Türkiye tenezzül etmedi Komite de suskun kaldı

Alişan Şahin

Alişan Şahin

  •  Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AK BK) İmralı başvurularıyla ilgili Türkiye'ye verdiği süre, yarın sona eriyor. Türkiye, Komite’ye ihlalin kaynağı yasal düzenlemeleri yaptığına veya yapacağına dair dün itibarıyla bildirimde bulunma gereği duymadı. Buna rağmen Komite, 20-22 Eylül'deki oturumlarında konuyu gündemine bile almadı. 

 

AK BK'nin 8 yıldır “umut hakkı” kapsamında denetim mekanizmalarını işletmediğine dikkat çeken avukat Alişan Şahin, “Evrensel hukuk kurallarına uygun denetim yapmalıdır” dedi.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında rehin tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan, 25 Mart 2021'den beri haber alınamıyor. Aile ve avukatların yaptığı başvurular sonuçsuz kalırken, insan ve hukuk örgütlerinin başvurularda bulunduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı kurumların sessizliği de sürüyor. Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının denetlenmesi için 26 Temmuz 2021'de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK) başvuruda bulundu. 

AİHM, Abdullah Öcalan’ın avukatları tarafından 2003’te yapılan başvuruyu, 18 Mart 2014'te karara bağlamış ve şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı bulmuştu. "Öcalan 2" olarak çıkarılan karara rağmen Türkiye, şimdiye kadar bir adım atmadı. AK BK, bunun üzerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili “umut hakkını” doğuracak yasal düzenlemeler ve uygulama değişikliklerinin sağlanması için denetim süreci başlatarak, Türkiye’nin yol haritası sunması için süre vermişti. İnsan hakları örgütlerinin başvurusu kapsamında AİHM’in benzer kararlar verdiği tutsaklar Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan'ı da kapsıyor. Süre, yarın dolacak olmasına rağmen Türkiye, Komite’ye ihlalin kaynağı yasal düzenlemeleri yaptığına veya yapacağına dair bildirimde bulunmuş değil. 

Asrın Hukuk Bürosu’nun 9.1 Kuralı kapsamında yaptığı başvuruya dair de Türkiye, Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı"ndan muaf tutulduğunu itiraf etmişti. Buna rağmen 20-22 Eylül’de toplanan Komite’nin, Türkiye’ye “umut hakkı” kapsamında yol haritası için verdiği konuyu gündeme almaması dikkat çekti.

AİHM tarafından “umut hakkı” kapsamında karar verilen Hayati Kaytan’ın avukatı, HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyesi Alişan Şahin, Abdullah Öcalan üzerinden getirilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını, Komite’nin tutumunu MA'dan Berivan Altan'a değerlendirdi. AİHM’in, Abdullah Öcalan, Gurban, Boltan ve Kaytan kararlarını “işkence yasağı” kapsamında ele aldığı ve “umut hakkı”nın ihlal edildiği kararını hatırlatan Şahin, “AİHM, umut hakkında ilk kez müvekkilim Kaytan kararında daha açıklayıcı bir içtihat oluşturdu. Umut hakkını değerlendirirken, Türkiye’de yasal değişikliği yapılan 2005'te ölüm cezası yerine getirilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının tahliye imkanı olmaksızın verilmesini hukuka aykırı buldu” dedi.

Ölümden beter infaz rejimi

Avrupa Birliği’ne (AB) giriş sürecinde idam cezası yerine getirilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının dönemin AKP’li Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin tarafından, “Bakın, erteleme yasaları, şartla salıverme yasaları her zaman çıkabilir; …önünün kesilmesinin yolu, idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrilmesi, bunlar için şartla salıvermeden, ertelemeden ve aftan yararlanamayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmasıdır” sözleriyle savunduğunu hatırlatan Şahin, “O niyeti zaten ortaya koyan bir açıklamaydı. Yasal değişiklik yapılırken ortaya konan anlayış o günden bugüne devam ediyor. Yani ölümden daha beter bir infaz rejimi inşa edilmeye çalışıp, onu da kendilerince uygulamaya çalışıyorlar. Böyle bir düzenleme şekli olabilir mi? Ceza hukukunun temel amaçlarından biri topluma kazandırmadır. Getirip de ölümden daha beter bir yaptırım koymak gibi bir anlayış, ancak faşist devletlerde olur. Sosyal hukuk devletlerinde böyle bir anlayış olmaz. Bugün hala bu anlayışın devamını, 2020’de çıkarılan infaz değişikliği yasasında da görüyoruz” diye konuştu.

Adlilere af, siyasilere artırma

Son getirilen infaz kanunu ile Kürtlerin ve sol-sosyalistlerin affın dışında tutulduğunu anımsatan Şahin, “Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir ki af yasaları adli ve siyasi tutsaklar için ayrı ayrı getirilsin. Türkiye’de geçmişte de böylesi af yasaları çıkarıldı. Siyasi tutsaklar af dışında kaldı ama hiçbir zaman 2020'de olduğu gibi; adli suçluların cezalarını indirirken, siyasi tutukluların yatacağı infaz süresini arttırılacak düzenleme olmadı. Bugün getirilen düzenleme ile İdari ve Gözlem Kurulları’nın kararıyla siyasi tutukların cezaları arttırılıyor. Pişmanlık dilekçesi, iyi hal, iyi geçinme, idarenin etkinliklerine katılma gibi hukuk mantığı ve adalet duygusuyla bağdaşmayan sebeplerle kişilerin infazları yakılarak, cezaevinde kalacakları süre arttırılmaya çalışılıyor” dedi.

İstiklal Mahkemeleri'nden beri

Türkiye’nin Abdullah Öcalan’ın “umut hakkından” muaf tutulduğuna dair itirafını değerlendiren Şahin, Türkiye’de İstiklal Mahkemeleri’nden günümüze süre gelen ikircikli ve ayrımcı hukuk sistemi olduğunu söyledi. Abdullah Öcalan üzerinde 2011'den sonra derinleştirilen tecridinde bundan bağımsız olmadığının altını çizen Şahin, şunları söyledi: “Sayın Öcalan ve Kürtler üzerinden yapılan baskı, hukuka aykırılık, işkencelerle toplum korkutuluyor. Yarın bu akıbete toplumun diğer kimliklerinin de uğramayacağının bir garantisi yok. Şimdi güncel korku aracı Kürtlüktür, Kürtlerdir, Sayın Öcalan’dır.”

Topyekun karşı duruş

Bu durumun ortadan kalkmasının, ancak toplumsal muhalefetin, siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin topyekun karşı duruşuyla mümkün olacağının altını çizen Şahin, AİHM’in “umut hakkı” kararının ardından, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin de 8 yıldır kayda değer adım atmamasını eleştirdi. Türkiye’nin 8 yıl boyunca denetim altında olduğu bu kararlar kapsamında iyileştirme yapmadığına dikkat çeken Şahin, şöyle konuştu: “Asıl eleştirilmesi gereken bu kararı veren AİHM’in kararının takipçisi, denetleyici ve yerine getirilmesini sağlayıcı olması gereken Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nindir. AK BK, 8 yıldır üzerine düşen takip, denetleme mekanizmasını işletmedi. Eylül ayında görüşülecek denildi ama bu kaçıncı Eylül, 8 Eylül’dür gündeme alınıyor. Ancak bir takip, yaptırım yok. Sonuç yok. Sorunu halının altına iten, görmezden gelen tavrından dolayı AK BK’si büyük bir eleştiriyi hak ediyor diye düşünüyorum. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa Birliği’nin, AİHM’in kararlarını etkisiz kılıyor. AİHM’in kararlarını, yaptırım gücünü tartışmaya açacak şekilde sonunu hazırlıyor. AK BK’ler 8 yıldır sorumluluğunu yerine getirmiyor. Bir an önce evrensel hukuk kurallarına uygun takip ve denetim yapmalıdır.”  ANKARA

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.