Yaşasın 1 Mayıs

Nevra AKDEMİR yazdı —

  • Evet, kadınlar hayatı da sermayenin birikim döngüsünü de iktidarın yürütemediği görevlerini de üstlenmiş durumda. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının tehdidinin ne olduğunu bu yüzden görmek ve 1 Mayıs talepleriyle birleştirmek, kapitalizminin ne olduğunu da anlamamız açısından bugün çok önemli.

1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı hepimize kutlu olsun. İşçilerin ve emekçilerin içinde olan kadınlar, queer, LGBTİ+ ve herkesin farklı, birleşik ve görünür olması gereken bir mücadelesi var. Hepimizin karşısında tek cephe var. Bu cephe, gücünü ötekine duyulan nefretten alıyor, büyütüyor ve böylece dişlerini tırnaklarını etimize geçirdiği halde, aklımızı kaçırmamıza ramak kala bile iktidarını üstümüzden eksik etmiyor, içimize işliyor. “Öteki”den, “yabancı”dan, yoksuldan, “doğulu”dan nefret ettikçe aslında sermayenin iktidarların tarikatlardan ailelerden çetelerden oluşan iktidarının dişleri daha çok etimizi kanatıyor, parçalıyor halbuki!

Çünkü işsizlik ve borçlanmanın yanı sıra heteronormatif ilişkiler içindeki kadınlar pandemi dolayısıyla ortaya çıkan koşullar nedeniyle ekstra iş yükü ve baskı ile karşılaşırken, LGBTİ+ işçi ve emekçiler, bu sene 1 Mayıs’a pek çok ülke hükümetin üyeleri tarafından da açıkça deklare edilen açık şiddet tehdidinin yanı sıra ayrımcılık, nefret, dışlama, aşağılama ve dedikodu ile girdi. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme veya hükümlerin uygulanmaması için pek çok ülkenin milliyetçi, muhafazakâr, eril tahakkümü şiddete dönüştürmesi ile ünlenmiş iktidar blokları, birbiriyle benzer argümanları dillendirirken LGBTİ+’ler gibi kadınları da günah keçisi haline getirip, yükselen şiddeti şiddetin mağdurlarına yıkıyorlar açıkça ve zorbaca.

Türkiye’de Genel-iş Sendikasının yaptığı bir araştırmanın verilerine dayanarak kadın istihdamının neler yaşadığından örnekler vereyim: Pandemide kadın işçilerin yüzde 38'inin geliri düştü. Kadın emekçilerin yüzde 46’sı aynı işi yaptıkları erkek işçilerden daha az kazandı. Kronik rahatsızlığı olan kadın işçilerin yüzde 78’i uzaktan da çalıştırılmadı. Kadın işçilerin yüzde 17,4’ü işyerinde şiddete maruz kaldı.

Almanya’da aynı işleri yapan kadınlar ve erkekler arasındaki ücret farkı yüzde 20, ayrıca kadınlar daha fazla part time işlere yönlendiriliyorlar erkeklere göre ve kariyerlerinde ise daha fazla kesinti gerçekleşiyor. Elbette dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Almanya’da da belirli sektörlerdeki güvenceli ve yüksek kariyerli işlerde erkekler daha fazla istihdam ediliyor.

Evlerde neler oluyor diye baktığımızda ise ev işlerinin daha büyük bir zamana el koyacak şekilde kadınların üstüne yıkıldığını görüyoruz. Evlerdeki yapılması zorunlu olan ama görünmez kalan işler kadınların üzerine erkekler tarafından adaletsizce yıkıldığı için kadınlar kendi mesleklerini yapamadıkları gibi, giderek daha fazla psikolojik ve fiziksel olarak tükenme noktasına geliyor. Kadınlar pandemi öncesi döneme göre dünyanın her yerinden farklı oranlarda olmak üzere ev işlerine daha fazla zaman ayırıyor. Sadece ev işleri değil, çocuk/yaşlı/hasta bakımını da kadınların üstüne yıkılan diğer işler olduğunu görmek oldukça önemli. Üstelik okullar kapanıp evlere ekran başına taşınınca kadınların evdeki işlerinin içinden çıkılmaz bir düğüme dönüştüğünü görüyoruz.

Bunların bir sonucu var elbette, pandemi döneminde eve kapanmamıza rağmen yüksek ve orta gelir düzeylerinde kategorize edilen ülkelerde hem zaten azalma trendinden olan çocuk doğum oranları dramatik olarak düşmüş, hem de evlilik oranları azalmış beklenenin tersine. Kadınların hem ekonomik olarak kendilerini güvencesiz hissetmesi hem de gelecek kaygılarının artması bunda rol oynamış çeşitli araştırmalara göre. İşsizlik oranlarının kadınlarda daha fazla artmış olmasının elbetteki bu trendde muazzam bir rolü olmalı, evlerde üstlerine giderek daha fazla yıkılan işlerin yanında. Ancak muhafazakar liderler hiç ayrılmadıkları kürsülerden kadınları azarlamaya devam ediyorlar “kadınların öncelikli görevi çocuk doğurmaktır” diyerek.

Evet, kadınlar hayatı da sermayenin birikim döngüsünü de iktidarın yürütemediği görevlerini de üstlenmiş durumda.

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasının tehdidinin ne olduğunu bu yüzden görmek ve 1 Mayıs talepleriyle birleştirmek, kapitalizminin ne olduğunu da anlamamız açısından bugün çok önemli.

Bu yüzden bir daha vurgulayalım: Mücadele tek ama farklılıkların bizleri güçlendireceğini kabul edersek!

Dünyanın her yerinde büyüyen doğayı talan edip, insanları birbirine düşman eden, kadınların insan olmadığını iddia eden, gündemi manipüle ederek aklımızın belleğimizin her zerresine nüfuz etmeye çabalayan ve umutlarımızı tarumar eden bu karanlığa karşı mücadele etmemiz ancak nefes alma koşulu!

1 Mayıs mücadele gününü bayram günü yapacağımız yarınlar bizi bekliyor!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.