Uykularınız kaçsın

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Türkiye’de kadın hareketi, kendiliğinden kar topu gibi büyüyen sosyal medya eylemleri ile iktidarı ve iktidarları sarsıp duruyor. 

Birkaç gündür kadınlar, adı büyük harflerle yazılan, boy boy fotoğrafları yankılanan erkeklerin maskesini düşürdüler. Bu adamların kapılarını tuttuğu sanatsal alanlar ve ticari koridorlar, adamların itibarlarını ve iktidarlarını kullanarak bekçiliğini yaptığı ve kadınlara var olma hakkını koşula bağlı “sağladıkları” yerler olduğu da ortaya çıktı. Yaldızları sökülüyor, süslü cümleleri siliniyor, şişkin egoları sönüyorken; bazı taciz failleri, “özür” babında süslü ve taktiksel cümlelerine devam etti. Mesela “eril faillik” diye bir uyduruk kavramın arkasına sarılıp, bilmiyordum bunun taciz olduğunu ya pardon” derken bir diğeri “ama öyle elbise giyince ben de sandım ki…” diye başlayan birkaç cümle ediverdi. Hatta foyası ortaya dökülünce en dramatik narsistik tutum ve kime verildiği belli olmayan bir ceza olarak intihar ediverdi. İntihara üzülme eşiğini, İpek Er’e tecavüz ve alıkoyma sonrasında, faili ceza bile almadığında aşmıştık zaten.

Yoksulluktan, çaresizlikten intiharın eşiğinde olan pek çok insanı istatistikler bile gösteriyor artık. Tecavüz failleri ile evlendirilen kadınların hukuki karşılığını bu hükümet iki yılda bir yasalaştırmak için kıvranırken, kürtajı yasaklamanın çarelerini düşünüyor. Günde hala üç kadın öldürülüyor olmasına rağmen kadınları koruyan yasaları uygulamamakla kalmayıp, İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açıyor hatta her fiziksel veya cinsel şiddet vakasında öncelikle kadınların hayatlarını tartışıyor. Failler, taciz veya tecavüz gibi saldırı gerçekleştirmiş bile olsa erkeklerin itibarları tartışılmaz kabul ediliyor. Mağdur, yani saldırıya uğrayan kişi ise hep bir şekilde saldırıyı hak etmiş sayılıyor. Tablo buradan baktığımızda aslında çok korkunç bir gerçeği yüzümüze haykırıyor: Erkekler, tartışılmaz itibarlarına veya itibarları yoksa devlet gücüne dayanarak kadınlar üzerinde hak iddia ediyor. Kadınların hayır demesinin bir önemi olmuyor, çünkü erkekler kadınların sınırını tanımıyor. Daha ötesi kadınları kendi başına ve kendi için insan olarak görmüyor, erkekler için ve erkeklerle var olan bir varlık olarak algılıyor. Bunların hepsi kadınların varlığını “kolaylıkla” değersizleştirebiliyor.

Bu gerçeklerle ve bu hakikatlerle kadınlar yaşamak için uğraşıyor. Sokakta, işyerinde ve hatta evde olmak; hiç kolay değil. Hayır demek, istemediğiniz birşeyi yapmamak hiç kolay değil kadınlar için.

Hayal edemeyenlere somutlaştırayım. Kadının giydiği elbiseden kendisine davet çıkaran erkeklerle sıklıkla karşılaşmamız nedeniyle hangi ulaşım aracını kullanacağımız, hangi yollardan geçeceğimiz, kimin evine gideceğimiz veya sorun yaşayıp yaşamayacağımız öngörüleri yapmak zorunda kalıyoruz ve istediğimizi değil, uygun olanı giyiyoruz. Erkeklerin böyle bir deneyimi olmadığına neredeyse eminim. Saat kaçta eve döneceğinizi, saldırı ihtimalinin en az olduğu sokaklara veya ulaşım araçlarına göre belirlemek mesela. Hayır demek güçlü olmakla eşdeğer, zira hayır bir şiddet veya manipülasyon olarak dönebilir. Mesela bilmemekle veya anlamamakla ve zaten kendi kararlarını verememekle; hatta kendi için iyi olanı bilmemekle suçlanabilirsiniz. Kadın duygularıyla hareket ettiği için, erkek tarafından mutlaka onaylanması gerekir erkeklere göre. Zira kadın erkeklerin flört ile taciz arasındaki farkı göremedikleri için, kadının ‘hayır’ını duymadıkları için veya kendilerine davet olarak herhangi birşeyi görebildikleri için; hep kadın suçlu çıkarılır bütün saldırılardan. Çığlık atmadığı için tecavüzü, arzu etmekle suçlanır; 12 yaşında olduğu halde rızası olduğu konuşulur.

Dahasını da söyleyeyim: Bir kadın taciz veya tecavüze uğradığını aktardığında, ömür boyunca ifşa ettiği adamın adı unutulsa bile “taciz edilen kadın” olarak damgalanarak yaşamak zorunda bırakılır.

Böyle bir ortamda kadınlar cesurca deneyimlerini anlatıyor. Daha önce de Özgecan Aslan’ın canice öldürülmesi sonrasındaki büyük eylemler sırasında kadınlar deneyim anlatmıştı. Aynı toplumu, aynı sokağı veya evi paylaştığımız erkeklerin farkında bile olmadığı tacizlerdi bunlar. O zaman merak etmiştim, nasıl olabilir diye. Nasıl görülmez tacize uğradığımız an yüzümüze düşen çaresizlik ifadesi, nasıl görülmez erkeklerin bir kadına saldırısı…

Şimdi tek cevap geliyor aklıma artık; erkeklerin suç ortaklığı. Öyle sınırsızca hareket eden, kadının insan olarak varlığını tanımayan itibarlı-itibarsız erkek, elbette görmüyor bu saldırıları, zira bu hayatın sürekliliği içinde normalize edilmiş. Görmüyor çünkü, haklı ve meşru hissediyor kendini bir kadının canını yakarken. Ancak kadınlar artık politize ederek sorun haline getiriyor bu tutumları; bu yüzden uykularınız kaçsın. 
Hepimizi tetikledi bu hikayeler. Kadınlar birbirine inanıyor çünkü, hepimiz yaşadık benzerlerini, biliyoruz! Uykularınız kaçsın, çünkü tacizi durdurmak için konuşuyor kadınlar. Konuşuyorlar ki bir başka kadının daha canı yanmasın. Birbirlerini yaralarından sarıyor sarmalıyor kadınlar. Bu yüzden kadınlar gündelik hayatın her eşitsizliği karşısında varlık mücadelesi veriyorlar ve kendiliğinden örgütlenerek güçlenerek birbirlerini iyileştiriyorlar. Uykularınız kaçsın!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.