Ya demokratik uygarlık ya barbarlık

İlham BAKIR yazdı —

  • Filistin-İsrail arasında yaşanmakta olan son savaş bize öyle gösteriyor ki, insanlık kendi tarihinin en barbar dönemini yaşıyor.

Filistin-İsrail arasında yaşanmakta olan son savaş bize öyle gösteriyor ki, insanlık kendi tarihinin en barbar dönemini yaşıyor. Savaşan taraflar, en ufak bir ahlaki, vicdani, insani hassasiyet gösterme ihtiyacı duymadan, apaçık bir şekilde ve adeta sahiplenmekten gurur duyulan bir motivasyonla savaşın doğrudan tarafı olmayan sivilleri, kadınları, çocukları roketlerle, bombalarla, füzelerle, savaş uçaklarıyla akla gelebilecek her tür silahla ve akla gelebilecek en vahşi şekilde öldürmekten imtina etmiyorlar. Bunun adına kendini savunmak diyorlar. Her iki taraf da bunca vahşetin sahibiyken mazlum olanın, haklı olanın kendisi olduğunu ve karşı tarafın en gaddarca olanı hakkettiğini iddia ediyorlar. Bunca vahşeti, araç kılarak yapılan bir savunmadan geriye kalan savunulmuş ve ayakta kalmış olanın bir kıymeti var mı gerçekten? İçinde ne kalmıştır ki böylesi bir gaddarlıkla savunduğun hayatın. Ve bütün dünya, bütün ulus devletçi egemenler nasıl da ikiyüzlüler, bir tarafın haklılığını savunurken ileri sürdükleri argümanlarda. Bu tarafgirlikte hakkaniyetin, mağduriyetin, mazlumiyetin esas alınmadığı, esas alınma ihtiyacının duyulmadığı, esas olanın çıkarlar olduğu, vahşetin mazur gösterilmesi için üretilen mazeretlerde, ileri sürülen argümanlarda her iki tarafgirliğin nasıl da birbirine benzediğini dehşet içinde izliyoruz.  
Filistin halkının dostuymuş gibi görünen İslami veya etnik kimlik ortaklığını ileri sürerek güya Filistin davasının yanında duran başta Türkiye olmak üzere Arap ülkelerinin ve kendine Müslüman diyen diğer ülkelerin ırkçı dinci İsrail rejimiyle nerelerde ne iş tuttukları, hangi düzeyde ticari ve siyasi ilişkiler yürüttüğü herkesin malumu. Bu ırkçı rejimle her türlü ilişki kesilmeden gerçekten Filistin halkının yanında durmaları ve Filistin sorununun eşit ve adil bir biçimde çözülmesine katkı sunmaları mümkün mü? Peki, böyle bir dertleri var mı? Elbette hayır? Sadece yeri geldiğinde iç kamuoyunda veya uluslararası ilişkilerde kullanacakları ve sürekliliği olan bir aparat onlar için. Peki demokratik bir uygarlığın sahibi olmakla övünen Avrupa’nın o devasa ikiyüzlülüğüne ne demeli? Kendi kıtalarında İsrail halkına yaşatılan Holokost’un utancını bir yanda, İslamofobiyi diğer yanda, Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarını bir yanda tutarak dahil oldukları, çoğu zaman ırkçı İsrail rejiminin yanında durarak İsrail-Filistin meselesinde çözümü değil, sürdürülebilir ve kontrol edilebilir bir savaşı tercih ettikleri de yine herkesin malumu. Aslında her şey çok sarih bir şekilde ve utanmazca herkesin gözü önünde cereyan ediyor. Herkes her şeyi biliyor ve kimse kimseden ve insanlık değerlerinden utanmıyor artık. 
Holokost’tan arta kalmış mazlum İsrail halkının başına bela olmuş ırkçı dinci bir rejim ile yüzyıldır katliamlardan, sürgünlerden geçen mazlum Filistin halkının haklı ve meşru mücadelesini dinci cihatçı bir mücadeleye tahvil etmiş bir örgüt-devletçiğin çarkları arasında durmadan öğütülen halkların, bu faşist önderliklerden kurtulmadıkça rahat yüzü görmeleri mümkün mü? Irkçı dinci İsrail rejimi Filistin halkını katlettikçe, kutsallarına saldırdıkça İsrail halkı daha fazla özgürleşmiyor.  Çevresini kuşatan bir nefret çemberinin ve bu nefretin her türlü şiddet aracına dönüştürüldüğü bir karşı saldırı ve kuşatmanın biraz daha büyümesini sağlıyor. Bugün İsraillilerin en az güvende oldukları yerin İsrail olduğu herkesin malumu. Hamas, İslami Cihat ve benzeri cihadist örgütlerin, Siyonist rejimin vahşetini aratmayan tarzda geliştirdikleri karşı saldırılar Filistin halkının daha fazla özgürleşmesini sağlamak bir yana, Filistin halkının haklı davasını soktuğu İslamcı cihadist çember, İsrail’in katliamlarına gerekçe kazandırmaya, Filistin halkının yalnızlaşmasına büyük katkı sunuyor. Halkların ortak ve eşit yaşamını esas alan “Demokratik Ulus Paradigması” dışında, bu cehennemden çıkışın bir yolunun olmadığı da her gün yaşanan yeni bir gelişmeyle ve ödenen ağır bedellerle doğrulanıyor. Demokratik ulus paradigmasının vücut bulduğu ve halklar için adil bir çözümü muştuladığı Rojava coğrafyasının eşzamanlı olarak İsrailvari tarzda hedef alınması bir tesadüf değil Ortadoğu halklarının daha fazla tutsaklaştırılmasına dair planın bir parçasıdır. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.