Son perde: Taksim

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Hiçbir ahlaki ve vicdani duygu emaresi taşımayan bu zihniyet kendi siyasi geleceği adına şiddetin en vahşet dolu tablosunu bir kez daha Taksim’de topluma göstermek istedi.
  • Sadece seçime odaklanmış faşizmle uzlaşma peşinde olan sandık kafalı muhalefete karşı sokağı ve mücadeleyi esas alan, yaşadığı coğrafyanın içinde yoğrulan, faşizme, savaşa ve sömürüye karşı tüm direnen güçlerin ortak aklıyla düşünen bir siyaset yolu da açacaktır.

Taksim patlaması uzun bir tiyatro oyununun son perdesidir. Çöktürme planıyla başlayan oyun tam sekiz yıldır sürdürülmeye çalışılıyor. Çöken bir devletin hikâyesinin sahnelendiği bu oyunda son perde yine kanlı bir girişle başladı. Hikâye Kobanê ile başlamıştı; düşmeyen Kobanê ‘çürümüş kızıl elma’nın tüm kurgularını bozmaya yetmişti. O günden Taksim patlamasının olduğu güne kadar bu kısa kanlı tarihin kronolojisini çıkardığımızda bu berbat oyunun tüm kirli planlarını deşifre etmenin aslında ne kadar kolay olduğunu görmeniz mümkün.

Taksim patlaması sonrası telaşla yapılan açıklamalar zaten suçluyu bir kez daha ele vermiştir. Geride bıraktığımız sekiz yıl boyunca yaşadığımız katliamlar sonrası yapılan açıklamalar bir kez daha yinelenirken, bu kez kendileri de artık yolun sonuna geldiklerini anlamış olacaklar ki hiçbir inandırıcılığı kalmamış açıklamalarını ancak sosyal medyayı yasaklayarak yapabilmişlerdir. Ama artık bu senaryonun alıcısı kalmamıştır. En inançlı takipçilerinin bile açıklamalara şüpheyle yaklaştığı bu son olayda kirli senaryonun borazanı İstiklal’de tek başına çırpınmaktaydı…

Kobanê direnişi sonrası devletin ve sermayenin yayılmacı politikasının tıkanması sonucu devlet ve iktidar yeni yapılanmasını otoriter şefçi bir eksene oturtarak, bu tıkanıklığın aşılmasına yönelik kurgusunun ilk adımını Dolmabahçe mutabakatını bozup, masayı devirerek atmıştı. Tecrid koşullarını daha da katılaştırarak Sayın Öcalan’ın demokratik çözüme yönelik siyasetini adeta görünmez kılmak, yaşanan çözüm sürecini hafızalardan silmek, toplumun bir arada yaşama ve onurlu bir barış için biriktirdiği umudu yok etmek adına başlayan kapsamlı saldırıların en yıkıcı sahneleri katliamlarla yaşandı. Diyarbakır’da başlayan bu süreç Taksim’de bir kez daha karşımıza çıktı.
Şimdi yeniden kaybettikleri 2023 seçimini kazanabilme adına topluma yönelik saldırılarını geçmiş seçimlerde olduğu gibi tekrarlama peşindeler. Hiçbir ahlaki ve vicdani duygu emaresi taşımayan bu zihniyet kendi siyasi geleceği adına şiddetin en vahşet dolu tablosunu bir kez daha Taksim’de topluma göstermek istedi. Amaç toplumu terörize temek, kaygıları olabildiğince yükseltmek, panik sonrası korkuları yaygın ve kalıcı hale getirmek ve buradan hâkim şiddet anlayışlarının yegâne geçerli politika olduğu kanaatini üretmektir. Sekiz yılın sonunda geldikleri nokta aslında büyük bir tükenmişliğe işaret ediyor. Hala bulabildikleri tek çıkış senaryosu 7 Haziran öncesi 5 Haziran’da Diyarbakır HDP mitinginde başvurdukları yöntemse, varın gerisini siz düşünün…

Burada sormamız gereken kritik soru toplumun bu kötü tiyatroyu hala neden izlemeye devam ettiğidir. Bizler hiç kuşkusuz bunun yanıtını biliyoruz. Bu yanıtla yüzleşmek istemeyenlerin de bu katliamlarda az ya da çok payı olduğunu söylemek istiyorum. Daha geriye gitmeden, son sekiz yıl boyunca yaşadığımız tüm gerçekliğe sırtını dönen muhalif siyasetin bu kurguya hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Taksim patlaması sonrası yapılan açıklamalarda bile hala o sinsi hizmeti maalesef gördük.

Bunca büyük mağduriyetin yaşandığı bir toplumda muhalefet farklı ve çok boyutlu mağduriyet alanlarının ortak bir politik hatta buluşması için çaba harcaması gerekirken, adeta iktidarın muhalefeti polarize etme stratejisine katkı vermiştir. Mağduriyet üreten, mağdurları politikadan uzaklaştıran, tecrid, savaş ve talan düzenini her konjonktürde yeniden üretebilen iktidar karşısında muhalefetin devletin kırmızı çizgilerini daha da koyu renlere boyaması günahın büyüğü olsa gerek.

Faşizmin beslendiği kaynakları ortadan kaldıracak bir muhalefet çizgisini var etmek yerine savaş politikalarına sahip çıkan, Başûr’u, Rojava’yı görmeyen, Kürt düşmanlığını sinsice sürdüren, demokratik çözümün umudu olan İmralı’yı ısrarla yok sayan muhalefet hala hamaset ile ham hayaller peşinde koşuyor. Alışılagelmiş bir kınama furyasıyla gerçeklere gözlerini kapayanlar sonuçları bu denli vahim olan meselenin nedenlerini ısrarla görmezden gelmeye devam ediyorlar. Küresel siyasetin içine sürüklendiği kriz ve bunun Ortadoğu’ya yansımalarının ülkeye ve topluma getireceği yıkımı hala anlamak istemeyenler masa siyasetiyle sokaktan kaçmaya devam edebilirler. 

Ama başka bir muhalefet var, HDP var. HDP öncülüğünde faşizmin karşısında mücadeleyi yükseltmek için demokrasi ittifakını büyütmenin bu süreçte ne denli önemli bir siyasi adım olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Sadece seçime odaklanmış faşizmle uzlaşma peşinde olan sandık kafalı muhalefete karşı sokağı ve mücadeleyi esas alan, yaşadığı coğrafyanın içinde yoğrulan, faşizme, savaşa ve sömürüye karşı tüm direnen güçlerin ortak aklıyla düşünen bir siyaset yolu da açacaktır, çözümü de üretecektir. Evet, bizim de bir masaya ihtiyacımız var ve o masanın demokratik çözümü sağlayacağını, savaşı sonlandırabileceğini, müzakere aklını ve demokratik cumhuriyetin çok boyutlu inşasına giden yolu açabileceğini biliyoruz. Ama unutmayalım ki; İmralı’da yıkılan masanın yeniden ayakları üzerine dikilmesi ancak faşizmin yıkılması ile mümkün…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.