Sistem çöktü; yeni bir başlangıç zamanı

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Statüko, en basit yorumuyla Ortadoğu’da ve Türkiye’de var olan geçmiş yüzyılın ittihatçı aklına tutsak kalma halidir. Bu akıl bugün de Kürtlerin statüsünü hedef alarak, misak-ı milli ham hayalleri peşinde stratejik avantajlarını kullanma peşinde.

 

Savaş tüm acımasızlığıyla Ortadoğu ve Türkiye halklarının üzerine büyük bir kâbus olarak çökmüş durumda. Savaşa karşı direnmek bugün muhalif siyasetin önceliği olması gerekirken, Türkiye’de muhalif siyaset adeta savaşı görmez, duymaz bir akıl tutulması içinde debelenmeye devam ediyor. İktidarın demokratik siyaset üzerindeki vesayetini yeniden üreten bu duruma karşı sessiz kalmanın geleceğe dair tüm olumlu beklentilerin bugünden tüketilmesi anlamına geldiğini artık görmemiz, hissetmemiz gerekiyor. 

Salt seçim odaklı beklentilerle bezenmiş bir yaklaşım demokratik siyaset adına ciddi bir tıkanıklığa işaret etmektedir. Toplumsal ve siyasal muhalefetin önceliği savaşa, şiddete ve yoksulluğa karşı seçim öncesini ve sonrasını kapsayacak bir geçiş programına odaklanmak olması gerekirken, seçimi öncesinden ve sonrasından yalıtan yaklaşımlar otoriter tekçi iktidarın arzuladığı, sınırlarını çizdiği sürece maalesef katkı sağlamaktadır. Faşizmin topyekûn saldırısı sürerken liberal dogmatik yaklaşımların teslimiyetçi ruh hali siyaseti sokaktan kaçırmaya devam ediyor…

Oysa sistem çöktü ve bugünden öteye sistemin artık ‘normalleşme’si mümkün değil. İstisna halini kalıcılaştırma çabası çöktürme planı süreci olarak adlandırdığımız bu konjonktürde kesintisiz devam ediyor. Çöktürülmek istenen nedir ve bu planın yaratmış olduğu toplumsal-politik tahribat nasıl gelişti? Bu soruların yanıtını bir türlü üretemeyen muhalif siyaset öncelikle Kürt meselesinin tüm boyutlarıyla çözüme kavuşmaksızın demokratik siyasetin geri dönüşünün mümkün olamayacağını artık anlamak zorunda.

Artık biliyoruz ki; iktidar ancak despotik bir anlayışla ayakta kalmaya çalışacak, savaşı ve şiddeti bu süreçte yoğunlaştıracaktır.

Bunu görmezden gelmek statükonun yeniden üretilmesine mutabık kalmaktır. Statüko, en basit yorumuyla Ortadoğu’da ve Türkiye’de var olan geçmiş yüzyılın ittihatçı aklına tutsak kalma halidir. Bu akıl bugün de Kürtlerin statüsünü hedef alarak, misak-ı milli ham hayalleri peşinde stratejik avantajlarını kullanma peşinde. İktidarın, genel anlamda sistemin bu kurgusuna itirazı olmayan bir siyasetin aktüel siyaset içinde gündem kovalayıcısı olmaktan öteye geçemeyeceğinin söylenmek abartılı olmasa gerek.  

Küresel siyasetin de Ukrayna savaşındaki tavrıyla Ortadoğu’ya yaklaşımı arasındaki dramatik farklılık bugünkü iktidara nefes aldırıyor. Diğer taraftan muhalefeti de tüm bu altüst oluş içinde yeniden geleneksel kodlarla düşünmeye zorluyor. NATO’cu ve Avrupa merkezli bakış açısının demokratik siyasetin direncini kemiren kronik bir hastalık olduğunu zaten biliyoruz. Ortadoğu’ya ve Kürt halkına oryantalist bakışın hâkim olduğu bir dünya içinden meselenin çözümüne dair yaklaşımın ‘Arabistanlı Lawrence’ perspektifinin ötesine geçemeyeceği bu açıdan bir gerçeklik. Türk aydınının tercüme odasında doğduğunu ve bu hastalığından kurtulamadığına iki yüzyıl boyunca tanıklık ettik. Türk siyasetinin de aynı oryantalist akılla Kürt meselesine, Ortadoğu’ya yaklaşımını da yine biliyoruz. Savaşa olan sessizlik bu anlayıştan mı kaynaklanmıyor? Kuşkusuz önemli bir payı var… 

Şimdi bu oryantalist bakış açısından acilen kurtulmalıyız. Siyasete mücadeleyi verdiğimiz yerden bakmalıyız. Statükoyu yeniden üretme kaygısı biricik önceliği olan, rejimin kurulmuş aklının belirlediği sınırlar içinde hareket eden anlayışı hızla yıkmamız gerekiyor. Savaşa karşı çıkarken barışın siyasetinin ancak yeni bir kurucu akılla inşa edilebileceğine inanmamız gerekiyor. 

Küresel siyasetin bugün finans kapitalin, enerji dar boğazının ve askeri sınai kompleksin sorunlarını çözme adına Kürdistan’a üşüştüğü ve Türkiye’deki iktidarın da bu yeni süreci geçmişin kodlarıyla düzenlemeye çalıştığı bir süreçte savaşa karşı radikal demokratik bir direniş için toplumsal mücadeleyi her yerde örgütlemek kaçınılmaz bir ödev olarak önümüzde duruyor. Türkiye’de demokrasi mücadelesi başarıya ulaşırsa Ortadoğu’ya barış gelir, tersi de doğru, Ortadoğu’ya barış gelirse Türkiye demokratikleşir. O zaman ne yapmalı sorusunu sadeleştirebiliriz; savaşı nasıl durdurabiliriz, faşizmi nasıl yıkarız? Şimdi bize eskinin duygularından arınmış ‘yeni bir başlangıç’ gerekiyor… 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.