Türk medyası savaş dilini bırakmalı

Faruk Eren
- Kürt sorunun çözümü bağlamında yürütülen süreçte medyanın kötü bir sınav verdiğini belirten gazeteci Faruk Eren, “Süreci her an provoke eden bir dil kullanılıyor. Bu dilin değişmesi gerekiyor" dedi.
Özellikle CHP'nin ulusalcı kanadı ile MHP'den ayrılan milliyetçi kesim ve onları temsil eden yayın organlarının "saldırgan", "militarist" ve "çözüm karşıtı" dili ile iktidara yakın medyanın "hakimiyet" dili dikkat çekiyor. Gazeteci Faruk Eren, süreçte medyanın rolü ve yayın organlarının kullandığı dile dair MA'ya konuştu. AKP medyasında süreci destekleyenler kadar aykırı görüşlerin de olduğunu belirten Eren, "Geçen gün bir komisyon üyesi katıldığı YouTube programında komisyona dair, ‘7 yıldır Meclis’teyim hayatımda gördüğüm en demokratik komisyon’ dedi. Bu bir şekilde medyaya da yansıyor. Süreçle ilgili herkesin endişeleri var. Muhalif medya denilen kesim de süreçten önce Kürt meselesi konusunda, temel insan hakları konularında bile AKP medyasının yaptığı konuma geldi. Mesela 30 yıldır cezaevinde olan tutuklular var, cezası bitmiş, keyfi gerekçelerle bir iki yıl fazladan yatırılıyor. Televizyon programlarında kendilerine ‘muhalif’ diyenler, ‘bu insanlar niye bırakılıyor’ şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Buna karşı çıkmasındaki argümanı da süreçle ilgili endişeye bağlıyor. O yüzden sürece dair medyada kötü bir sınav veriliyor” idedi.
Kaygı değil, karşıtlıktır
İktidara karşı olan medya organlarında bir kaygıdan öte süreç karşıtlığının olunduğuna dikkat çeken Eren, şöyle devam etti: “Sürece karşı olduğunu söyleyen kişiler kendine ‘muhalif’ diyor. Sıkıştığı zaman da ‘barışa karşı değiliz, tabii ki silahlar bırakılsın’ diyorlar ama bunun karşılığında da hiçbir şey yapılmasın, çünkü onların gözünde Kürt sorunu diye bir sorun yok. Dolayısıyla çözüm diye bir sorun da yok. Türkiye’de bütün sorunların AKP ile başlamadığını tartışmak gerekiyor. Bir devlet geleneği var. Tabii ki AKP’nin son yıllarında ağır hukuksuzluklar ve hak ihlalleri yaşanıyor ama bunu AKP icat etmedi. Binlerce insan ‘beyaz toros’larla faili meçhul cinayetlerde katledilirken veya gözaltında kaybedilirken şu an birilerinin özlediği ‘merkez medya’ denilen medya vardı ve bütün bu dehşete sessiz kalıyordu. Sessiz kalmaktan da öte neredeyse bu katliamların ideolojik taşıyıcılığını yapıyordu. O dönemlerde köyler boşaltılıp yakılıyor ama bu medyadan hiç ses çıkmıyordu. AKP öncesinde de Kürt sorunu, insan hakları sorunu, demokrasi sorunu, adalet sorunu ve yargı sorunu vardı. Türkiye'deki medya; militarist, devletçi, askerci ve savaşçıdır. Sadece Kürt meselesinde değil örneğin Ege’de ufak bir gerginlik olduğunda gazete ve televizyonlarda ‘çubuklu adamlar’ çıkar. Ana akım medya savaşı sever, bunun ticariden çok ideolojik yanı var.”
Savaş dili, tercihtir
Gazetecinin kamudan, gerçeklerden, halktan, barıştan ve demokrasiden yana olması gerektiğini belirten Eren, şöyle konuştu: "Ne yazık ki Türkiye'deki iktidar medyası, barış gazeteciliğini değil savaş dilini tercih etmiştir. Savaşı teşvik etmiştir. Barış odaklı habercilik, sadece gazetecilerin sorunu değil. Gazeteciler tek başına barış odaklı haberciliği yapamaz. Evet, Türkiye'de barış gazeteciliği yapılıyor ama bu okurların, izleyicilerin, kamuoyunun baskısıyla oluşabilecek bir şeydir. Bu süreçte buna daha çok ihtiyaç var. Süreci baltalayacak, provoke edecek yayınları izlememek, gazeteleri okumamak gerekiyor. Ancak izleyici baskısıyla sürece dair saldırgan yayıncılık anlayışı değişebilir. Bu süreçte medyaya düşen temel görevlerden bir tanesi süreci provoke etmemektir. Süreci her an provoke eden bir dil kullanılıyor. Bu dilin değişmesi gerekiyor. Demokratik bir ülkenin barış içinde olması, medyanın kullandığı dille de alakalı olacaktır. Tabii ki süreç şeffaf yürütülmelidir. Kamuoyu bazı şeyleri zor öğrenecektir ama medya bu süreçte barışı ve demokrasiyi teşvik etmelidir. Kamuoyunu da bu şekilde bilinçlendirilmelidir.” İSTANBUL















