Soğuk bir Rus masalı
Kültür/Sanat Haberleri —

The Return filminden bir kare / foto:AFP
- The Return, bir babanın on iki yıl sonra eve dönüşüyle başlar. Gelen baba mıydı? Yabancı mıydı? Babanın dönüşü müydü gidişi miydi? Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’ı kucaklayan film insan ruhunun kırılgan yanlarını gözler önüne seriyor.
VİLDAN BOZKURT
Andrey Zvyagintsev’in ilk uzun metrajı “Vozvrashcheniye”, The Return olarak da bilinen Dönüş filmi, 2003’te sinema dünyasına sessiz ama derinden bir giriş yaptı. Soğuk bir Rus masalını andıran atmosferiyle dikkat çeken film, ertesi yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’a uzanarak yönetmeninin adını uluslararası alana taşıdı. Fakat The Return yalnızca ödülleriyle değil, çevresine örülen trajedisiyle de hatırlanır. Açılış sahnesinde kuleden suya atlayan, ağabeyi rolünü canlandıran genç oyuncu Vladimir Garin, filmin gösterime girmesinden kısa süre önce, henüz 16 yaşındayken boğularak hayatını kaybetmişti. Bu olay filmin etrafında hem derin bir yankı hem de çekimser bir tartışma ortamı yaratmıştı.
Zvyagintsev, yıllar sonra Leviathan ile otorite ve baskı üzerine çarpıcı bir portre çizecekti; fakat aslında bu ilk uzun metrajında da benzer bir derinlik taşıyor. “The Return”, gizemle örülü yapısı ve insan ruhunun kırılgan yanlarını gözler önüne seren anlatımıyla seyircisini hemen içine çeker. Film bittiğinde izleyici yalnızca Rusya’nın bambaşka manzaralarını değil, aynı zamanda kendi iç dünyasına yönelen sağlam bir sorgulamanın eşiğinde bulur kendini.
On iki yıl sonra eve dönen baba
Film, pazar günü başlayan ve cumartesi günü sona eren bir haftalık zaman dilimini anlatır. On iki yıl aradan sonra eve dönen baba figürü, bu kısa sürede oğullarıyla birlikte bir yolculuğa çıkar.
Anneleri ve büyükanneleriyle yaşayan iki kardeş, İvan ve Andrey, yıllardır görmedikleri babalarının aniden eve dönüşüyle hayatlarının bambaşka bir yöne savrulduğunu fark ederler. Neredeyse hiç hatırlamadıkları ve tanımadıkları bu adamla geçirecekleri birkaç gün, yalnızca bir baba–çocuk buluşması değil; çocukluktan yetişkinliğe geçişin, güvenin ve hayata atılan ilk adımların sorgulandığı bir yolculuğa dönüşür.
Film, çocukların arkadaşlarıyla oynadığı sahneyle açılır. Andrey ve arkadaşları kuleden cesurca havuza atlarken, küçük kardeş İvan ise korkusunun gölgesinde kenarda kalır. Arkadaşları tarafından yalnız bırakılan İvan, yalnızlığın ağırlığını hisseder; güneş yavaşça batarken annesi yanına gelir, onu sevgiyle sarar, güven vererek eve götürmeye çalışır. Pazartesi günü, arkadaşları ona “ödlek” diyerek alay eder; abisinin de katılmasıyla iki kardeşin arasında ilk çatlak oluşur ve kavga ederek eve dönerler. Eve vardıklarında ise yıllardır görmedikleri babalarının sessiz varlığıyla yüzleşirler. Bu beklenmedik karşılaşma, çocukluklarının geri dönülmez bir dönemeç almasına yol açacaktır. Andrey bu dönüşe sevinirken, İvan yabancısı olduğu bu adama şüpheyle yaklaşır. Akşam yemeğinde ise annelerinin izniyle baba, çocuklarını 2 günlük kısa bir balık tutma yolculuğuna götürmeye karar verir. Başta heyecan verici görünen bu macera, zamanla zorlayıcı ve gerilimli bir sürece dönüşecektir. Baba ve oğullar arasındaki gerilimin yavaş yavaş ortaya çıktığı bu yolculuk, zamanla karakterlerin hem birbirlerini hem de kendilerini sınadıkları bir serüvene dönüşür.
Babalar ve oğullar
Serüvenleri başladıktan itibaren baba ve oğullar arasında çatışmalar devam eder. Babasının varlığını hemen kabullenen Andrey daha uyumludur, fakat İvan sürekli olarak babasının hareketlerinden rahatsızlık duyar. Yol boyunca sert tavırları, otoriter çıkışları ve anlaşılmaz davranışlarıyla baba, çocuklarda güven duygusu yaratmak yerine korku uyandırır. Çadır kurdukları ormanda, kamp ateşi başında geçen gecelerde İvan’ın öfkesi giderek artar. Ona göre babası bir yabancıdır ve söylediklerinin çoğu yalandır.
Yolculuk babanın işi dolayısıyla 3 gün daha uzamıştır ve uzadıkça gerilim de büyümektedir. Issız bir adaya vardıklarında baba bir sandalı tamir ederek onları adaya geçirir. Yağan sağanak, kasvetli manzaralar ve doğanın sertliği, sanki yaklaşan bir felaketin habercisi gibidir. Zvyagintsev, bu noktada doğayı yalnızca arka plan değil, karakterlerin ruh hâlini yansıtan bir ayna olarak kullanır.
Baba, çocuklarını hayata hazırladığını iddia ederken, aslında onlara karşı sertliği ve tahammülsüzlüğüyle otoritenin baskıcı yüzünü gösterir. Özellikle İvan’ın direnişi, babayla aralarındaki uçurumu daha da büyütür. Günler ilerledikçe yaşanan tartışmalar, güvensizlikler ve öfke patlamaları geri dönülmez bir noktaya varır.
Final bölümüne doğru baba ile İvan arasındaki gerilim patlama noktasına gelir. İyice hırpalanan İvan, öfkesini bıçakla tehdit ederek açığa vurur ve ardından gözyaşlarıyla ormana kaçar. Peşinden giden babasıyla eski bir fenerin tepesinde yüzleşirler. Bu bir anlık yüzleşmeyle olaylar trajik bir şekilde sonuçlanır. Ardından yaşananlar hem iki çocuğun hem de izleyicinin zihnine kazınan ağır bir sonu beraberinde getirir. Yaşadıkları şokla İvan suçluluk ve çaresizlik içinde kalır. Geri döndüklerinde sandal yavaş yavaş suda kaybolurken, İvan’ın babasının ardındaki çaresiz çığlığı filmin en sarsıcı anına dönüşür. Son sahnede, geriye yalnızca babalarının olmadığı bir aile fotoğrafı ve izleyicinin zihnine kazınan sorular kalır.
Babanın dönüşü mü gidişi mi?
Film, adını gerçekten babanın dönüşünden mi alır, yoksa geldiği gibi gidişinden mi? Yönetmen, tıpkı bu soruda olduğu gibi, film boyunca yanıt vermek yerine izleyiciyi sorularla baş başa bırakır.
Zvyagintsev’in sinematografisi, doğanın görkemli ve ürkütücü manzaralarıyla birleşerek izleyiciyi baştan sona etkisinde kalacağı bir yapıtın ağırlığıyla yüzleştirir. Siyah-beyaz fotoğraflarla biten son sahneler ise geçmişle şimdi arasındaki bağı kurar. Filmin atmosferini güçlendiren Andrei Dergatchev’in müzikleri, gerilimi ve melankoliyi daha da derinleştirir.
The Return, baba-oğul ilişkisi üzerinden yalnızca bir aile hikâyesi değil, aynı zamanda otorite, güven, yabancılaşma ve varoluş üzerine evrensel bir anlatıdır. Zvyagintsev izleyiciyi cevaplarla değil, sorularla baş başa bırakır. Belki de bu yüzden film, sadece izlenen değil, uzun süre zihinde yaşayan bir deneyim hâline gelir.














