Tutulmayan yasın dile gelişi

Elif KAYA yazdı —

  • İnsanlar ölülerinin ardından yas tutar, yası tutulmayan, hak ettiği saygıyı görmeyen her ölüm hep canlı kalır, hafızada yer edinmek için kendi dilini yaratır.

Yaşamın da, ölümün de, yas tutmanın da bir ahlakı var. Hepsinin başlangıç ilkesi ise yaşama saygı ile başlar. Yaşamına saygı duyulmayanın ne ölüsüne ne de yasına saygı duyulur. Bu yüzden ölenin yassı engellenerek geride kalanlara yaşamlarının değersiz olduğu hissettirilmeye çalışılır. Bu nedenle insanın yaşamının ne denli değerli olduğu ölüm sonrası tutulan yasına karşı duyulan saygı da açığa vurulur. Yas aslında ölen kişinden öte, geride kalanların yaşamı anlamlandırma çabasını ifade eder. Bu nedenle insanlar ölülerinin ardından yas tutar, yası tutulmayan, hak ettiği saygıyı görmeyen her ölüm hep canlı kalır, hafızada yer edinmek için kendi dilini yaratır. Bir şekilde kendini anlatır. Belki bu yüzden yas tutmak kültürel yaşamın önemli bir parçasıdır. İnsan olmanın temel bir özelliğini oluşturur.

Tarihte bunun pek çok örneği olduğu gibi yarım asra varan Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’nde de bunun sayısız örneğini gördük, yaşadık. Bunların bir kısmı devlet görevlileri tarafından yapılanlardır. Mücadele tarihimizde pek çok kez gördüğümüz toplu mezarlara gömülen, asit kuyularında kemikleri eritilen, beden bütünlüğü bozulup, ailelerine verilmeyen ve yasının tutulması engellenen özgür ve onurlu yaşam için mücadele eden kişilerin yasının tutulması engellendi. Bir kısmı da toplumsal hafızasını yitirmiş, kraldan daha kralcı olan kişiler tarafından geliştirilen engellemelerdir. Bir muhtarlık, camide hocalık karşılığında toplumsal değerlere sırtını dönen insanlar da vardır.

Bu gün anlatacağım Malatyalı Selahattin’in öyküsü. Yıl 1994, aylardan Nisan. Mersin’de polis tarafından yapılan bir ev baskınında Selahattin yanında bulunan 3 gençle birlikte, PKK militanı diye yargısız infaz edildi. Lisenin son sınıfının son haftası olduğundan evden ayrıldığından ailesinin bile haberi olmamıştı. PKK’ye katıldığı ve öldürüldüğü bilgisini polis aynı anda aileye verdi. Arkadaşları ile birlikte Mersin’e gitmesinin üzerinden bir hafta bile geçmeden, polis baskınıyla bulunduğu evde infaz edilmişti. Haberi duyan aile giderek cenazeyi alıp, defin merasimini yapmak için köyün camisine getirir. Ancak cami imamı daha düne kadar avlusunda Kuran öğrettiği Selahattin’in cenazesini camiye almaz. Bununla yetinmeyip, köy mezarlığına gömülmesini de engeller. İnsan olma bilincini bir yana bırakan imam, güvenlik güçlerinin yerine kendini koyar. Devletin yarım bıraktığını tamamlamaya çalışır. Selahattin’le birlikte ailesini de cezalandırmaya çalışır. Ailenin geleneklere göre yasını tutmasını, dini vecibelere göre gömülme hakkını engellemeye çalışır. Selahattin’in babası Abuzer amca, yüreğinin taşıyamadığı bu büyük acıyla birlikte, bir insanlık sınavıyla karşı karşıya kalır. Yüzüne kapanan kapıların önünde beklemeden, kendisi yeni bir kapı açmaya çalışır. Hem yasını tutacak hem çocuğuna hak ettiği onuru gösterecek bir yol bulmalıydı.

Kollarını sıvayıp, evinin avlusunda cenazeyi kendisi yıkar. Evi ibadethane, kendisi imam olur, çocuğunu bildiği değerlerle  yüreği ve vicdanıyla uğurlamaya çalışır. Cenazeyi, dağ köylerine giden yolun kenarında bulunan tarlasına götürüp gömer. Köy mezarlığında oğluna yer verilmemiş olsa da onun kendi yeri olmalı, der. Bir tarlayı, onun payı diye ayırır. Çünkü oğlu o köhnemiş sistemden kopmaya çalıştığı için bu büyük zulümle karşılaşmıştı. Belki de onlar Selahattin’le aynı yerde bulunmayı hak etmiyorlardır.

Dağ köylerine giden yolun kenarına gömülen Selahattin’in kabri önünden her gelen geçene, Selahattin kendi öyküsünü kendisi anlatır. Birkaç yıl içinde mezarın etrafına dikilen iğde ağacı, her geçenin muradını dilediği bir dilek ağacına dönüşür. O ermiş… Gencecik yaşında özgür bir yaşama inanmış ve yola koyulmuş. Onun katledilmiş olması, bir mezar yerinden ve dini vecibelerden yoksun bırakılması onun amacını insanlara anlatmasına engel olamadı. Kabriyle gelen geçene kendi hikayesini anlatmaya devam etti.

O, amacına eren bir ermiş... Bundan olsa gerek yoldan geçen herkes yüzünü mezara dönüp, dua okur, dilek diler, muradı kabul edilsin diye mezarın etrafında bulunan iğde ağacına bez bağlar. Selahattin’in öyküsü dağ köylerine dilden dile yayılıp yaşamaya devam eder.

Cami hocası kötülüğün simgesi olarak isimsizler listesinde, unutulup gitti. Ama Selahattin hak yolunda yürüyen bir ermiş gibi yaşamaya devam etti. Yas yerini umuda ve yaşama bıraktı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.