP “büyük koalisyonu” için koşulları hazırlamak olur. Türk ordusunun Irak topraklarında hareketlendiği şu günlerde, olur mu bilmem ama, İran ordusunun da hareketlendiği anda işte bu “milli birlik” gündeme gelecektir.
Her iki liderin başlarına taş düşmüş gibi, ansızın “yumuşama” turlarına çıkması, insanın aklına devletin asıl yürütücülerinden bu “düşman kardeşlere” barışma telkininin yapıldığını getiriyor.
Çetin Altan’ın gazete köşe yazılarının başlığı “Şeytanın gör dediği” idi.
Ben de şeytanın gör dediğini görmüş gibi oldum. Kafayı fazla takmayın ve ikilinin görüşme trafiğini uyanık bir kafayla izleyin.