Yeni müzik keşfi yaşa takılıyor mu?

Kültür/Sanat Haberleri —

Müzik

Müzik

  • Dijital uygulamalar sayesinde telefonunuzda istediğiniz her an milyonlarca şarkıya ulaşabilir; dinlemediğiniz müzikleri dinleyebilir, yeni keşiflerde bulunabilirsiniz. 
  • Ne yazık ki birçok araştırma, aşina olmadığımız müzik türlerini keşfetme isteğimizin yaşla beraber azaldığını gösteriyor. 30 yaşın ötesine geçmişseniz artık bu moddasınız. 

Uluslararası Fonografik Endüstrisi Federasyonu’nun tahminine göre insanlar, her gün ortalama üç saati müzik dinlemeye ayırıyor. Günümüzün müzik uygulamalarının müzik keşfi için ayrı bölümleri bile var. Peki, yeni bir grup ya da sanatçı keşfettiğinizde yaşadığınız heyecanı hatırlıyor musunuz? 

Müzik dinleme tercihlerini iki kısma ayıran Abeles ve Chung’a göre (1996) kısa dönem nitelikler içinde bulunulan ruh hali, fiziksel ve zihinsel uyarılmışlık ve dikkat; uzun dönem nitelikler ise  genel zeka, kişilik, yaş, cinsiyet, ırk, müzikal deneyim ve eğitim ve geniş ölçekli sosyal faktörleri içeriyor. Bireysel etkenler dinleyici profili (yaş, cinsiyet, kişilik vb.) ve bireysel psikolojisi (dinleme durumu, ruh hali vb.) ile ilgiliyken sosyal etkenler, tercihleri belirleyen sosyal ve sosyal psikolojik etkenlerle (sosyal sınıf, aile, akranlar, medya vb.) ile ilişkilidir. Bu etkenlerin değişken doğası aynı zamanda müzik tercihlerinin değişkenliğini de anlaşılır kılar. Bu değişkenlik türler, icracılar ya da aynı türün veya aynı icracının farklı parçalarının tercihinde görülebilir. Bir bireyin neden belli bir zamanda belli müzik türlerini (ya da icracı veya parçalarını) tercih edip diğerlerini etmediği ya da başka bir zamanda tercih etmediği türleri neden sonradan tercih ettiği, ancak bu sürece bakarak anlaşılabilir.

İnsanların farklı yaşlarda farklı müzik tercihlerine sahip olduğu bilinir. Çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinin tümünün kendisine göre bir beğenisi olduğu bir gerçektir. Bununla birlikte müzik zevkinin değişmesi insanların belli dönemlerinde (özellikle gençlik dönemlerinde) sevdikleri parçaları daha sonra sevmeyeceği anlamını da doğurmaz. Müziğin insanın hayatındaki önemli olaylarla (ya da dönemlerle) ilişkilendirildiği durumlarda belli bir zaman sonra tekrar dinlemenin yarattığı çağrışımın, müzik tercihine etki edeceği de düşünülebilir. Hargreaves, müziğe verilen tepkinin yaşla ilgisini üç araştırma alanı ile ilişkilendiriyor. Bunlardan deneysel estetiğin yaş ile uyarana aşinalık arasındaki ilişkiyi; boyutsal çalışmaların yaşla birlikte müzik algısının değişen boyutlarını; davranışsal yaklaşımın ise müziğin farklı yaşlardaki pekiştirme değerinde görülen değişimleri ele aldığını belirtiyor. 

Öte yandan yaş ile müzik tercihleri arasındaki ilişkiyi dönemsel olarak açıklayan LeBlanc’ın (1991) olgunlaşma ve müzik tercihleri modeli çocukluk, ergenlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinde insanların başka türlere karşı açıklığında değişimler olduğunu savunur;

* Çocuklar farklı türlere daha toleranslıdır, 

* ergenlikte bu tolerans kaybolur, 

* ergenlikten olgunluğa dönüşte kısmen geri döner, 

* yaşlılıkta ise bazı türler yine dışlanır.

Müzik tercihleri kısa dönem ve uzun dönem tercihler olarak ayırılırsa ilkini etkileyenlerin daha geçici olan anlık psikolojik durum, fiziksel koşullar ya da içinde bulunulan eylem tipi olduğu; ikincisini etkileyenin ise toplum ya da çeşitli sosyal etkenler olduğu söylenebilir. Yaşın artmasıyla müzik tercihinde görülen değişimler, zaman içinde sosyal etkenlerin de tıpkı diğer geçici etkenler gibi farklı bir biçimde etki edebileceğini ve müzik tercinin değişmesine yol açabileceğini gösteriyor. Onur Şenel, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research'teki makalesinde, müzik tercihinin karmaşık arka planına mercek tutuyor. 

Popüler müziğin itici gücü 

1944’te 'gençlik' kavramının ortaya çıkışından bu yana popüler kültür trendleri, gençler tarafından şekillendirilip yönlendirildi. Frank Sinatra’nın büyüleyici sesine hayran kalıp çığlık atan Bobby Soxerlar, 10 yıl sonra Elvis’in enerjisinden büyülenen kalabalıklar ya da 1960’ların Beatlemaniacleri; gençler, popüler müziğin ana itici gücü oldu. Bu kültürel değişimlerin arka planında, olup biteni anlamayan, çocukların rock and roll hevesini bırakıp Nat King Cole gibi 'ciddi' müziklere, Bing Crosby’nin 'swing’ine ya da Broadway sahne kayıtlarına yönelmesini isteyen 'yaşlı' yetişkinlerin görüntüsü vardır.

 

 

En çok dinlediğimiz erken gençliğimizden

New York Times’ın Spotify verilerine dayandırdığı yakın tarihli bir analiz, en çok dinlediğimiz şarkıların çoğunun, erken gençlik yıllarımızda; yani kızlar için 13, erkekler için 14 yaşlarında keşfettiğimiz şarkılar olduğunu ortaya koydu. New York Times, erken gençlik yıllarını zevklerin oluşumu için kritik bir dönem olarak belirliyor. Avrupa merkezli müzik platformu Deezer’ın dinleyici verileri üzerine yaptığı çalışmalar ise zevklerimizi şekillendirmede belirleyici olan başka bir yaşa işaret ediyor. Analizlerine göre; macera ruhumuz yaklaşık 10 yıl sonra, yani 24 yaş civarında azalmaya başlıyor. Elbette çoğu zaman hala çeşitlilik gösterebiliyoruz, ancak giderek aynı şarkıları tekrar tekrar dinlemeye yöneliyoruz. Veriler, 31 yaşında müzik zevklerimizdeki gerçek deneyimin büyük ölçüde sona erdiğini, başka bir çevrimiçi çalışma ise bu yaşın, 33 olabileceğini öne sürüyor.

Yaş aldıkça daha az zaman

Zevklerimizi erken yaşlarda şekillendiren pek çok kültürel, çevresel ve coğrafi faktör de var, ancak verileri kim analiz ederse etsin, bir şey oldukça tutarlı; yaş aldıkça yeni müzikler aramak için daha az zaman harcıyor, bildiğimiz güvenli sulara daha çok dönüyoruz. Belki sırtımız ağrımaya başladığında favori şarkılarımızla gençlik hislerimizi hatırlamak hoşumuza gidiyor, ancak neler olup bittiğini daha iyi açıklayan başka faktörler de olabilir.

 

 

Algoritmalara bağımlılık

Far Out Magazine'den Matthew Ingate, çocuksuz kalmanın ömür boyu yeni keşifleri garanti etmediğini ama bu durağanlaşmayı birkaç yıl geciktirdiğini belirttiği yazısında, diğer nedenlere de dikkat çekiyor. Deezer anketine göre; yeni müzik bulmayı zorlaştıran diğer nedenler arasında yoğun bir iş temposu ve mevcut seçeneklerin fazlalığı karşısında bunalmış hissetme yer alıyor. Yeni keşiflerde yaşadığımız kültürel durgunluğu açıklayan önemli bir faktör, müzik platformlarının yapay kürasyon çabalarına ve algoritmalarına giderek daha fazla bağımlı olmamız. Arka planda, aynı 20 şarkıyı tekrar tekrar dinlemenize yol açan pek çok şey oluyor; bunların başında, zaten bildiğiniz şarkıları size geri sunan “Tekrar Çal” listeleri geliyor. Spotify gibi akış platformları, müzik dinleme deneyimini o kadar değersizleştiriyor ki, çoğu insan için bu, sadece sessizliği örtmek için bir arka plan sesine dönüşüyor.  Geçen on yılın ortalarından bu yana, Spotify’nin algoritmaları “pasif dinleme”yi teşvik edecek şekilde gelişti ve bir şeyle pasif bir şekilde ilgilenirken çığır açan keşifler yapmak zor. 

Son zamanlarda, akış platformlarında yapay zeka tarafından üretilmiş “müzik” dalgası ortaya çıktı; ondan önce ise Epidemic Sound gibi şirketler sayesinde telif ücreti almadan şarkılar üreten kiralık yazarlar tarafından bir araya getirilen şarkılar vardı.

Hangisi daha heyecan verici?

Bu iğneleyici uygulamalara karşı mücadele etmenin en iyi yolu, müzik zevklerinize yeniden aktif bir ilgi göstermek. Yeni bir grup ya da sanatçı keşfettiğinizde yaşadığınız heyecanı hatırlıyor musunuz? Hala inanılmaz sanatçılar ve gruplar var, yeni ve heyecan verici sesler üretiyor, içinde bulunduğumuz çalkantılı zamanlara hitap ediyor. Tüm zamanların favori şarkınızı ya da favori şarkıcınızı henüz duymadığınızı düşünmek, en iyi dinleme yıllarınızın geride kaldığını düşünmekten daha heyecan verici değil mi? Hadi “Tekrar Çal” listelerimizi kapatalım ve bugün kendimiz için yeni bir şeyler bulalım. HABER MERKEZİ

 

* ** 

Hüzünlü müziği de seviyoruz

Sevdiğiniz müziği dinlediğinizde, beyniniz sizi dopamin salgılayarak ödüllendirir; bu, vücudun yerleşik ödül sistemidir. Bu, egzersiz yaptığınızda, tuz veya yağ açısından zengin yiyecekler yediğinizde üretilen aynı mutluluk kimyasalıdır. Dopamin sistemi, genellikle tehlikenin her köşede pusuya yattığı zamanlarda insanların hayatta kalmasına yardımcı olan davranışlarla bağlantılıdır. Peki, yalnız bir ormanda hayatta kalmanıza yardımcı olmayacak müzik, beynin zevk merkezini neden harekete geçiriyor? 

McGill Üniversitesi Montreal Nöroloji Enstitüsü’nde nörobilimci olan Dr. Robert Zatorre, New Hampshire Public Radio'dan Taylor Quimby ile söyleşisinde şöyle izah ediyor: “Temelde, beyin bir problem çözme motoru veya bir tahmin motoru olarak düşünülebilir. Başka bir deyişle, bulmacaları çözmekten, ilişkileri anlamaktan, çevremizdeki kalıpları görmekten ve bir sonraki adımda ne olacağını tahmin etmekten zevk alırız. Müzik, bunun bir mikrokozmosu olarak düşünülebilir; içinde her türlü kalıp, ritim, armoni, melodi ve farklı ilişkiler bulunur. Eğer bu ilişkileri algılayabiliyorsanız, bir sonraki adımda ne olacağını da tahmin edebilirsiniz.”

Peki, bu teori, insanı rahatsız etmek için tasarlanmış ağıt şeklindeki besteleri nasıl açıklar? Aslında açıklamaz. Bütün müzikler, hatta genel olarak sanat, neden müzik sevdiğimize dair tahmin motoru modeline uymaz. Dr. Zatorre, yüksek derecede ahenksiz müziğin, tanım gereği, çoğu insan tarafından agresif veya hoş olmayan olarak algılanacağını belirtiyor. Bilinçli olarak ahenksizlik kullanan müzik, zevk dışında başka duygular uyandırmak, insanları bir olay veya fikir üzerine düşündürmek için bestelenmiş olabilir. Zatorre, doğası gereği ahenksiz olmayan, ancak olumsuz duyguları çağrıştıran sözler ve melodi kullanan müziklerden neden çelişkili bir zevk alabileceğimize dair de bir teoriye sahip: “Her zaman mutlu değiliz. Bazen üzgünüz ya da öfkeli. Müziği bu ruh hallerini uyandırmak için kullanabildiğiniz ölçüde ve bu duygulara kendi içsel tepkinizi yansıtmanıza olanak tanıdığı ölçüde aslında son derece faydalı ve hatta moral yükseltici olabilir.”

Dört temel ödülü de var

Hüzünlü müziğin ödül tarafını inceleyen bir araştırma sonucuna göre hüzünlü müziğin dinleyici için dört temel ödülü var. Bu ödüllere ulaşma çabası hüznü müzikte aratan şeylerdir.

* Hayalgücü Ödülü: Müziğin zenginliği ve sponteneliğine sahip olma düşü. Daha açık bir tanımla müziğin dinlerken verdiği boşlukta olma, süzülme, dalgalanma vb gibi hayal gücüne dayalı hislerin verdiği zevk.

* Duygu Düzenleme Ödülü: Ruh halini güçlendirme, duyguların dışa vurumu gibi farklı öz-düzenleme amaçlarının başarılmasından elde edilen zevk.

* Empati Ödülü: Müzik tarafından tasvir edilen başkasının, örneğin bestecinin hüznünü paylaşmanın verdiği hoş etki.

* Gerçek Hayat Çıkarımının Olmaması Ödülü: Gerçek hayatta tecrübe etmediğimiz üzücü bir olayın hissini müzik sayesinde hissetmenin ve o hissi anlamanın verdiği zevk.

Bunlara ek olarak çoğu insan için, gündelik yaşamda hüzünlü müziğe olan ilginin, olumsuz duygu durumları ve duyguları düzenlemenin yanı sıra teselli sağlaması ile ilişkili olduğunu vurguluyor. 

Zamana meydan okuyan müzik

Nöroloji, bazı insanların, özellikle plak dükkanı çalışanlarının ve gitar virtüözlerinin neden Prog-Rock, Math-Rock, Caz ve Top 40’ın popüler müzik anlayışına uymayan diğer türleri daha çok sevdiğini açıklayabilir mi? Ayakla ritim tutamayacağınız, 7/8 veya 5/4 gibi tuhaf zaman imzalarını anlamadığınız sürece ritmine uyamayacağınız şarkılar?

“Burada olan şey, dinleyici olarak belirli bir türde daha sofistike hale geldikçe, ister [Math-Rock], ister Çağdaş Klasik müzik, ister bir tür Caz olsun, bu kalıpları daha iyi tanımaya başlıyorsunuz. Kalıplar daha karmaşık ve belki de müzikal yapıda daha gizli olduğunda, bunları keşfetmek daha büyük bir zevk veriyor. Eğer bir kalıp gerçekten çok basit, bariz ve yüzeysel ise o müziği bir veya iki kez dinlersiniz ve sonra biter; keşfedilecek her şeyi keşfetmiş olursunuz ve artık sıkıcıdır. Bu, kitle tüketimi için tasarlanmış birçok müzikte olan şeydir. Oysa zamana meydan okuyan müzik, büyük ölçüde, giriş bariyerinin çok daha yüksek olduğu daha karmaşık müziktir.”

Zamana meydan okuyan müzik, büyük ölçüde, giriş bariyerinin çok daha yüksek olduğu daha karmaşık müziktir.

Beynimizin müziğe nasıl tepki verdiğine dair en büyüleyici şeylerden biri, insanları ne kadar erken yaşta müziğe maruz bırakırsanız kalıpları o kadar hızlı öğrendikleri ve çeşitli türleri, stilleri ve düzenlemeleri takdir etmeye o kadar çabuk başladıkları gerçeğidir: “Çok küçük çocuklar, hatta bebekler, çevrelerindeki ses kalıplarını öğrenmeye başlar; Gamelan, Çin müziği veya Afro-pop olabilir. Bunu, maruz kaldıkları dili çözmeye başladıkları zamandan aynı anda veya hatta daha erken öğrenirler.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.