Türkiye'nin çözüm dışında seçeneği kalmadı

  •  KCK Genel Başkanlık Konseyi, AKP-MHP rejiminin can çekişme ve büyük bir dağılma sürecinde olduğunu; sömürgecilik ve soykırım siyasetinin hükmünü doldurduğunu belirterek, "Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek ve demokratikleşmek dışında hiçbir seçeneği kalmamıştır" dedi.

 

Uygulanan faşizm ve soykırım siyasetinin, sadece süreci uzatıp kaosu derinleştirerek karşılıklı bedelleri çoğalttığını kaydeden KCK Genel Başkanlık Konseyi, "Çünkü Kürtler karşısında yürüttüğü bu düşmanca savaş dışında, kendisini ayakta tutabileceği herhangi bir dayanağı kalmamıştır. Gelinen aşamada artık Türkiye halkları da bu faşist iktidarı adeta bir kambur misali sırtından atmak istiyor. Artık AKP-MHP hükümetinin hiçbir yalanı onu kurtarmaya ve ayakta tutmaya yetmeyecektir. Sömürgecilik tarihinin çöplüğüne gitmekten kurtulamayacaktır" diye vurguladı. 

KCK Genel Başkanlık Konseyi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik Uluslararası Komplo'nun 24. yılına ilişkin kamuoyuna yönelik açıklama yaptı. Açıklamanın bazı bölümleri şöyle:

“Komplonun en büyük hedefi, Kürtlerin 21. yüzyıla özgür, iradeli ve ulusal kimliğini kazanmış bir halk olarak girmesini engellemek ve böylelikle Ortadoğu sahasını kendi sömürgeci çıkarları temelinde yeniden düzenlemek oldu. Bu nedenle Önder Apo şahsında Kürt hHalkı, Hareketi ve yarattığı ulusal demokratik kazanımlar, büyük bir uluslararası iş birliği çerçevesinde esaret altına alındı.

Bu tarejediyi bozmayı seçti

Önderliğimizin, Kürt Hareketi ve halkının, komployu karşılama biçimi, büyük bir direniş ve yenilenme tutumu oldu. Halkımızın ve kahraman şehitlerimizin Önderlik etrafında oluşturdukları direniş çemberi, komployu boşa çıkarmanın temel halkası oldu. Halkımız, Önderliğimizi yarattığı değerlerin toplam bileşkesi olarak gördü. Önderliğimiz şahsında dışlananın ve mahkum edilmek istenenin, esasta ‘özgür Kürtlük’ olduğunu, yani kendisi olduğunu gördü. Halkımız, bu davanın kendi tarihsel trajedisiyle bağını çok iyi görüp kavradı ve kurtuluşunun bu trajediyi bozmaktan geçtiğini bilerek, tarihi İmralı direnişini sahiplendi.

Büyük bir zihinsel devrim

Önderliğimiz, Kürtlerin son yüzyıllık kaderi olarak belirlenen soykırım kaderini bozmak konusunda tüm kararlılığını ortaya koydu. Esaret koşullarının tüm yakıcı gerçekliği altında, komploya büyük bir zihinsel devrimle cevap verdi. Devrimci bir Halk Önderi olarak yeri geldiğinde bir filozof ve bilge, yeri geldiğinde bir siyaset bilimci, bir tarih bilimci gibi kendi halkının mahkum edildiği trajik kaderini değiştirmenin, hem düşünsel ve zihinsel hem de fiziksel direnişi içinde oldu. Çağın en ileri fikir ve düşüncelerini, Kürt halkı şahsında tüm halklara, kadınlara ve direnen tüm ezilen kesimlere sundu. Geliştirdiği kavram ve kuramlarla, yeni özgür ve demokratik bir yaşam paradigması ortaya çıkardı. Hazırladığı Özgür Yaşam ve Özgür Toplum Tezleriyle, çağın en büyük komplosuna, çağın en büyük savunmasıyla cevap verdi. Demokratik Uygarlık Savunması, başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere, tüm ezilenler adına yapılan çok güçlü bir savunma oldu. Adeta Özgür İnsan adına, Demokratik Toplum adına geliştirilen bir savunma niteliğine sahip oldu. Önder Apo, İmralı esaret koşulları altında demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü toplum paradigmasını, 21. yüzyılda tüm ezilenlerin kaderini değiştirmeye yetecek, yeni bir yaşam ve mücadele paradigması ve programı olarak geliştirdi. Adına 'Demokratik Modernite' dedi.

Komplocuların amaçladığı gibi olmadı

23 yıllık İmralı esaret süreci, komplocu güçlerin amaçladığı gibi işlemedi, tam tersine insanlık adına demokratik özgür bir toplum fikir ve düşüncesinin her bakımdan geliştirildiği ve olgunlaştığı bir süreç oldu. Önder Apo’nun bu fikir ve düşünceleri, bugün Kürtlerin yaşadığı her yerde yeni bir toplumsal sisteme dönüşüyor. Yeni bir yaşam ve direniş anlayışına dönüşüyor. Kürtler ve kadınlar şahsında tüm ezilenler bu gelişmeden büyük bir ilham alıyor. Büyük bir coşku ve heyecana, büyük bir umut hareketine dönüşüyor.

Komployu güncelleyerek tırmandırdı

Sömürgeci Türk devlet yönetimi ve faşist Erdoğan hükümeti, Önderliğimizin attığı demokratik çözüm ve barış yanlısı adımları boşa çıkardı. Faşist Erdoğan hükümetinin 2015'te Önderliğimiz ile görüşmeleri kesen ve çözüm sürecini bozan tutum ve yaklaşımı, Türkiye halklarına karşı geliştirilmiş en büyük komplo olarak gelişti ve hem sınır içi hem sınır dışı soykırım saldırıları sonucunda uluslararası komployu, yeniden güncelleyerek tırmandırdı.

Soykırımcı sömürgeci Türk devleti, komploda yer alan bazı güçlerin de desteğini alarak, yeni soykırım hamleleriyle başarmak istiyorlar. İmralı’da özel olarak uygulanan mutlak tecrit siyaseti, Kürt sorununda çözümsüzlük ve çatışmaların baş nedenidir. Çünkü ne Kürt halkı ne de Hareketi, İmralı’daki işkence sistemini ve mutlak tecrit siyasetini kabul etmemektedir. Buna her türlü direnişle cevap vermektedir ve vermeye devam edecektir.

100 yıllık inkar ve imha siyaseti

20. yüzyılın kapitalist sistemi, Kürtleri dil, kültür ve kimlik sahibi onurlu bir halk, bir ulus olarak asla kabul etmedi. Ulusal bir varlık olarak hep inkar etti, hep reddetti. Aynı yüzyılın kapitalist hegemonik devletleri, Kürdistan coğrafyasını kendi emperyal çıkarları doğrultusunda sömürgeleştirip büyük bir açgözlülükle, yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını kendi aralarında paylaştılar. Üzerinde yaşayan Halkıyla beraber bölüp parçaladılar. SSCB’ye karşı bekçilik rolüyle kurdukları ve görevlendirdikleri Türk ulus devletinin bölgede egemenliğini sağlaması için, kendisine Kürdistan’ın en büyük parçasını verdiler. Kendini en büyük payın sahibi olarak gören sömürgeci Türk ulus devletinin, bu anlaşmalara dayanarak yürüttüğü Kürt stratejisi, yaklaşık yüz yıldan beri sürmekte olan sistemli bir inkar ve imha siyasetidir. Türk devletini yönetmek için başa gelen her hükümet, Kürtlere karşı alınmış bu inkar ve imha siyasetini, sömürgeci soykırım siyasetini kendinden öncekilere oranla daha derin yürütmenin adeta yarışı içerisine girmiştir. Sömürgeci Türk devletini güncel olarak yönetmekte olan faşist AKP-MHP hükümeti, bu yarıştaki en azgın hükümet oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca başa gelen hiçbir hükümet, faşist AKP-MHP hükümeti kadar Kürtlere büyük düşmanlık yapmadı. AKP-MHP faşist hükümeti, sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye’nin başına gelmiş en büyük beladır. Adını şimdiden tarihe; işkenceci, soykırımcı, zulümkar, hak-hukuk-adalet tanımayan, tacizci, tecavüzcü, yalancı ve hırsız bir yönetim olarak yazdırdı.

AKP-MHP rejimi can çekişiyor

Soykırımda sınır tanımayan faşist AKP-MHP hükümetinin Kürt düşmanlığı, sadece Türkiye sınırları içerisinde kalmadı, Kürtlerin yaşadığı her yere yayıldı. Kürtleri bu şekilde yıldırmayı, sindirmeyi, mücadelesinden vazgeçirmeyi amaçlıyor. Kürtlerin, bu soykırım siyaseti ve saldırılarına karşı daha büyük bir kararlılıkla mücadelesini büyüteceği açıktır. Nitekim halkımız, gerçekleşen bu faşist soykırım saldırıları karşısında Kürdistan’ın her yerinde sokaklara dökülerek, mücadele kararlılığını ve iradesini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu hunharca saldırılar, AKP-MHP faşizminin nasıl bir can çekişme süreci içerisine girdiğini göstermektedir. Gelinen aşamada sömürgeci faşist rejim, büyük bir dağılma süreci içerisine girmiştir. Kürdistan ve Türkiye’de sömürgecilik ve soykırım siyaseti hükmünü doldurmuş ve dağılmaktan kurtulamayacaktır. Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek ve demokratikleşmek dışında hiçbir seçeneği kalmamıştır. Uygulanan faşizm ve soykırım siyaseti, sadece süreci uzatıyor, kaosu derinleştiriyor ve karşılıklı bedelleri çoğaltıyor. Kürtler karşısında yürüttüğü bu düşmanca savaş dışında, kendisini ayakta tutabileceği herhangi bir dayanağı kalmamıştır. Gelinen aşamada artık Türkiye halkları da bu faşist iktidarı adeta bir kambur misali sırtından atmak istiyor. Artık AKP-MHP hükümetinin hiçbir yalanı onu kurtarmaya ve ayakta tutmaya yetmeyecektir. Sömürgecilik tarihinin çöplüğüne gitmekten kurtulamayacaktır.

Komployu mutlaka yenilgiye uğratacağız

Önderliği tutsak olan bir halkın kendisi de tutsak demektir. Bu nedenle Önderliğimizin tutsaklığı kendi tutsaklığımız, özgürlüğü de kendi özgürlüğümüzdür. Önderliğimiz tutsak olduğu müddetçe, çözüm adına yürütülecek her türlü tartışma, boş ve anlamsız olacaktır. Önderliğin sürmekte olan tutsaklığını, esaretini ve derinleştirilmiş İmralı mutlak tecridini görmezden gelen sözde çözüm yanlısı tartışmalara güven duymayacağımız bilinmelidir. Kimliğine, kültürüne ve onuruna sahip çıkan ve kendi kaderini eline almak isteyen bir halktan, böyle köksüz tartışmalara itibar etmesi beklenemez. Bu açıdan gün, mücadele günüdür. Her türlü baskıya, zulme ve zorbalığa karşı direniş günüdür. Uluslararası komployu 24. yılında halkımızla beraber, mutlaka yenilgiye uğratacağız. 

Kürdistan’ın tüm parçalarında ve yurt dışında yaşayan halkımızı sonuç alıncaya kadar mücadeleyi en üst düzeyde yürütmeye çağırıyoruz. Tüm dostlarımızı, Kürtlerle beraber mutlak tecridini protesto etmeye ve komplocu güçlerden hesap sormaya çağırıyoruz.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.