Tutsakların çığlığı duyulmalı

  • Açlık Grevini İzleme Marmara Koordinasyonu bileşenleri, insani ve hukuki taleplerin daha kötü sonuçlara neden olmadan eylemcilerin çığlığının duyulması çağrısında bulundu.

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır esir tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım 2020’de başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi, 138’nci gününde devam ediyor. Marmara bölgesinde bulunan cezaevlerinde açlık grevlerini izlemek amacıyla çok sayıda kurum tarafından oluşturulan Açlık Grevini İzleme Marmara Koordinasyonu bileşenlerinden Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe ile Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleri İle Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Eşbaşkanları Nesim Özkan, tecridin topluma yansıması ve açlık grevlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Tecrit bir işkence yöntemidir

TİHV Temsilcisi Ümit Efe, cezaevlerinin de tek merkezden kontrol edilebilen bir mantığa göre inşa edildiğini söyledi. Tecrit uygulamasının modern çağlarda Avrupa, Amerika ve Latin Amerika gibi yerlerde muhaliflere uygulandığına dikkat çeken Efe, dünyanın her yerinde tutukluların tecrit sistemlerine karşı çıktıklarını dile getirdi. Tecrit uygulamalarına geçişin dünyanın hemen her yerinde kanlı olduğunu ifade eden Efe, “Tecrit bir işkence yöntemidir. Kişinin bedenini, duygusal ve algısal iletişimlerini en aza indiren bir ortamda tutarak, itaat etme sürecini hızlandırma ve yok etmeyi hedeflenmektedir. Bu nedenle psiko-terör olarak tanımlanmaktadır. Tecrit, insan üzerinde korkunç etkileri olan ruhsal, sosyal, bedensel bütünlüğünü tehdit eden uygulamalar olarak tasarlanmıştır” diye konuştu.

İmralı’da kişiye özel tecrit

Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine değinen Efe, koordinasyon olarak sorunların açlık grevlerine gerek kalmadan, çözüm odaklı çalışmalarla çözme arayışında olduklarını dile getirdi. Efe, “İmralı Cezaevi’nde ve tüm cezaevlerinde tecrit uygulamaları devam ediyor. İmralı’daki tecridin kişiye özel uygulandığını düşünüyoruz. İtiraz noktalarını birçok kez tekrarladık. Çok nadir uygulanan bir tecrit türü söz konusu. Bir tutuklunun yıllara varan sosyal izolasyonu, avukat, aile görüşleri ve telefon hakkı gibi hakları kullanamaması kabul edilemez bir durum. Mekânsal olarak da izolasyon sağlanmış durumda. Ulaşımı, iletişimi hemen hemen hiçe indiren bir tecrit uygulaması var” diye belirtti.

Açlık grevlerinin hemen hemen tüm cezaevlerine yayıldığını belirten Efe, “Bu çok büyük bir eylem. Hamile, hasta ve çocuklar hariç geri kalan tutukluların büyük kısmının katıldığı açlık grevi olduğunu biliyoruz ve takip etmeye çalışıyoruz. Tabi ki uyarı eylemini aşmamasını umuyoruz. Grev 5’er günlük de grev olsa, 130 güne varan bir açlığın bedene iyi gelmeyeceği açık. Mahpusların talepleri kabul edilebilir ve anlaşılır olduğunu görmek gerekiyor. İnsan hakları çerçevesinde bir diyalog ortamı kurulmalı” şeklinde konuştu.

Talepler görülmek zorunda

Salgın süreciyle birlikte tecridin derinleştirildiğine dikkat çeken Efe, tutukluların açlık greviyle yalnızca temel hukuki ve insani haklarını istediklerini dile getirdi. Efe, şöyle devam etti: “Genel olarak hasta mahpus sayısı giderek artmakta ve sağlığa erişim hakkı bir tarafa tahliye edilmeleri ve hapishane koşullarında tutulmamaları gerekiyor. Sağlığa erişim hakkının engellenmemesi gerekiyor. Aile, avukat, kitap, sağlık, havalandırma haklarının sağlanması gerekiyor. Hukuki ve insani haklar bunlar. Hukuk kelimesini bile kullanmaya gerek yok, insani temel haklar. Mahpusların bu talebi görünmek zorunda. Genellikle oralardan çığlıklar yükseldiğinde duyarız ne yazık ki. Bu yüzden çığlık yükselmeden, cezaevlerinde asgari insani doğal koşullarını sağlamak gerekiyor. Şuan da bir çığlık yükseliyor. Daha kötü sonuçlara ulaşılmadan bu çığlığı herkesin duyması gerekiyor.” İSTANBUL

 

Sol ve sosyalistlere çağrı

2012 yılında gerçekleşen ve 68 gün süren açlık grevine katılan MATUHAY-DER Eşbaşkanı Nesim Özkan ise, “2012’de gerçekten ölüm çıkacağının endişesini yaşadım. O dönemde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde değildim ama destek amaçlı 5’er 10’ar günlük açlık grevlerine katıldım. Açlık grevleri bittiğinde tutukluların bedenlerinde ciddi hasarlar meydana geldi. Mide ve bağırsaklarında ciddi sorunlar ortaya çıktı” diye anlattı.

Tecridin sadece Kürt halkının değil, herkesin üzerinde ciddi bir baskı olduğunu ve tutukluların da bu baskılara karşı açlık grevine başladığını dile getiren Özkan, “İmralı’da ne yapılırsa yapılsın, Ortadoğu halkları Sayın Öcalan’dan vazgeçmez. Tüm sol sosyalist kesimlerin buna ses çıkarması gerekiyor. Biz açlık grevinin bir tarafıyız, İmralı’nın da bir tarafıyız. Dilimiz döndükçe demokrasi, hukuk ve özgürlük demekten vazgeçmeyeceğiz. Ama zulme karşı da başımızı eğmeyeceğiz” dedi. 

 

Kadın tutusaklara hücre cezası

Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde tecride karşı başlatılan açlık grevine katılan 4 tutsak kadına 11 günlük hücre cezaları verildi. Tutsak yakınlarından edinilen bilgiye göre tutsaklar daha önce verilen ceza için itirazda bulunmuş, ancak Cezaevi Savcılığı tarafından itirazlar reddedilmişti. Tutsak yakınları, 2 tutsağın hücre cezasının bittiğini, diğer iki tutsağın da gelecek hafta içinde hücreye alınacağını aktardı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.