Sistematik şiddeti taşırdı

Dünya Haberleri —

.

.

  • Freedom House (Özgürlük Evi), Türk hükümetinin muhalefeti susturmak için sürgünde veya diasporada yaşayan kişilere karşı sistematik şiddet uyguladığını tespit etti.

 

Freedom House’un yeni raporuna göre, insan hakları aktivistleri, muhalifler ve aileleri, otoriter yönetimlerden kaçmak için sığındıkları yurt dışında da şiddet ve sindirme ile karşı karşıya.

Merkezi Washington’da bulunan ve demokrasi, insan hakları ve siyasi özgürlüklerin teşvik edilmesini amaçlayan düşünce kuruluşu Freedom House (Özgürlük Evi), küresel demokrasiye karşı büyüyen bir tehdit olarak tanımladığı 'ulus ötesi baskı’yı işlediği “Gözden Irak ama Ulaşılmaz Değil’’ isimli raporunu yayınladı.

Raporun temel bulguları arasında şunlar sıralandı:

* 2014’te bu yana suikastlar, adam kaçırmalar, saldırılar, tutuklamalar ve yasa dışı sınır dışı etme dahil en az 608 doğrudan, fiziksel sınır ötesi baskı vakası yaşandı.

* En az 31 devlet, hedef aldığı kişilere ev sahipliği yapan 79 ülkede eylemlere girişti.

* Yaklaşık 3,5 milyon kişi, dünyanın dört bir yanındaki topluluklar arasında dalga dalga yayılan doğrudan saldırılar ya da ikincil sindirme ve zorlama taktiklerinden etkilendi.

İçeride kalanlara da terör

Freedom House raporunda ayrıca ulus ötesi baskının diğer biçimlerinin arkasındaki dinamikler de açıklandı. Baskı uygulayan ülkede aile üyelerinin yurt dışında yaşayan akrabalarını susturmak için hedef alındığı vekaleten zorlama, pasaportların iptali gibi hareket kabiliyetinin sınırlandırılması, casus yazılım ve çevrimiçi karalama kampanyaları gibi dijital tehditler, baskı yolları arasında yer aldı.

Devletler iş birliği yapıyor

Rapor, uluslararası baskının çoğunun, baskıcı ülke ile hedef alınan ülke arasında bir dereceye kadar iş birliğini içerdiğini de ortaya koydu. Bu iş birliği, yetkililerin resmi talepler üzerinden hareket ettiği gözaltı ve sınır dışı işlemlerinde açıkça görülse de mağdurun yasal olmayan bir şekilde, herhangi bir yargı süreci olmadan baskıcı ülkeye gönderilmesinde de ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin olduğu 6 devlet

Freedom House'un raporundaki küresel analiz, ulus ötesi baskı uygulayan önde gelen 6 devletle ilgili ayrıntılı vaka çalışmalarıyla desteklendi. Baskı politikalarının kapsamı ve şiddeti ile öne çıkan bu devletler Çin, Ruanda, Suudi Arabistan, İran, Rusya ve Türkiye olarak sıralandı. Raporda, bu ülkelerin uluslararası baskı çabalarının arkasındaki mantık, kullandığı taktikleri ve hedef alınan muhaliflerin deneyimleri açıklandı.

Küresel yasa dışı iade

Rapora göre; Türk hükümeti, 2016'daki devlet içi çatışmadan bu yana 17 ülkeden en az 58 insan kaçırma ile sonuçlanan küresel bir yasa dışı iade harekatı başlattı. Bu çalışmaların, Afrika, Avrupa ve Asya'daki yerel güvenlik birimlerine rüşvet vererek kişilerin Türkiye’ye yasa dışı bir şekilde naklini kolaylaştırmaya ikna etmeyi içerdiğini yazan Freedom House, harekatın bugüne kadar sürdüğünü bildirdi. Rapor tamamlandıktan sonra Ocak 2020’de Ukrayna'dan yeni yasa dışı iadelerin olduğu hatırlatıldı.

Rejim, düşman kabul ediyor

Raporun Türkiye bölümünde şunlar belirtiliyor:

* Türk devletinin mevcut sınır ötesi baskı harekatı, yoğunluğu, coğrafi erişimi ve ani tırmanışıyla dikkat çekiyor. Rejim, devlet içi çatışmanın yaşandığı Temmuz 2016’dan beri düşman kabul ettiği kişileri Amerika, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Asya'ya yayılmış en az 31 farklı ülkede takip etti.

* Türk hükümetinin ve MİT’in hedeflenen devletleri, yargılama olmadan veya yasallığını kılıfına uydurarak bireyleri teslim etmeye ikna ettiği yasa dışı iadelere olan yoğun güveni dikkat çekici. Bu iadelerden 58’i kayıtlara geçirildi. Başka hiçbir fail devletin bu kadar çok sayıda hedef ülkeden bu kadar çok iade gerçekleştirdiği tespit edilmedi ve belgelenen iadelerin toplamının aslında eksik olduğu neredeyse kesin.

Kürt ve solcuları da

* Türk hükümeti, öncelikle devlet içi çatışma yaşadığı Fethullah Gülen Grubu’na bağlı kişileri hedef aldı. Ancak son zamanlarda, aynı taktikler Kürt ve solcu bireylere de uygulanarak, bu çaba genişletildi. Türkiye, Erdoğan yönetiminde, baskın erkin cumhurbaşkanlığında toplandığı daha sağlam bir otoriterliğe doğru kayarken, uluslararası baskı faaliyetleri daha da aşırı bir hal aldı.

Yurt dışındaki Türkleri kullanıyor

* Türk hükümeti, daha önce de diasporasını siyasi amaçlar için kullanma arayışında oldu, ancak kapsamlı uluslararası baskı faaliyetlerinde bulunmadı. 2000'li yılların başından itibaren iktidarı elinde tutan Erdoğan, yurt dışında yaşayan Türkleri hem potansiyel bir iç siyasi destek hem de dış politika önceliklerini ilerletmek için bir kaynak olarak gördü. Ancak diasporadaki keskin bölünmeler, devletin bu tür toplulukları daha açık bir şekilde siyasallaştırmasıyla daha da kötüleşti. Bu ayrılıklar bazen sokak çatışmalarına dönüştü ve özellikle Kürt ve sol aktivistler devlet tarafından tehdit edildiğini hissettiklerini söyledi.

Paris Katliamı örneği

* PKK kurucalarından Sakine Cansız ile birlikte sürgündeki üç Kürt, Ocak 2013’te Fransa'nın başkenti Paris’te Kürt kültür merkezinde katledildi. Katliamın ardından tutuklanan bir Türk (Ömer Güney) yargılanamadan hapiste öldü ve Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ajanı olduğu iddialarını çözümsüz bıraktı.

Diyanet İşleri de araç

* Erdoğan katı Türk milliyetçiliğine dönerken, Türk hükümeti denizaşırı milliyetçi gruplarla bağlarını güçlendirdi. Bu gruplardan biri Almanya’daki Türk sürgünleri gözetlemek ve tehdit etmekle suçlanan, Alman makamlarının 2018'de yasakladığı Osmanen Germania motorcu çetesiydi. Türk diasporası için imam ve camileri denetleyen Diyanet İşleri Başkanlığı da sürgündekilerin gözetlenmesi için bir araç haline geldi.

* Devlet içi çatışmanın ardından ülke içindeki baskıyı da yansıtan bir küresel tasfiye başlatıldı. Yasa dışı iadelerin hedefinde çoğunlukla Gülen’in dünyanın dört bir yanındaki okullarında çalışan öğretmenler veya yöneticiler yer aldı. Küresel operasyonun ana taktikleri hareket kabiliyetinin sınırlandırılması, tutuklamalar ve yasadışı iadeler oldu. Türk hükümeti, 27 ülkeden 116 kişinin iade edildiğini açıkladı.

* Ankara, uluslararası düzeyde, Interpol'ün renk kodlu bildirim sistemini taklit ederek yaklaşık bin kişiyi içeren "Terör Arananlar" yani en çok aranan teröristler listesini yayınladı. Çoğunun PKK ile bağlantılı olduğu iddia ediliyor, ancak diğerleri Gülen Grubu üyeleri, sol grupların üyeleri…

Türk hükümeti açıkça üstleniyor

* Freedom House'un Türk devleti tarafından işlendiğine dair kayda geçirdiği 110 fiziksel uluslararası baskı davasının tümü terör suçlamalarını içeriyordu. Üst düzey Türk yetkililer, adam kaçırma operasyonlarını açıkça üstleniyor ve MİT'in rolünü övüyor. MİT'in 2017'de Sudan'da olduğu gibi birçok adam kaçırma olayına doğrudan karıştığı devlet medyasında yer aldı. Avrupalı gazetecilerin yaptığı soruşturma, operasyonlarda kullanılan uçakların MİT'e bağlı paravan şirketlerle bağlantısını ortaya çıkardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mart 2018’de Kosova'dan altı öğretmenin kaçırılmasının ardından yaptığı konuşmada, "Nereye giderse gitsinler, onları paketleyip buraya getireceğiz" dedi.

Klasik adam kaçırma

* Azerbaycan'dan bir grubun da dahil olduğu yasa dışı iadelerden birkaçı, klasik adam kaçırma operasyonlarıydı. İnsanlar sokakta zorla araçlara bindirildi ve ardından herhangi bir prosedür olmaksızın kendilerini Türkiye'de buldular. Ancak bu operasyonların çoğu, hedef ülkenin kurumlarının yolsuzluğunu ve işbirliğini gerektirdi. Yerel polis veya güvenlik birimleri, kısa bir süre gözaltında tutulan Türk vatandaşlarını tutukladı, ardından gizlice Türk yetkililere teslim etti ve bu kişiler hemen Türk uçaklarıyla Türkiye'ye götürüldü.

* Kosova makamlarının oturma izinlerini iptal ettiği 6 Türk öğretmeni ulusal güvenlik tehdidi ilan edip hızla Türk yetkililerine teslim etmesinde yaşandığı gibi en iyi belgelenmiş vakalarda bile yasal süreçler kılıfına uyduruldu. Ancak operasyonlar genellikle beceriksizdi. Kosova'da tutuklanıp aynı gün Türkiye'ye teslim edilen 6 kişiden biri orijinal listede yoktu; hedef alınan kişi ile aynı isme sahip farklı bir Türkçe öğretmeniydi.

Pasaportlara oprasyon

* Yasa dışı iadelerin yanı sıra, Türkiye'nin uluslarası baskı araçlarının en önemlisi hareket kabiliyetinin sınırlandırılması oldu. Yetkililer, şüpheli muhalifleri Türkiye içinde hapsetmek ve halihazırda ülke dışındakilerin seyahatlerini sınırlamak amacıyla darbe girişiminin ardından 230 binden fazla pasaportu iptal etti. Hükümet ayrıca bilinmeyen sayıda pasaportun kaybolduğunu veya çalındığını bildirdi. İptal edilen pasaportlar, seyahat sırasında gözaltına alınmalara yol açtı; böylelikle tutuklular daha sonra Türkiye’ye yasal ya da yasadışı yollardan iade edilebildi.

İnterpol’ü kullanmaya çalıştı

* Türk hükümeti sürgündeki kişileri hedef almak için uluslararası polis teşkilatı Interpol'ü kullanmaya çalıştı. Türk yetkililerin, 2016’dan sonra 60 bin kadar ismi teşkilatın ihbar sistemine toplu olarak yüklemeye çalıştığı iddia edildi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ağustos 2017’de bu taktikleri kınadı ve Türkiye'nin Interpol sistemini kötüye kullanmasının kabul edilemez olduğunu savundu. Interpol konuyla ilgili resmi olarak yorum yapmadı.

Doğan Akhanlı örneği

* Interpol ihbarları yine de yararlı bir araç olarak kaldı ve Ağustos 2017’de yazar Doğan Akhanlı ve gazeteci Hamza Yalçın'ın tutuklanmasına yol açtı. PKK üyesi olmakla suçlanan bu iki kişi, Sırbistan ve Bulgaristan'dan hukuka aykırı olarak sınır dışı edildi. Interpol'ün şeffaf olmaması ve ayrıca küresel sisteme girilen ihbarların, iptal edildikten sonra bile ulusal sistemlerde kalabilmesi nedeniyle, kuruluşun Türkiye’den gelen siyasi güdümlü talep sorunuyla gerçekten ilgilenip ilgilenmediğini belirlemek zor.

Can Dündar örneği

Dönemin önde gelen laik gazetesi Cumhuriyet’in Yazı İşleri Müdürü Can Dündar, Türkiye'nin Suriye'ye silah sevkiyatıyla ilgili bir makalesinde ulusal güvenlik bilgilerini sızdırmaktan hapis cezasına çarptırıldıktan sonra Haziran 2016'da ülkeyi terk ederek Almanya'ya gitti. Ceza aldığı gün bir saldırgan, mahkeme binasının dışında Can Dündar’ı silahla vurmaya kalkıştı. Sürgüne gittiğinden beri Dündar çok sayıda tehditle karşılaştı. Kendisi ve diğer birkaç Türk gazeteci Alman makamlarından koruma aldı. Türk devleti, Dündar'ın mahkumiyetiyle bağlantılı olarak Türkiye'deki mal varlığına el koydu.

Diğer örnekler

* Son yıllarda yaşanan diğer olaylar, yasadışı iade taktiğinin Gülenci olmayan hedeflere genişletildiğini gösteriyor. Mart 2018’de Ayten Öztürk, Lübnan'ın Beyrut kentinde bir havaalanında gözaltına alındı ve Türk yetkililere teslim edilmeden önce 5 gün tutuldu. Türkiye'de avukata erişimi olmadan beş ay hapis yatan Öztürk bu süre zarfında işkence gördüğünü iddia ediyor. Öztürk, DHKP-C ile bağlantılı olmakla suçlanıyor.

* Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) eski yerel adayı İsa Özer, Eylül 2020’de Ukrayna'nın Odesa kentinden Türkiye'ye yasal işlem yapılmadan teslim edildi. Gözaltı ile teslim arasında neredeyse hiç zaman ve açık hiçbir yasal süreç yoktu. HDP’nin diğer binlerce üyesi gibi Özer de PKK üyeliğiyle suçlanıyor.

WASHINGTON

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.