Sorun şantaj değil, AB'nin yanlış politikası

Dünya Haberleri —

Özlem Alev Demirel

Özlem Alev Demirel

  • Özlem Alev Demirel: AB kendini Türkiye’ye bağımlı hale getiriyor. Erdoğan’ın mülteci meselesini bir avantaj olarak kullandığını gördük. Sorun Erdoğan’ın şantajı değil, AB’nin yürüttüğü yanlış politikadır. AB’nin müzakereler, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve mülteci anlaşması sorgulanmalı.

 

NİHAL BAYRAM/MAİNZ

Avrupa Parlamentosu üyesi Sol Parti Milletvekili Özlem Alev Demirel ile yayına hazırladığı "Çarktaki Türkiye" kitabı ile Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri üzerine konuştuk. Sol Parti tarafından yayınlanan kitap, "baskı ve direniş arasındaki bir ülkeye dair makaleleri" içeriyor. Türkçe, Almanca, İngilizce dillerinde basılan kitap Türkiye-AB ilişkilerini masaya yatırırken aynı zamanda Türkiye’deki muhalefete kadın-çevre-sendika gibi farklı mecralardaki mücadeleye ilişkin de bir perspektif sunuyor.

24-25 Haziran’da Avrupa Birliği Zirvesi düzenlenecek. Birlik, Türkiye ile nasıl yola devam edeceğini masaya yatıracak. Sol Parti Milletvekili Özlem Alev Demirel ile zirve öncesinde kitap üzerinden Türkiye-AB ilişkileri, AKP-MHP iktidarının agresif dış politikasının Avrupa’daki yansıması, yaşanan işbirliği ve çatışmaları konuştuk.

Öncelikle kitapla başlayalım. Neden böyle bir kitaba ihtiyaç duyuldu?

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği (AB) Türkiye’deki durumu, Erdoğan hükümetiyle ilgili durumu düzenli olarak masaya yatırıyor. Bu tatışmalarda, görüşmelerde Türkiye’ye dair dar bir perspektif olduğunu farkettik. Türkiye farklı yüzleri olan bir ülke, pek çok çelişkileri, zayıflıklarına rağmen farklılıkları olan bir ülke. O yüzden bu tartışmaların sadece Erdoğan hükümetiyle sınırlı kalmaması gerekiyor. Bu kitapla Türkiye’nin farklı yüzlerini de yansıtmak istedik. Kitabın amaçlarından bir tanesi insanların bu alandaki ufkunu genişletmek. Türkiye’deki demokrasi hareketinin acilen ihtiyaç duyduğu dayanışmanın güçlenmesini sağlamak. Türkiye’deki uzmanları da bu kitabın bir parçası yaptık. Dış politikadan çevre sorununa, kadın hareketinden kültür sorununa kadar geniş yelpazede Türkiye’de gölgede kalan sorun ve mücadeleleri ele aldık.

Çarktaki Türkiye

Kitaptaki makalenizde AB-Türkiye ilişkilerini ele alıyorsunuz. Bu ilişkilere nasıl bir perspektifle bakıyorsunuz?

Türkiye-AB ilişkilerinde artık bir takım değişiklikler olduğu çok açık hale geldi. Sürekli bu ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerektiği dile getirilir oldu. Türkiye meselesi sadece insan hakları ihlalleri değil dış politika açısından da ele alınıyor. Mart ayında AB’de yayınlanan bildirgede Türkiye için bir takım yaptırımlar gündeme geldi. Fakat şu açıkça görüldü ki; Türkiye ekonomik ilişkiler, bağlar, gelecekteki ilişkilerin de merkezinde yer alacak.

Peki Türkiye’nin dış politikası bu ilişkilerin neresinde? Nasıl temel tartışma konusuna dönüştü?

AKP-MHP koalisyonu son iki yılda çok agresif, saldırgan bir dış politika yürüttü. Dünyanın farklı bölgelerinde, askeri operasyonlar gerçekleştirildi. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’de gerilimi tırmandırdı. Tüm bunlar AKP’nin mevcut dış politikası nedeniyle oldu. AKP hükümetinin dış politikası artık AB’de de çok ciddi bir şekilde tartışılıyor. Çünkü Türkiye’nin dış politikası AB’nin manevra alanına da etki ediyor. AB’nin de jeopolitik bir takım çıkarları bu alanlarda var. Ve AB de kendisini harekete geçmesi gereken bir durumda bulmuş vaziyette.

Gelinen noktada Avrupa, Erdoğan hükümeti için yeniden can simidi olmuyor mu?

Gümrük Birliği’nin güncellenmesi AB’nin üzerinde çalıştığı bir konu. Ancak bu muhalefet için zehir, hükümet için de bir hediye gibi olacak. Özellikle popülerliğini yitiren bir Cumhurbaşkanı için öyle. Tabii bir de mülteci anlaşması var. Biz Almanya’da mülteci anlaşmasından bahsederken şunu duyuyoruz: AB kendini Türkiye’ye bağımlı hale getiriyor. Erdoğan’ın mülteci meselesini bir avantaj olarak kullandığını gördük. Buradaki esas zorluk Erdoğan’ın yaptığı şantaj deği, AB’nin yürüttüğü yanlış politikadır. AB’nin müzakereler, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve mülteci anlaşması sorgulanmalı. Bunun yanında AB tarafından Türkiye’ye satılan silahlara da odaklanmalıyız. Türkiye’nin dış politikasını eleştirirken diğer yandan Türkiye silah satmaya devam ediyorsanız kendinizle çelişirsiniz. 2015 yılında Merkel, AKP’nin ilk kez çoğunluğu kaybetmesi ardından Türkiye’yi ziyaret etmiş ve dolaylı olarak Erdoğan’ın kampanyasına destek sunmuştu. Şimdi de şöyle bir durum var. Erdoğan ve AKP artık güç kaybediyor, popülerliğini yitirdi. AB artık adım atıp bir takım önlemleri Türkiye’ye karşı uygulamaya başlamalı. AB’nin artık AKP hükümetine destek vermeyi durdurması gerekiyor.

Özlem Alev Demirel

Avrupa ülkeleri Türkiye'ye karşı neden bu kadar tavırsız ve sessiz?

Gerek ABD gerekse AB, Türkiye ile şu anki iktidarı birbirinden ayırıyor. Hükümetlerin geçici olduğunu düşünüyor, bu iktidarla yaşanan sorunlar nedeniyle Türkiye pazarını ve bu pazardaki nüfuzunu kaybetmek istemiyor. AB, Türkiye’nin iç politikası ile dış politikasını birbirinden ayıran bir yaklaşımla, dış politikada "uslu duran", "yeni provokasyonlar" yapmayan bir Türkiye yönetimiyle ekonomik-ticari işbirliğini geliştirmeye hazır olduğu sinyalini veriyor. İnsan hakları meselelerinde ise, "kaygılarını" ifade etmekten öteye gitmeyen bir tutum almayı tercih ediyor. Bu pragmatist tutumun ne derece sürdürülebilir olduğu, gerek Avrupa gerekse Türkiye’deki muhalefetin ve kamuoyunun tepkisine bağlıdır. 

Başta Almanya olmak üzere Avrupa devletleri AKP hükümetini sadece desteklemekle kalmıyor, kendi ülkelerindeki AKP-MHP iktidarı muhaliflerini de kriminalize ediyor ve Türkiye’nin isteklerini yerine getiriyor. Neden böylesi bir siyaset izleniyor?

Büyük resme bakarsanız, AB’nin yakın çeperi olan yakın ve Orta Doğu’da istikrar sağlamak, Rusya ve Çin’in bölgedeki nüfuzunu geriletmek ve kendi nüfuzunu artırmak bakımından Türkiye vazgeçilmez bir ülke. Bunun dışında, Avrupa’nın yanı sıra, özellikle Almanya’da 4 milyonu aşkın Türkiye kökenli nüfus yaşamakta. Tek başına bu iki faktör, AB’nin lider ülkesi Almanya’yı Türkiye devleti ile özel bağlar kurmasının anlaşılamaz olmadığını gösteriyor. 7500’ü aşkın Alman şirketinin Türkiye’de yatırımları bulunmakta, bunların bazılarının Türkiye angajmanın mazisi 100 yıl öncesine kadar uzanıyor. 

Almanya, söz gelimi Kürt sorunu nedeniyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırabilir, ancak bunun Türk devletinin bam teline basmak olduğunu biliyor. Öte yandan tüm AB içinde Türkiye ile çok özel ilişkileri olan ülke konumunu uzun vadeli çıkarları bakımından da tehlikeye atmak istemiyor. Alman devletinin ve sermayesinin yakın ve uzun vadeli çıkarları bunu buyurduğundan, Türkiye ile özel ilişkilerini tehlikeye atacak riskli politikalardan uzak duruyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.