Yahudi düşmanlığı körükleniyor

Eren Keskin

Eren Keskin

  • İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, İsrail saldırıları üzerinden Yahudilere dönük gelişen ırkçı ve militarist söylemleri eleştirdi. İsrail Konsolosluğu önünde yapılan eylemlerin birçoğunun, Yahudi insanları da hedef alan, aslında antisemitist söylemler olduğuna dikkat çeken Keskin, bunun tehlikelerine işaret etti.

İktidarın, ırkçı ve militarist dille tek kutuplu bir toplum yaratmayı amaçladığının altını çizen İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, “Sadece iktidarı destekliyorsanız özgürsünüz. Herkes hakkında davalar açılıyor. Hepimiz cezaevine ya girdik ya girmek üzereyiz ya da adli kontrollüyüz. Hepimiz rehin olarak yaşıyoruz aslında” dedi. 

HAMAS’ın 7 Ekim’de “Aksa Tufanı” adıyla İsrail’e dönük başlattığı saldırı sonrasında Gazze’ye başlatılan bombardıman sürüyor. İsrail’in bombardımanına “barış havarisi” kesilen Türkiye’nin, 4 Ekim’den bu yana bombardımana tuttuğu Kuzey-Doğu Suriye’de ise Özerk Yönetim’in verilerine göre dördü çocuk 44 kişi katledildi 55 kişi yaralandı. Alt yapıya yönelik saldırılar nedeniyle 5 milyon nüfus etkilendi, 2 milyon fazladan kişi ise susuz ve elektriksiz kaldı. Dünyanın birçok noktasında saldırılar protesto edilirken, Türkiye’deki protestolarda ise Yahudi karşıtlığı öne çıkıyor. İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi, Türkiye'de bulunan İsrail vatandaşlarına ülkeyi terk etmeleri yönünde çağrıda bulundu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Eşbaşkanı Eren Keskin, saldırıların ardından özellikle Türkiye’de Yahudilere yönelik artan ırkçı ve militarist söylemleri, MA’ya değerlendirdi. İsrail ve HAMAS arasında yaşanan savaş halinin geçmiş yıllara dayandığını hatırlatan Keskin, çatışma sürecine tarafsız yaklaşılması gerektiğini belirtti. İnsan hakları savunucuları olarak özellikle sivillerin zarar gördüğü tüm eylemlere karşı çıktıklarını söyleyen Keskin, “İsrail devletinin Filistinlilere yönelik politikalarını, insan hakları savunucuları olarak biz her zaman eleştirdik ve her zaman karşısında olduk ama 7 Ekim'de HAMAS’ın yaptığı saldırıda sivillere yönelik bir saldırıydı ve bir insanlık suçunu oluşturuyordu. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları olarak buna da anında tepki gösterdik” diye konuştu.

Yahudiler de hedef alınıyor

İsrail’in bombardımanı  sonrasında Türkiye’de Yahudilere dönük bir linç kampanyasının başlatıldığına dikkat çeken Keskin, şöyle devam etti: “Bugün İsrail Konsolosluğu önünde yapılan eylemlerin birçoğu, tümüyle Yahudi insanları da hedef alan söylemler taşıyor ve aslında burada antisemitist söylemleri görüyoruz. Biz bunların da çok tehlikeli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bizim coğrafyamızda yaşayan Yahudi yurttaşlar var ve bunlar çok korkarak yaşamlarını devam ettiriyor. Mesela Yahudi yazar Rifat Bali’nin hiç unutmadığım bir sözü var: ‘Yahudiler Türkiye'de görünmezliği seçerek, hiçbir şekilde kendilerini hissettirmeden korkarak yaşıyorlar.’ O nedenle biz bu savaşa karşı çıkarken, dilimizi çok dikkatli kullanmak zorundayız.”

Yahudi karşıtlığıyla olmaz

İsrail saldırılarının bir devlet politikası olduğunu ve bu nedenle saldırılara Yahudi karşıtlığı üzerinden tepki gösterilmesinin yanlış olduğunu söyleyen Keskin, İsrail’de Türkiye’den çok daha büyük bir barış hareketi olduğunun altını çizdi. Keskin, şunları söyledi: “Bu olaydan çok yakın bir zaman önce de İsrailli muhalifler ve barış yanlısı binlerce insan, bizim bugüne kadar başaramadığımız bir şeyi gerçekleştirdi ve kendi yöneticilerine karşı sokaklara çıktı. Bunları görmek zorundayız. O nedenle biz insan hakları savunucuları olarak hep barış yanlılarıyla iş yapmaktan yanayız. İsrail'deki barış yanlılarını gözetmeden, tamamen tüm İsraillileri ve Yahudileri hedef alan eylemleri yapamayız ve bunlara karşıyız.“

Irkçılık normalleştiriliyor

Türkiye’nin geçmiş tarihinde “ırkçı ve milliyetçi” temelli birçok olayın yaşandığını hatırlatan Keskin, bunların yarattığı sonuçlara değindi. Irkçılığın son dönemlerde yeniden normalleştirildiğini dile getiren Keskin, bu durumun devlet eliyle güçlendirildiğini söyledi. Artan ırkçılığın halklar açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu vurgulayan Keskin, şöyle konuştu: “Çok fazla etnik kimliğin ve inanç kimliğinin bir arada yaşadığı bir coğrafya olmasına rağmen sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliği temel alınarak kurulmuş bir cumhuriyetten söz ediyoruz. Bu zaman içinde demokratikleştirilebilirdi ama tam tersine derinleştirildi ve ırkçılara zemin hazırlandı. Örneğin geçen gün Samsun Belediyesi'nde AKP’li bir görevlinin Hitler'i öven konuşması, anında savcıların harekete geçmesi gereken bir konuşmaydı. Tamamen antisemit bir dil kullanarak soykırım yapmış bir insanı savunan bir açıklama yapılıyor. Bugün TCK’nın 216. maddesini barış yanlılarına kullanıyorlar ama aslında halkı kin ve nefrete yöneltmek tam da budur.”

Irkçı ve militarist toplum

İktidarın toplumda ırkçı ve militarist dille tek kutuplu bir toplum yaratmayı amaçladığının altını çizen Keskin, “Bizim coğrafyamızda şu anda sadece belli insanların konuşma hakları var. Sadece iktidarı destekliyorsanız özgürsünüz. Onun dışında hiç kimse özgür değil bu coğrafyada. Herkes hakkında davalar açılıyor. Hepimiz cezaevine ya girdik ya girmek üzereyiz ya da adli kontrollüyüz. Hepimiz rehin olarak yaşıyoruz aslında. Hiçbirimiz özgür değiliz ve bu Türkiye'nin altına imza attığı bütün uluslararası sözleşmelerle de çelişiyor” dedi. 

Barıştan yana tavır

Demokrasi ve insan haklarından yana olan herkesin bu konuda barıştan yana bir tavır alması gerektiğini söyleyen Keskin, “Burada antisemitist söylemleri engellemeye yönelik bir barış çalışması yapmak ve İsrail'de yaşayan Araplar ile İsrail'deki barış yanlılarından yana tavır koyması gerekiyor. Maalesef siyaset bunu yapmıyor. O zaman insan hakları savunucuları ve demokrat insanlara düşüyor bu görev” ifadelerini kullandı. İSTANBUL

 

*****

Akdeniz: Çözümü savunmalıyız

Gazeteci Ercüment Akdeniz, “Filistin için barışı savunuyorsanız Kürt sorununda da barışı ve çözümü savunmak zorundasınız” dedi. 

 MA’ya konuşan gazeteci-yazar Ercüment Akdeniz, HAMAS’ın Filistin sorununa “ümmet davası” olarak baktığının altını çizerek, “Filistin davası ulusal bir dava, ulusal bir sorundur. Tıpkı Kürt sorunu, Kuzey İrlanda sorunu gibi ulusal bir davadır. Demokratik karakteri olan, demokrasi mücadelesinin temel sorunlarından bir tanesidir. Ancak HAMAS, Taliban, El Kaide ve DAİŞ’in yaklaşımları farklıdır” dedi. HAMAS’ın eylem tarzının DAİŞ ve Taliban’dan farksız olmadığını, dünya halklarına gözdağı vererek zafer elde etmeyi amaçladığını dile getiren Akdeniz, bu eylem tarzının eleştirilmesi gerektiğini söyledi. Akdeniz, “Bunlar Filistin davasına çok net olarak zarar verir. Onlara göre zarar vermez. HAMAS’ın ajandasında bir ulusal mücadeleden ziyade bir dinler savaşı var. El-Kaide ve DAİŞ’te olduğu gibi mücadeleyi din savaşına döndürerek, dünyanın değişiminde bir yer tutma gayreti var. Bu savaştan Filistin'in bir çıkarı olmaz” şeklinde konuştu.

Çifte standart var

Ortadoğu’da sınırları belirlemek amacıyla 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’na işaret eden Akdeniz, “Bu sınırlar belirlendiğinde Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtler bir ulusal devlet şansı bulamadı” dedi. 21. yüzyıla girerken Kürt, Filistin ve Kuzey İrlanda sorununun çözülmediğine dikkat çeken Akdeniz, özellikle Filistin ulusal sorununa ümmetçi bakıldığını kaydetti. Akdeniz, şunları dile getirdi: “Eğer ulusal sorunlara sahip çıkacaksanız o zaman Kürt sorununu da görmeniz gerekiyor. O yüzden daha ümmetçi bir çizgi izleniyor ve ulusal sorun yok sayılıyor. Burada bir çifte standart var. Aynı şekilde Avrupa ve dünyada çifte standart içerisinde ve pragmatik davranılıyor. Söz konusu Filistin sorunu olduğunda belirli bir ses çıkarma oluyor, ancak Kürtler neredeyse hiç görülmüyor.”

Türkiye ikiyüzlü

Türk hükümetinin, Ukrayna ve Filistin'de yaşanan çatışmalarda kendisine “tahıl koridoru” ve “arabuluculuk” gibi konular üzerinden bir alan açmaya çalıştığını belirten Akdeniz, bunun yanı sıra Türkiye'nin Ukrayna'ya SİHA sattığını ve NATO üyesi olduğunu hatırlattı. Filistin'e karşı da Türkiye’nin aynı durumda olduğunu dile getiren Akdeniz, Lübnan’da dışişleri bakanlarının bir araya geldiğini ve “İki devletli çözüm olsun, biz arabuluculuk yapalım” mesajının öne çıktığını söyledi. Akdeniz, şöyle devam etti: “Türkiye halen NATO üyesi. Mesela ‘Mehmetçik Gazze’ye’ diye slogan atıyorlar. Türk askeri Gazze’ye gidince nerede savaşacak? Tabii ki NATO üyesi olduğu için NATO’nun arkasında savaşacak. NATO'dan çıkılmadığı sürece söylenen her söz boştur. Kürt sorununda da aynı şey var. Batı, üç maymunu oynama şeklinde bu süreci devam ettiriyor. Bu denklem içerisinde AKP hükümeti, her iki tarafta da arabuluculuk rolünü oynuyormuş gibi görünüp aslında NATO ile beraber hareket eden, bu arada da elde fırsat varken Kürt sorununu hem içeride hem dışarıda olabildiğince geriletmek tutumunu takınıyor. Bu kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Siz Filistin için barışı savunuyorsanız Kürt sorununda da barışı savunmak zorundasınız, çözümü savunmak zorundasınız.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.