Soykırımın acılarını sarmak

Elif KAYA yazdı —

  • Öncellikle soykırımın faili kim veya kimlerdi? Bunun bütün boyutlarıyla ortaya konulması gerekir ki sağlıklı sonuçlar açığa çıkabilsin. Soykırım sadece DAİŞ ile açıklanamaz.
  • Şengal halkının korunmasından sorumlu olduğu halde alanı bırakıp kaçan KDP, kendi vatandaşını koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyen Irak hükümeti, DAİŞ’e her türlü desteği sağlayan ve halen her gün Şengal’e bomba yağdıran Türk devletinin bu soykırımdaki rolü açığa çıkarılmadan ve hesabı sorulmadan parlamentoların alacağı soykırım kararları havada kılar.

Soykırımın ağır travmalarıyla baş etmenin iki etkili yolu vardır. Birincisi travmanın koşullarını tahlil etmek, failleri belirlemek ve faillerden bunun hesabını sormak. İkincisi ise saldırı karşısında direniş gösteremeyen zayıf yanlarını gözden geçirip, aynı acıların bir daha yaşanmaması için toplumsal örgütlenme ve öz savunma sistemini güçlendirmektir.

3 Ağustos 2014 tarihinde DAİŞ’in Şengal’de gerçekleştirdiği soykırımın yaraları hala sarılmadı. Êzîdî toplumu halen büyük bir savaş tehdidi altındadır. Bulunmayı bekleyen binlerce kayıp, binlerce göçmen ve yaralarını sarmak için büyük bir gayretle savaşan yürekli insanlar...

Êzîdî toplumuna karşı geliştirilen soykırım tüm ahlaki-politik toplum değerlerine karşı yapıldı. Êzîdîler üzerinden tüm ezilen halklara mesaj verildi. Özelde de kadınlar hedeflendi. Çünkü soykırımın başarılı olabilmesi kültürün yaratıcısı, taşıyıcısı ve sürdürücüsü olan kadının ortadan kaldırılması veya taşıdığı misyonun tersyüz edilmesiyle mümkün olabilirdi.

Ataerkil sistemin ilk ilkesi kadının köleleştirilip, pazarlarda satılması, sömürge haline getirilmesiydi. ‘Önce kadınları vurun’ sloganı faşizmin ataerkil sistemden devraldığı bir gelenektir. DAİŞ de soykırım politikasını vurup öldürmek ile köleleştirip, pazarlarda satmak üzerine kurdu. Ataerkil sistemin ilk ilkesini faşizmin barbarlığı ile buluşturdu. Mevcut egemen sistemde kadınların özgür olduğu da söylenemez. Ama hiçbir zaman kölelik biçimi DAİŞ’in uyguladığı kadar açıktan ve doğrudan ifade edilmedi. Kadınları zincire vurup, pazarlarda satmak tarihi geriye döndürüp, barbarlığın ilk dönemlerine dönme arzusunun ifadesiydi. Ezcümle, Êzîdî soykırımının merkezine kadın kırımı konuldu. Çünkü tüm sömürü biçimlerinin merkezinde kadın bedeni ve emeği üzerinde geliştirilen sömürü yer alırdı. Egemen erkeğin varlığı, kadının köleliği ve yok sayılmasıyla, iktidarın varlığı ise toplumun köleleştirilmesiyle ancak yaşam bulabilirdi. Topluma boyun eğdirmenin en etkili yolu ise kadını teslim almak ve köleleştirmekten geçer. Her şeyi en açık ve ilkel haliyle yaşayan DAİŞ, bunu en barbar şekliyle ortaya koydu. İnançları ve kültüründen dolayı Êzîdî toplumunu soykırıma uğratırken, kadın kırımını merkez alan bir politika izledi. Kadınlar sadece fiziki olarak öldürülmedi, köleleştirildi, pazarlarda satıldı, düşmanının çocuğunu doğurmaya zorlandı. Fiziki ölümden daha beter acıların nesiller boyunca sürmesini sağlayan uygulamalara mahkum edildiler. Tüm dünyanın gözleri önünde her anı basın üzerinden canlı servis edilen bu kadın kırımı aslında tüm dünya kadınlarına gözdağıydı. Kadınların, alınıp-satılan, erkeğin hareminde ancak yaşam şansı bulan değersiz nesneler olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Bu büyük acı ve aşağılanmayla baş etmenin en etkili yolunu Êzîdî kadınları mücadeleyi yükselterek buldu. Özgün özerk örgütlenmesini ve özsavunma sistemini geliştirerek, soykırımcılardan hesap sorarak soykırımın ağır tahribatlarını aşmaya çalıştı- çalışıyor. Geliştirdiği mücadele ile dünya kadınlarına umut aşılıyor.  

Bir diğer önemli konu uluslararası alanda bu soykırımın tanınmasına yönelik yürütülen çalışmalardır. Geçen yıl Belçika ve Hollanda parlamentosu, bu yıl Almanya Federal Meclisi Êzîdîlerin yaşadığı katliamı soykırım olarak tanımladı. Uluslararası alanda bu kararların alınması önemli olmakla birlikte, yeni katliamları önlemeye yönelik tedbirlerle desteklenmediğinde pek bir anlam taşımıyor. Öncellikle soykırımın faili kim veya kimlerdi? Bunun bütün boyutlarıyla ortaya konulması gerekir ki sağlıklı sonuçlar açığa çıkabilsin. Soykırım sadece DAİŞ ile açıklanamaz. Şengal halkının korunmasından sorumlu olduğu halde alanı bırakıp kaçan KDP, kendi vatandaşını koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyen Irak hükümeti, DAİŞ’e her türlü desteği sağlayan ve halen her gün Şengal’e bomba yağdıran Türk devletinin bu soykırımdaki rolü açığa çıkarılmadan ve hesabı sorulmadan parlamentoların alacağı soykırım kararları havada kılar.

Soykırımı tanımak aynı zamanda yaşanan maddi ve manevi ziyanı onarmayı da içermelidir. Öncelikle kırıma uğrayan halkın iradesine saygı duyulup, halkın kendine dair aldığı kararların arkasında durmayı gerektirir. Şengal halk meclisinin aldığı Demokratik Özerk Şengal kararına saygı duyulup, arkasında durmak soykırım acılarını sarmanın en doğru ifadesi olur.

Yaşanan büyük acı ve derin yaralar; köklü değişiklik gerektiren kararların alınıp pratikleştirilmesiyle ancak sarılabilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.