Üç ihtimal bir politika

Dünya Haberleri —

Seçim ardından koalisyon görüşmeleri başladı

Seçim ardından koalisyon görüşmeleri başladı

  • Merkel döneminden kalan mirasın devam ettirilmesi üzerinden şekillenecek gelecek dönemin dış politikasını asıl olarak Alman sermayesinin çıkarları belirleyecek. 
  • Türkiye ile ilişkileri normal bir çizgide tutmak, bundan sonraki Alman hükümetinin de önemli görevi olacak. Burada Laschet’in mi Scholz’un mu geldiği çok önemli olmayacak. İkisi de aynı çizginin temsilcisi. Sermayenin çıkarları ne gerektiriyorsa ona göre pozisyon alacaklar.
.

Almanya'da 26 Eylül Pazar günü yapılan genel seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo 16 yıllık Angela Merkel dönemini kapatırken, geriye nasıl bir hükümet kurulacağı belirsizliğini bıraktı. Seçim akşamından bu yana değişik koalisyon ihtimalleri üzerinde duruluyor. Aslına bakılırsa seçimlerden önceki tabloya kıyasla seçimlerden sonraki tabloda koalisyon seçenekleri azaldı. Zira, bir ihtimal olarak sayılan Sol Parti'nin SPD ve Yeşiller ile “sol koalisyon” kurması, Sol Parti'nin aşırı oy kaybı nedeniyle devre dışı kalmış durumda. 

Geriye üç koalisyon olasılığı kaldı: 
1) SPD-Yeşiller-FDP, 
2- CDU/CSU-Yeşiller-FDP, 
3) SPD-CDU/CSU

Bu koalisyonlardan hangisinin kurulacağını partiler arasındaki görüşmeler belirleyecek. Yeşiller en son 2005'te, Hür Demokrat Parti (FDP) ise en son 2013'te koalisyon ortağı idi. Merkel'in 16 yıllık başbakanlık döneminin 12 yılı Hristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) koalisyonlarıyla geçti.

Hem Yeşiller hem de FDP cephesinden yapılan açıklamalara bakılırsa her ikisi de başını kimin çekeceğinden bağımsız olarak bir koalisyona dahil olmak istiyor. Yeşiller'in birinci tercihi SPD, FDP'nin birinci tercihi ise CDU/CSU. Ancak her ikisi de duruma göre öncelik verdiği partiden vazgeçmeye hazır.

Bu nedenle Birlik partilerinin Başbakan adayı Armin Laschet, bu iki partinin SPD ile anlaşmaması durumunda kendi liderliğinde bir hükümetin kurulmasını son güne kadar murad etmeye devam edecek. Bu da ikinci seçeneğin gerçekleşmesi anlamına geliyor.

Belirtmek gerekiyor ki; Yeşiller ile FDP'nin uzlaşması, her iki partinin de bazı temel konularda önemli tavizler vermesini gerektiriyor. Bu nedenle önce bu iki parti arasında “sondaj görüşmeleri” başladı.
Seçim akşamından bu yana en az konuşulan ise üçüncü seçenek. Yani SPD ve Başbakan adayı Olaf Scholz liderliğinde Birlik partileriyle (CDU/CSU) yeniden “büyük koalisyonun” kurulması. Bu iki parti arasında pazarlıkların başlaması durumunda ciddi bir sorunun çıkması beklenmiyor. Dolayısıyla  az konuşulsa da en güçlü senaryo aslında yeniden “büyük koalisyon” denilebilir.

Merkel sonrası dış politika:
Türkiye ve Kürtler 
Bu üç koalisyon seçeneğinden birisinin gerçekleşmesi durumunda, özellikle Almanya'nın dış politikasında Merkel dönemine göre bir değişikliğin olup olmayacağı en çok tartışılan konular arasında. Toplam açısından bakıldığında, birbiriyle koalisyon ortaklığı kurma olasılığı bulunan dört partinin de en kolay anlaştıkları ve anlaşacakları konuların başında dış politika geliyor. Merkel döneminden kalan mirasın devam ettirilmesi üzerinden şekillenecek gelecek dönemin dış politikasını asıl olarak Alman sermayesinin çıkarları belirleyecek. Bu nedenle, bu temel alanlarda Almanya'yı ciddi bir değişim beklemiyor.

AB'yi bir arada tutma ve bunun üzerinden dünya siyasetinde aktör olma stratejisi bir taraftan Fransa ile yakın işbirliğini gerektiriyor, diğer taraftan ise her fırsatta Almanya'nın çıkarlarını önceliyor. AB'nin militarist dış politikaya sahip olması her dört partinin de hedefi. NATO'nun belirlediği  gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2'sinin “savunma” adı altında silahlanmaya ayrılmasına hiçbiri itiraz etmiyor. Seçim öncesinde televizyon ekranlarında yapılan tartışmalarda bu konuda adeta yarış içerisinde olduklarını gösterdiler.

Yeşillerin dış politikası değişir mi?
Başta Türkiye olmak üzere savaş ve çatışmaların sürdüğü bölgelere silah satışına da hiçbiri itiraz etmiyor. Özellikle Yeşiller Partisi'nin koalisyon ortağı olması durumunda, yeni hükümetin Erdoğan rejimine karşı daha sert bir tutum içinde olacağı beklentisi hiç az değil. Yeşiller'in otoriter rejimlere yönelik eleştirilerini diğer partilere göre daha yüksek sesle ifade ettiği doğru. Ancak bu Yeşiller'in Almanya'nın dış politikasını değiştireceği anlamına gelmiyor. Birçok hükümetin yaptığı gibi “eleştirel diyalog” adı altında ilişkilerde ciddi sarsıntılar olmadan, karşılıklı çıkarlar temelinde normalleşme devam edecek.

Benzer bir beklenti 1998'de Gerhard Schröder liderliğinde SPD-Yeşiller koalisyonu kurulduğunda da vardı. Dışişleri bakanlığı koltuğuna oturan Yeşiller'in doğa lideri Joscka Fischer, insan hakları ihlalleri, Kürtlere karşı yapılanlara rağmen Türkiye ile ilişkilerin derinleştirilmesini savunanların başında geliyordu. Almanya ve AB'nin çıkarları için Türkiye ile ilişkilerin derinleştirilmesi gerektiğini açık olarak ifade etmişti. Bu çerçevede, Türkiye'nin 2004 yılında AB üyeliği için aday ülke olmasında Schröder ve Fischer'in rolü çok büyük.

Sermayenin çıkarlarına göre politika
Merkel'in 16 yıllık başbakanlığı döneminde de Türkiye-Almanya ilişkileri kimi zaman karşılıklı atışmalar eşliğinde sertleşse de özünde bir değişikliğe uğramadı. Dahası, “Çözüm Süreci”nin bitirilmesinden sonra Kürtlere yönelik gerçekleştirilen kapsamlı saldırılar devam etti. Merkel bir dönemde, 1 Kasım 2015 erken genel seçimleri arifesinde Erdoğan'ı ziyaret ederek açık destek verdi. Sığınmacıları durdurmak için verilen bekçilik görevini kabul eden Erdoğan, bunun karşılığında AB'den 6 milyar Euro aldı. Halen de Erdoğan'ın bekçilik görevini yapmasına ihtiyaç duyan Almanya, bu nedenle ilişkileri germemeye çalışacak. AB'nin sığınmacılara kapılarını açmasını savunan koalisyon ortağı olmasına rağmen.

Türkiye ile ilişkileri normal bir çizgide tutmak, bundan sonraki Alman hükümetinin de önemli görevi olacak. Burada Laschet’in mi Scholz’un mu geldiği çok önemli olmayacak. İkisi de aynı çizginin temsilcisi. Sermayenin çıkarları ne gerektiriyorsa ona göre pozisyon alacaklar.

Yeşiller’den umut beklemek boş bir hayal
Bütün bunlardan ötürü Yeşiller'in içinde olduğu bir hükümetin Türkiye'deki demokrasi güçleri, insan hakları savunucuları, Kürtler için yararlı olacağını savunmak boş bir hayal yaymaktan başka bir şey değildir. Çünkü, bugünkü Yeşiller, 1990'lı yılların başında insan hakları, demokrasi, temel hak ve özgürlükleri savunan, bunun için mücadele eden bir parti değil. Orta sınıflara sırtını dayamış, küresel ısınmaya karşı mücadeleyi politikasının merkezine koymuş Yeşiller'den dış politikayı değiştirmesini beklemek boş bir umuttur.

Bu nedenle aslında Türkiye, Kürtler, otoriter rejimler gibi konularda da üç koalisyon seçeneği görünse de aslına bir tek politikanın olduğu anlaşılıyor. Bunun özünü de Alman sermayesinin çıkarlarına göre, dönemin koşullarına uygun hareket hareket oluşturuyor.

* Evrensel Gazetesi Yazarı

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.